Avrupa'da bir haftayı daha geride bıraktık. Beşiktaş'ın galibiyeti ile sevindik, Konya ve Osmanlı'nın galibiyeti koruyamamasına üzülürken, Fenerbahçe gene hayal kırklığıydı
Avrupa’da bir haftayı daha geride bıraktık. Beşiktaş’ın galibiyeti ile sevindik, Konya ve Osmanlı’nın galibiyeti koruyamamasına üzülürken, Fenerbahçe gene hayal kırklığıydı.
Maçlarla ilgili değerlendirmeleri gazetemiz sayfalarında bolca okudunuz. Bugünkü yazımızda maç değerlendirmesine girmeden dikkatimizi çeken başka bir konuya; takımlarımız aleyhine verilen beş penaltıya değineceğiz. Önce Kara-Kartalın maçında İtalya’da verilen iki penaltı, daha sonra Perşembe günü akşam seansında Osmanlıspor aleyhine verilen penaltı (ve kırmızı kart) ile gecenin ilerleyen saatlerinde Old Trafford’da Sarı Kanaryaları kahreden iki penaltı ile bu haftayı rekorla kapattık Türk Takımları olarak.
Takımlarımız aleyhine bu kadar kolay ve rahat penaltı çalınmasının arkasında iki ana etken söz konusu. Türkiye Liglerindeki hakem standardımızın çağdaş olmaması ve Avrupalı hakemlerde bulunan ön yargılar.
Çarşamba akşamı Napoli’de Beşiktaş aleyhine verilen iki penaltıda da oyuncularımız ne yaptıklarının farkında değilmiş gibiydi. Kaleci Fabri penaltıya sebep olduğu harekette; yaptığı hamlenin rakip oyuncuyu kural dışı olarak engellediğini bal gibi biliyordu. Aynı şekilde Caner de ceza sahasının bir iki adım içinde Napolili hücum elemanını durdurmaya çalışırken yaptığı kol sarması ile ancak güreşte puan arayabilirdi. Osmanlıspor’un tecrübeli oyuncusu Mehmet GÜVEN ise rakibini ceza sahası içinde arkadan iterek acaba ne amaçlıyordu? MANU karşısında o iki penaltıya kadar dik durmaya çalışan Fenerbahçe ise gollerden sonra çaresiz bir şekilde 90 dakikayı tamamlıyordu. Kjaer gibi görmüş geçirmiş bir savunmacı böyle fahiş bir hatayı nasıl yaptı anlamak mümkün değil. Şener ise süratini gücü ile dengeleyemediği için savruk bir defans oyuncusu olarak anılacak bundan böyle.
Türkiye Liglerinde her kademede oynanan yüzlerce maçta, hakemlerimiz bu türden hareketlerde penaltı çalmak yerine oyunu devam ettirdikleri için, özellikle savunma oyuncularında bir rehavet oluşuyor zaman içinde. Ceza alanı dışında yapılan faul ve kusurlu hareketlere düdük çalarak gereğini yapan Türk Hakemlik Müessesesi; iş ceza alanı içine gelince nedense çekingen ve tutuk davranıyor. “Kolay penaltı veren hakem” damgası yememek için yapılan ihlalleri cezalandırmayarak aslında Türk Futboluna kötülük yapıyorlar. Oyuncular da” hakem nasıl olsa penaltı vermez” rahatlığı ile bu kusurlara devam ediyorlar. Avrupa sahalarında ise tek standartta maç yöneten hakemlerle karşılaşınca büyü bozuluyor ve bol bol gol yiyoruz. Özellikle ceza alanına doğru yapılan serbest vuruş ve köşe vuruşlarında, rakip hücumcuları durdurmak isteyen savunma oyuncuları, Kırkpınar Güreşleri’ni aratmayacak hareketleri yapmaya ve cezalandırılmamaya devam edilirse daha çok hüsran gecesi yaşarız.
UEFA Hakem Komitesi başta olmak üzere Dünya ve Avrupa futbolunu yönetenlerin sahip oldukları ön yargılar da aslında ayrı bir yazının konusu ama kısaca değinmeden geçmeyelim. Havalange, Blatter ve Platini döneminde yapılan yolsuzluk ve usulsüzlükler FBI tarafından ortaya çıkarıldığı için bu organizasyonların aslında adil olmaktan ve fair play ruhundan uzak olduklarını biliyoruz. “Mamma la Turchia ! “ (anneciğim Türkler geliyor !) korkusu ile yetişen Avrupalı nesiller ve hakemler de aslında bu bilinçaltı ile maçlara çıkıyorlar. Dünya ve Avrupa organizasyonlarında hakkımız yenmesin istiyorsak güçlü bir lobi ve Şenes ERZİK gibi değerlerin sayısını arttırarak önyargılarla mücadele etmeliyiz.
İyi bir hafta sonu dilerim.