Bizler çocukluk ve gençlik çağlarımızı anne, baba, abi, akraba, komşu hatta yetmedi tüm semtin egemenliğinde 'mülteci duygularla' kaçak göçek yaşadık. Havada uçuşan terlikler, kalabalıklarda çaktırmadan fal taşı misali büyüyen kızgın gözlerin himayesinde talim terbiye edildik.
Biz “ergenlik” nedir bilemedik! O dönem vardı da bize mi ulaşmadı yoksa kökten kimse bilmiyor muydu, hatırlamıyorum ama yoktu işte!
Bu kavramın kapsamını ve ayıptır söylemesi ne başa bela bir durum olduğunu çocuklarımızla öğrendik. Bu kadarla da kalmadık. Ergen doğanlarla birlikte ‘anne karnında dahi depresyon yaşayan cenin’ tanımıyla da tanıştık ya sabırlar eşliğinde. Biri çıkmadan öbürü sonra diğeri diye diye hayatının her anını uzmanların yollarında gide gele akademik yaşamak zorunda kalan ebeveynler analarından emdiği sütün diyetini fazlasıyla ödediler. Sonra da ‘kurban olduğum bizim suçumuz neydi diye isyan etmeye başladık... Bilmediği ve yaşamadığı bir konuyu anlamak zorunda bırakılmak!
Bizler çocukluk ve gençlik çağlarımızı anne, baba, abi, akraba, komşu hatta yetmedi tüm semtin egemenliğinde ‘mülteci duygularla’ kaçak göçek yaşadık. Havada uçuşan terlikler, kalabalıklarda çaktırmadan fal taşı misali büyüyen kızgın gözlerin himayesinde talim terbiye edildik.
Tabağındaki tüm yemeği yeme ayıp! Neden? Çünkü ayıp! Çocukluk ve gençlik evrelerimiz bir türlü açıklığa kavuşmayan, gizemini koruyan ama ‘yapma sakın ayıp’ mottosuyla geçti.
Kısaca sayısız toplum mengenelerinden geçerken iyice kalıp aldık, piştik, törpülendik... Sonra bir de baktık büyümüşüz. Hangi ara büyüdük, ne gördük, ne yaşadık anlayamadan anne olduk baba olduk... Büyükler meğer ne meraklıymış ‘dandini dandini dastana’ diyerek bizi büyütmeye ve başından savmaya.
Sonra ne oldu? Etrafımız çoluk çocuğa durdu. Bizi büyüten anne, baba, akraba, komşu ahalisi bizim çocuklarımıza da mengeneler hazırlamaya başlarken bir anda bir kırılma yaşandı tarihte ve ’işin uzmanları’ belirdi hayatlarımızda.
Tanıdık tanımadık tüm ahaliyi kabul etmeyen ve karşısına alan işin uzmanları hayatımızın tüm doğrularını alt üst etti bir anda! Çocuklara saygı duyun, özgür bırakın, kızmayın, dövmeyin... Peki ya terlik ne olacak? Asla olmayacak! Biz bunları bilmiyorduk ki!
Uzmanların çocuklarımıza gaz vermeye yönelik köpürttüğü ‘ergenlik’ kavramının cephesinde mücadele vermeye başladık bu kez. ‘Çocuk ve genç olmadan direkt yetişkin makamlarına atanan’ bizler çocuklarımızın ergenlik modlarının şifrelerini çözmeye çalışırken daha da piştik! Hem piştik hem de dip tuttuk bazen üstesinden gelemeyince.
Aradan zaman geçti herkesi uzaklaştırıp çocuklara bireysellik katmaya çalışırken yalnızlaştıran işin uzmanları baktılar gidişat dibe vuruyor taktik değiştirmeye karar verdiler. ‘Haydi tekrar geniş aile kavramı ile çocuklarınızı büyütmeye dönelim dediler...
Biraz oradan biraz buradan Arafta kalmak gibiydi bizimkisi. Ne annemize ait hissettik kendimizi ne de çocuklarımıza. Arada kaldık ve ne ailemize ne de çocuklarımıza yetişemedik velhasıl...
Kısaca ilgili ilgisiz herkesin odun attığı bir kazanda kendi yağında yanmadan kavrularak büyüyen son nesildik biz! Altımıza odunu yaralarımıza tuzu bastıkça pişti yüreğimiz. Kimbilir belki de bu sebepten eyvallahsız duruşlarımız...
Ya da elindekinin kıymetini son zerresine kadar bilip sahiplenmemiz...