Mısır patlatmak ciddi bir iştir. Bir defa mısır kuru olacak, sonra mısırın içine koyacağınız yağ, mısırla doğru bir oranda olacak. Sonra gerektiği zaman çevirip yanmasına engel olacaksınız.
Sonra tencereden çıkarıp servis edeceksiniz. Ah, tabii tuz… Onu unuttum. Tuzu doğru miktarda koymayı unutmayın. Fazla tuzlu olursa çok içecek tüketirsiniz. Akşam akşam lavabo ziyaretleriniz çoğalır. Evde mısırı patlatıp televizyonda film izlemek yerine sinemaya gitmek istiyorum derseniz üzerinize kalın bir şeyler alıp alışveriş merkezinin yolunu tutmanız gerekecek. Orada bir film dönüyor ki sormayın gitsin. Sinemaya girdiğiniz anda sizi bir sinefil, bir film tutkunu göreceklerini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Siz orada kocaman bir patlamış mısırsınız artık. Film için ücretinizi ödediğinizde promosyon olarak mısır veriyorlar.
Ne kadar ince düşünceliler değil mi? Yok değil. Arık sadece parasını verip film almanız mümkün değil. Ayrılmaz ikili onlar. Hatta sizi de sayarsak üçü bir arada ayrılmaz üçlüsünüz. Olmazsa olmazı ise ne siz ne de film… Kocaman kovanın içindeki patlamış mısır. Filmi sadece siz izlersiniz ama mısırın kokusu etrafa yayılır ve herkes almak ister. Dedik ya, artık kocaman bir mısır kovasısınız. Sinemanın tadı böyle çıkar diye tuttururlar ve alırsınız. Kovanın küçümeninden alayım az para gitsin dediğinizde gözlerinize boncuk boncuk bakan yavrunuz için en kocamanı elinizdedir. Bol tuzlu bu arada. Sinema ve patlamış mısır kocaman bir Amerikan adeti ve 6 eyaleti besleyen kocaman bir endüstriymiş. Diyenlerin yalancısıyım. 1929’daki ekonomik buhran döneminde popülerleşmiş. Sonrasında sinema ile özdeş hale gelmiş. Sinema işletmecileri için iyi bir kazanç kapısı. Bazı Hollywood filmlerinin olay örgüsü arada mısır almaya gitseniz bile bozulmayacak şekilde yapılıyormuş. Sanat bu, olur mu? Olur, olur.
Çok izlenen Türk filmlerinin ortak özelliği de zaten mısır patlatma prensipleriyle aynı. Küçük bir özü yağ ve ısıyla kavurup üzerine tuz eklemek. Birbirinden kepaze ve birbirine benzeyen filmler ucuz maliyet, yüksek kar ve kitlesel beğeni üçgeninde hareket ediyor. Mısır patlatıcıları, pardon sinema salonu sahipleri, yapımcılara daha az para vermek için mısır satışlarını biletin içine yediriyorlar. Diğer mısır patlatıcılarının pardon film yapımcılarının itirazı da yükseliyor. Arada sanat kelimeleri filan geçmiyor mu gülüp geçiyorum. Hepiniz biz patlamış mısır sevenleri pardon sinema tutkunlarını kocamana bir kova olarak görüyorsunuz. Para taşıyan kocaman kovalar. İki saatlik güldürü karşılığında paramızı isteyen meddahlarsınız hepiniz. İşi dramatik hale getirmeye veya sanat kamuflajıyla yüceltmeye gerek yok. Patlamış mısır bir yemek değildir. Bunu hepimiz biliriz zaten. Anlı şanlı yapımcılar karlarını yükseltmek için kayıkçı kavgalarına izleyiciyi dahil etmesinler. Pahalı gelirse gitmeyiz sinemaya zaten. Mısırı da evde patlatırız, açarız internetten sevdiğimiz bir filmi. Kocaman ekran mı? Aman canım, gözümüz alışıverir.