Artık uçan kuştan, dağ başında büyüyen ağaca kadar tüm canlıları, hatta üstünde yaşadığımız gezegeni bile korumak için "demokratik düzenlemeler" yapılıyor.
Demokrasinin birçok tanımı var. Kelime anlamı "halkın kamu idaresine katılımı". Antik Yunan’da ortaya çıkan bu kavram, o zamanlar sâdece özgür erkeklerin sahip olduğu bir hakkın karşılığı olarak kullanılmış. Köleci ve dikey sosyal tabaka hareketinin mümkün olmadığı bir toplum olan Antik Yunan’da ortaya çıkıp sonrasında Antik Roma’da da kullanılan demokrasi kavramı, o zamanlarda toplumun en fazla yüzde 1’ine hitap ediyordu.
Zaman içinde Avrupa’ya hâkim olan kültürel yapı, medenîleşme sürecine girince demokrasi kavramının kapsamı da genişledi. Artık uçan kuştan, dağ başında büyüyen ağaca kadar tüm canlıları, hatta üstünde yaşadığımız gezegeni bile korumak için "demokratik düzenlemeler" yapılıyor. Herkesin ve her şeyin yaşam hakkı "demokratik kanunlar" yoluyla güvence altına alınıyor.
Demokrasinin sağladığı güven hissi ihtiyaç hiyerarşisindeki önceliklerimize de karşılık geliyor. Her canlının en önemli ve birinci sıradaki ihtiyacı güvenliktir. Elbette bu, kolay ve zahmetsiz yerine getirilen bir ihtiyaç değildir. Sonraki ihtiyaçlar olan beslenme, neslin devâmı gibi ihtiyaçlardan ferâgat etmeyi gerektirir. Yâni hiçbir canlı hayatı tehdit altındayken bir şey yemeyi ve içmeyi önceleyemez.
Demokrasi süreklilik ve emek ister
Teknoloji hayatımızı kolaylaştırdıkça rahata alışıyoruz. Her şeye zahmetsizce ulaşıyoruz. Emek harcamak zor geliyor. Kolaya meylediyoruz. Dijital teknolojinin olumsuz yan etkileri bizi iyice tembelleştirdi.
Bu durumdan demokrasi de nasibini aldı ve alıyor. Yaşam şartlarımızın uzun vadeli güvencesi olan demokratik yönetim sistemi de bu tembellik yüzünden tehdit altındadır. Hem demokrasi olsun, hem de bizim rahatımız ve keyfimiz bozulmasın istiyoruz. Demokrasinin şartlarını yerine getirmek için hafta sonu tatilinden ferâgat etmek zor geliyor. Yaz tatiline birkaç gün geç çıkmak işimize gelmiyor. "Yine mi seçim!" diye sızlanıp şikâyet edenler hiç de az değil. Bizim yerimizi oy atacak robot yapılsa, almakta geçinmeyiz.
Ama şunu unutuyoruz, güzel ve iyi şeyler, kötü şeylerden daha fazla emek, gayret ve fedâkârlık ister. Uzun vâdede insanca yaşamak istiyorsak – ki herkes istiyor – kısa vâdedeki rahatımızdan ve keyfimizden ferâgat etmemiz gerektiğini kabûl etmeliyiz. "Armut piş ağzıma düş" anlayışıyla demokrasi sağlanmaz. Hiçbir şey yapmayayım, ama her şeyim olsun hem de en iyisi olsun ve her zaman olsun, demek çocukça bir istektir. Bu da demokrasinin öncelikli şartlarından olan sorumluluktan kaçmaktır. Demokrasinin sağladığı şartlar ve haklar, yaz boyunca çalıp eğlenen ağustos böceğinin değil çalışan karıncanın hakkıdır.
Monarşi pusuda bekliyor
Rahatımız bozulmasın, tatilimiz kısalmasın istiyorsak, buyrun monarşiye. Birileri bize sormadan bizi yönetsin. Biz de onların çizdikleri sınırlar içinde yiyip için eğlenip tâtil yapıp "insanca yasadığımızı zannedelim". Karnımız doyuyor, başımız ağrımıyorsa daha ne isteyelim diyorsak, monarşiden iyisi yoktur. Kaldı ki monarşi, demokrasiden daha eski ve daha uzun süre denenmiş bir sistemdir. Monarşide halk, kafa yoran şeylerle uğraşmaz. Kısa vâdeli hedeflerle uğraşır. Yanlışlıkların hesâbını soramaz ama o hesabını öder. Kısa vâdede keyfi bozulmaz, ama uzun vâdede keyfi kaçınca geri getirmek zor olur.