"Yapay zekanın ve otomasyonun konuşulduğu bir dönemde orta sınıfın mevcut işlerini algoritmalar alıyor. Orta sınıf ya daha düşük bir ücrete boyun eğmek zorunda kalıyor ya da işsiz."
Daha pandeminin başlarında tarihçi Harari, yaşadığımız sağlık krizini “ulusalcı izolasyonla mı yoksa uluslararası iş birliği ve dayanışma ile mi göğüsleyeceğiz” diye soruyordu. Bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına ilişkin de “ülkeler bazında krizi totaliter bir denetimle mi yoksa yurttaşlara yetki verme yoluyla mı aşacağız” diye de ekliyordu.
Covid-19 sadece bir sağlık krizi olarak kalmadı, kaçınılmaz bir gerçek olan “siyasi krizi” de beraberinde getirdi. ABD’de geçtiğimiz gün açıklanan sonuçlara göre enflasyon oranı son 40 yılın zirvesi. Enerji krizinin getirmiş olduğu çatışmalar ve tüm sektörleri etkisi altına alan finansal bunalım gündemin ilk sıralarından inmeyecek gibi duruyor.
Kanada ve Fransa’da “aşı zorunluluğuna” karşı sokağa dökülen insanları gördükçe ortada “sağlık krizini” bile aşan bir özgürlük talebi olduğunu okumak mümkün. Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan gerilime bakacak olursak da bambaşka bir dünyanın bizi beklediği gerçek. Yaşadığımız bir enerjiye sahip olma savaşı mı? Ulus-devletler dünyanın bütünleşmesine nasıl karşı koyacak? Bu soruların cevabı az çok belli.
Tarihçi Harari, dünyanın önündeki üç büyük tehdidi “yeni ve daha güçlü silahlarla çıkacak bir üçüncü dünya savaşı” (Ukrayna, Rusya ve ABD üçgeni bu önermenin start çizgisi mi?), “ekolojik çöküşü beraberinde getirecek iklim krizi” (2030’a kadar yapılacakları düşündüğümüzde…) ve “teknolojinin gelişiminin kötü amaçlarla kullanılması” (Onlarsız iş yapamayacağımız dijital diktatörlükler mi?) olarak sıralıyor. Asıl soru ise pandemi bir geçiş dönemi miydi yoksa bir başlangıç mı?
Geçtiğimiz günlerde AIDS hastalığına sebep olan HIV’i keşfinden dolayı Nobel’le ödüllendirilen Luc Montagnier hayatını kaybetti. “Toplu aşılamanın varyantlara sebep olacağına” dair tezlerinden dolayı da ana akım tarafından görüşleri “cahillikle” suçlandı. Etyen Mahçupyan “aptallıkla” ilgili yazı dizileri yazarken, ana akımın bu “yok sayması” ya da yeni bir faşizm kurma heyecanından hareketle “cahil ilan etmesiyle” ilgili eylemleri “hangi tür aptallıkla” açıklayacaktır, merak etmiyor değilim.
Dünya üzerinde “pandemi bitsin” diyenlerle “pandemi sürsün” diyenlerin kıyasıya bir kavgaları var. Sürü bağışıklığını savunmasının ardından Covid-19’a yakalanan Boris Johnson, İngiltere’de kısıtlamaların bu ay tamamen kalkacağını söyleyen liderler arasına katıldı. Normal hayata geri dönüş nasıl olacak? Bireyler bazında gelir dağılımı nasıl şekillenecek?
Evden çalışmayla mesai sürelerinin uzaması bir kenarda dursun dünyada kazanç adaletsizliğinin artması orta tabakayı eritiyor. Sadece bu mu? Hayır değil. Yapay zekanın ve otomasyonun konuşulduğu bir dönemde orta sınıfın mevcut işlerini algoritmalar alıyor. Orta sınıf ya daha düşük bir ücrete boyun eğmek zorunda kalıyor ya da işsiz.
Netflix’in CEO’su Reed Hastings asıl rakiplerinin televizyon değil, uyku olduğunu söylediğinde ne yalan söyleyeyim inanmamıştım. Çünkü izlemek için “uyku vaktinden kısmak gerekiyordu”. Bugün de geçmişin “talihli işi” olan evden çalışmayla aileden ve sosyal hayattan kısılır oldu. Bu anti-sosyal durumun birçok sektörü bitireceği ve sosyalliğin “lüks” sayılabileceği bir dönem bizi bekliyor. Bu “yalnızlaşma” halinin geri dönüşü de sektörlere ekonomik açıdan kayıp ve yaratıcılığın erozyona maruz kalmasıyla olacak.
“Kısıtlamalar kalksın ile artsın” diyenlerin çekişmesi “yeni dünya düzeninin” içeriğinin “doldurulmasıyla” ilişkili. Peki bireyler? Yani hepimiz… Pandemi öncesindeki gibi mi olacağız?