Ermenistan'ın doğusunda zengin enerji kaynaklarına sahip olan Azerbaycan ve batısında ekonomik büyüklüğü ile G20 içinde yer alan Türkiye ile iyi ilişkiler kurması başta kendi yararınadır.
Günümüzde bir ülkenin hükmettiği toprakların büyüklünden çok sınırları içinde yurttaşlarına sağladığı insanca yaşam olanağının daha değerli olduğunu düşünüyorum. İnsanca yaşam olanağı derken ekonomik refahla beraber, demokrasi, adalet, insan hakları, şeffaflık, hesap verilebilirlik gibi kavramları da birlikte anmak gerekir. Söz konusu kavramlar bağlamında Ermenistan’ı yorumladığımızda yurttaşlarının insanca yaşayabilecekleri bir seviyeden uzak olduklarını söyleyebiliriz.
Ermenistan derken bir insan kurumu olarak Ermenistan devletini kastediyorum; çünkü bir insan kurumu olan devlet kendi başına bir varolan değildir. Yani insanlar tarafından yönetilmektedir; ve günümüzde Ermenistan yurttaşlarının içinde bulundukları durumdan Ermenistan devleti değil, söz konusu devletin karar alma mekanizmalarında bulunan yöneticileri sorumludur. Dünya Bankası 2019 yılı verilerine göre gayri safi milli hasılası, 13,7 milyar dolar, kişi başına düşen milli geliri 4 bin 212 dolar olan Ermenistan bağımsızlığını kazandığı günden bugüne yoksulluk, işsizlik ve yolsuzluk gibi kronik sorunlarla başa çıkmaya çalışıyor.
Günümüzde işsizlik oranı yüzde 20’ler seviyesinde olan ülkede, nüfusun üçte biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İç pazarının son derece yetersiz olmasına karşın Türkiye ve Azerbaycan ile siyasî sorunlar yaşayan ülke dış dünya ile bağlantısını ancak Gürcistan üzerinden sağlayabiliyor. Her ne kadar Gürcistan’la beraber İran sınırı açık olsa da ekonomik faaliyetlerde çok kullanılmıyor. Ticari ilişkiler bağlamında dünyaya açılan tek kapının Gürcistan olması ülke mallarının lojistik maliyetinin artmasına neden oluyor.
Piyasa ekonomisinin henüz çok oturmadığı ülkede ithalatta da çeşitli sorunların yaşandığı söylenebilir. İthalat, siyasi güçleri de olan oligarkların kontrolünde. Söz konusu durum rekabete yansıyor. Daha doğrusu rekabeti bozuyor. Ermenistan’ın Sovyet döneminden kalan verimsiz üretim yapısı ise dünyaya ihracat için gerekli kalitede malı üretememesine neden oluyor. Bunu sonucu olarak ülke sürekli dış ticaret açığı veriyor.Hal böyleyken Ermenistan’ın doğusunda zengin enerji kaynaklarına sahip olan Azerbaycan ve batısında ekonomik büyüklüğü ile G20 içinde yer alan Türkiye ile iyi ilişkiler kurması başta kendi yararınadır.
Peki Ermenistan siyasetinin karar alma mekanizmalarında bulunan politikacıları komşularıyla iyi ilişkiler kurmak yerine hasmane bir politika izlemeyi neden tercih ediyorlar? Bunun pek çok nedeni olabilir. Felsefenin penceresinden baktığımızda söz konusu politikacıların özcü bakışları nedeniyle önlerindeki fırsatları göremediklerini söyleyebiliriz. Yani, insanın belirli bir niteliğinden yola çıkarak, o nitelik sanki onun değişmez özü olduğunu varsayan Ermeni politikacılar, insana belli bir öz, nelik, değişmez bir kimlik yüklüyorlar. Söz konusu özün ise etnik kimlik ve inanç bağlamında biçimlendiğini söyleyebiliriz.
Böylesi bir bakışın sonucunun Türklerin ötekileştirilmesi olması kaçınılmazdır. Böylece Schmittçi ifadeyle düşman kategorisinde yer alan Türklerle Ermeni toplumunun yukarıda işaret ettiğim iş birliği olanaklarını geliştirmesi mümkün değildir. Ermenistan, çağımızda özcü bakışın yıkıcılığına bir örnek olarak karşımızda durmaktadır.