Bugünkü yazımda çok uzun zamandan beri hep aynı konuyu yazmak pek de içimden gelmedi.
Bugünkü yazımda çok uzun zamandan beri hep aynı konuyu yazmak pek de içimden gelmedi. Neredeyse içeriği aynı olan, ama; aralarında pek de fark olmayan yazılar yazmaktan tam anlamıyla sıkıldığımı söylemeliyim. Pandemiymiş, Kovid-19’muş unuttum gitti, pek umurumda değil artık, başka şeylerden söz edeyim dedim.
Günümüz sosyal yaşamına kadar uzanan efsane öyküler, örnek olması, yapıcı mesaj vermesi açısından da önemlidir.
Bu konuda dillerden dillere dolaşan bu öyküler çoğu zaman günlük yaşamımızdaki gerçeklerle tıpatıp örtüşür, yaşamımıza yön verici olurlar.
Bazen öğreticidirler de!.
İşte, bir süredir internet ortamında dolaşan, yaşam gercekleri ile tıpatıp örtüşen bir öykü.
Ben, kıssadan hisse bu öğütleri okuyunca çok etkilendim, gereken dersi aldım ve beğeneceğinizi umarak, hemen her yerde, bölüm bölüm gündeme getirdiğim bu öyküyü bugün bir kez daha paylaşmak istedim.
“KRAL VE EŞLERİ!”
“Bir zamanlar büyük ve güçlü bir ülkeyi yöneten kralın dört eşi varmış…
Kral en çok dördüncü eşini severmiş, bir dediğini iki etmez, her şeyin en güzelini en iyisini ona verirmiş…
Kral üçüncü eşini de çok severmiş. Bu güzelliğin bir gün kendisini terk edebileceğinden korktuğu için, onu çok kıskanır, üzerine titrermiş.
İkinci eşini de severmiş kral. Kendisine karşı her zaman iyi ve sabırlı davranan eşi, kralın ne zaman bir derdi olsa daima onun yanında bulunur, sorunların çözümünde ona destek verirmiş.
Kraliçe olan birinci eşiymiş kralın. Onu en çok, karşılık beklemeden seven, sağlığına ve hükümdarlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen, kral birinci eşini sevmezmiş.
Bir gün kral ölümcül bir hastalığa yakalanmış. Yakında öleceğini anladığı ve öldükten sonra yapayalnız kalmaktan çok korktuğu için eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını kendisiyle paylaşmak isteyebileceğini görmek istemiş.
En sevdiği dördüncü eşine; ölüm yolculuğunda kendisine eşlik etmek ister mi diye sorduğunda aldığı yanıt kalbine bıçak gibi saplanan kısa ve net “Mümkün değil…” olmuş…
“Hayatım boyunca seni sevdim. Sen benimle birlikte ölmeyi kabul eder misin?” sorusuna üçüncü eşi de: “Hayır, hayat çok güzel. Sen ölünce ben yeniden evleneceğim…” diye yanıt vermiş.
Kral bir kez daha yıkılmış.
“Her sorunumda her zaman yanımda olan, bana yardım eden sendin. Bu sorunumda da bana yardımcı olur musun?” talebine karşı ikinci eşinden: “Bu sorunun için hiçbir şey yapamam, olsa olsa sana mezarına kadar eşlik ederim, güzel bir cenaze töreni yaptırırım.” karşılığını almış.
Büyük bir hayal kırıklığı yaşayan kral birinci eşinin sesiyle irkilmiş:
“Nereye gidersen git seninle olurum, seni takip ederim kralım!…”
“Ahhh” diye inlemiş kral: “Keşke bir şansım daha olsaydı!…”
YAŞAMDA HEPİMİZ BÖYLE DÖRT EŞLİ GİBİYİZ ASLINDA!…
Onun güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım öldüğümüzde bizi terk edecektir.
Üçüncü eşimiz; sahip olduğumuz, servetimiz ve statümüzdür.
Ölür ölmez başkalarına yar olacaktır.
İkinci eşimiz, ailemiz ve dostlarımızdır.
Tüm sorunlarımızı paylaştığımız bu kişilerin en son yapabilecekleri, bu dünyadan gözleri yaşlı olarak uğurlamak olacaktır.
Birinci eş ise ruhumuzdur.
Bizimle gelir…
Unutmayalım;
Yediklerimiz değil, hazmedebildiklerimiz bizi güçlü yapar…
Kazandıklarımız değil, biriktirebildiklerimiz bizi zengin yapar…
Okuduklarımız değil, hatırladıklarımız bizi bilgili yapar…
Başkalarına verdiğimiz öğütler değil, bizzat uyguladıklarımız bizi insan yapar!…
İşte; yaşamımızda hep var olan, ancak bazıları var ki, zaman zaman örnek aldığımız öykü olmanın ötesinde efsaneleşen bu tür örneklerden etkilenmemek elde değil.
Çevremize baktığımızda, yaşça bizden büyük olanların anlattığı gerçek yaşam öykülerinin varoluşumuzdaki yerlerini anımsadığımızda ne denli önemli olduklarını unutmayalım.