Derler ki "Hira dağının çocuklarıyla Olimpos'un çocukları asla birbirleriyle anlaşamayacaklar."
Annem telefon açtı kutsal topraklardan Mekke’den. Ramazanı orada geçiriyorlar babamla birlikte. Buraya yağmur yağdı ve ben senin için dua ettim gözümün önüne getirerek dedi. En küçük oğlu olduğum için hiç büyümüyorum. Nasip dedim, tez zamanda onlarla birlikte kutsal topraklara gitmeyi arzu ederim. Babamın otuz yıl kadar önceki bir fotoğrafı geldi gözümün önüne. Hira mağarasında gözlerinden yaşlar süzülürken çekilmiş bir Polaroid fotoğraf. Haber olmadan çekilmiş belli ki. Hira mağarası babamın kendisini Peygamberimize en yakın hissettiği yer sanırım.
Derler ki “Hira dağının çocuklarıyla Olimpos’un çocukları asla birbirleriyle anlaşamayacaklar.” Cemil Meriç’e dayandırılan bu söz medeniyetlerin çelişkilerini vurguluyor. Aynı fikirde miyim emin değilim. İnsan insandır ve medeniyet onu nasıl kullandığımızla ilgilidir. Olimpiyatların resmiyet kazanmasından bu yana kabul edilen bir sloganı vardır: Citius, Altius, Fortius. Bu üç Latince kelime şu anlama gelir: "Daha hızlı, Daha yüksek, Daha güçlü."
Birinici olmak yoktur temel gayenin içinde. Kazanmak da vurgulanmıyordur. Elbette birisi birinci olacaktır ama mühim olan daha iyisini yapmaktır. Koşuyorsan daha hızlı koş, sıçrıyorsan daha yükseğe sıçra ve diyelim ki ağırlık kaldırıyorsan daha güçlü ol.
Bunların günümüz dünyasında ne kadar gerçekçi karşılandığı ayrı bir konu. Olimpiyatlar hırs küpü sponsorların ve eğlence dünyasının tasallutuyla yaşamaya çalışıyor. Olimpos işte hıh, ne olacaktı diye burun kıvırmaya kalkmayın. Hira dağında da durum pek farklı değil.
Ramazanı insanlık olimpiyatı olarak görüyorum. Herkesin olabileceğinin en iyisini yapmaya çalıştığı, “daha insani, daha paylaşımcı ve daha merhametli” olması gereken bir zaman dilimi. Hepimiz nefsimize karşı güç kazanarak insanlık yarışını kazanmaya gayret ediyoruz. Ancak iş aç kalmakla sınırlı değil. Nefsimize hoş gelen davranışlardan vazgeçmemiz gerekiyor. Boş konuşmaktan, birbirimize karşı kin ve hasetten, kalp kırmaktan kaçınmamız gerekiyor. Yoksa? Yeterince nasiplenmemiş oluruz bu rahmet ikliminden. Yazık olur.
Açlığa dayanabiliyoruz ama gerçek anlamda kibirden arınabiliyor muyuz, öfkemizi gömebiliyor muyuz? Haklı olsak bile kalp kırmaktan ne kadar uzak durabiliyoruz? Hayatımızın sorumluluğunun ne kadarını üzerimize alabiliyoruz?
Dünyanın içinde bulunduğu çağda Hira dağına gidenlerin de Olimpos’u mekan tutanların da içinde bulunduğu ortak çıkmazlar var. Her dört yılda bir gerçekleştirilen Olimpiyat oyunları da her sene gelen Ramazan ayı da kendimizi muhasebeye çekme iklimini yeterince sağlamıyor. İnsanlık olimpiyatlarında her geçen yıl daha da geriye düşüyoruz. Ramazan’ı bir gösteri ayına çevirme gayretleri onu nasıl özünden uzaklaştırıyorsa insanın gayreti üzerine bir hikaye olan Olimpiyatlar da özünden o kadar uzak.
Geldiğimiz noktada daha yavaş insani tepkiler, daha düşük irtifadaki fedakarlık ve güçsüz iradeyle yüz yüzeyiz.
Samimiyet bizi istediğimiz seviyeye taşıyabilir. Bu samimmiyeti babamın Hira mağarasında çekilen fotoğrafında görmüştüm ve orada cisimleşen görüntü aslında bir ömrü nasıl yaşadığının özeti gibiydi.