OKSİDENT EKSPRESİ'NDE CİNAYET

Orient Ekspresi zamanında Paris'ten yol çıkıp İstanbul'a uzanan tren hattının kullanan özel bir şirketin adı. Bu tren zengin yolcularına güvenli ve konforlu bir yolculuk sunar ve doğuya doğru gizemli bir yolculuğa çıkarırmış.

Abone Ol

İngiltere’den yola çıkanlar Manş Denizini geçip Paris’e gittikten sonra dahil olurmuş maceraya. Ünlü polisiye yazarı Agatha Christie’nin Orient Ekspres’te Cinayet kitabı da bu yolculuğun mahsullerinden. Şatafatlı bir yolculuk. Sonrasında filmlere filan da konu olmuş. Beyoğlu’ndaki Pera Palas gelenlerin ağırlandığı gösterişli mekanlardan. Tren Sirkeci’de yolculuğunu tamamladıktan sonra turistler, tüccarlar, diplomatlar ve artık içinde her kim varsa şehrin sokaklarına dağılırmış.

Sıradan insanlar için sıra dışı bir yolculukmuş bu rota. Osmanlı sonrası da devam etmiş ama uçaklar yaygınlık kazandıktan sonra sadece sembolik zamanlarda işletilen eski zaman hatırasına dönüşmüş. O yolları başka trenlerle kat edenler de var tabii. Ama ne zaman o zamanlar ne de şartlar o şartlar. Uçak yolculuklarının konforu da bir başka. Gerçi son zamanlarda bizim Doğu Ekspresi yani Kars’a gideni moda oldu ya, onun da suyunu çıkardık gitti.

Oksident, orientin yani doğunun zıddı. Yani batı demek. Orient Ekspresi diye bir şey yok. Batıya giden trenlerle ilgili son ortak hatıralar Münih. Garı’na giden gurbetçilerimizle alakalı. Oksident Ekspres diye bir proje düşünüldüğünü bile tahmin etmiyorum. Anlatmak istediğim biraz daha farklı. Eski zaman Batılıları nasıl oryantalistik hülyalarla, yarım yamalak bilgilerle İstanbul’a hücum ediyorsa biz de aynı şekilde Batı’ya yani oksidente doğru ters bir yolculuk içindeyiz. Hatalar benzer. Toptancılık yaparak, yarım yamalak bilgilerle yargılama yapıyoruz. Duygusal hükümlerle derinlikli konuların üstünü örtüyoruz.

Sonra? Batıya körü körüne bağlı bir kesim ve Batıya körü körüne karşı bir kesim arasında tercih yapmak zorunda kalıyoruz. Kabul eden hepsini övüyor, reddeden hepsini yeriyor. Mülteciler tren bile bulamadan Avrupa’nın içine doğru yolculuk yapıyor. Oksident Ekspresindeki durum budur. Ancak büyük bir gelişme herkesin bilinçli olarak dikkatinden kaçırılıyor. Avrupa, tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşıyor. Kıta demografik olarak kendini sürdüremiyor ve çaresizlik içinde suçlu aramaya çalışılıyor. Mülteciler en savunmasızlarından birisi olarak kolay hedef. Sonrasında Müslümanlar var. Yahudiler ise olağan şüpheli olarak sırasını bekliyor.

Oksident Ekspresi’ne binmek zaten pek mümkün değil. Binenleri zorla indiriyorlar. Denizden binmeye çalışanı boğuyorlar. Karadan gelenleri donduruyorlar. Son durağa ulaşabilenleri de pek iç açıcı manzara beklemiyor. Pera Palas yerine mülteci palaslara tıkıyorlar. Bu duruma düşmeye sebepse gidenlerin geride kalanlara anlattıkları güzel manzaralar.

Oksident Ekspresi’ndeki cinayetleri tasvir etmek için Agatha Christie gibi maharetli polisiye yazarlarına da ihtiyaç yok. Tüm insanlık suçları gözümüzün önünde işleniyor. Sonra? Akşam ülkesine büyük bir karanlık çöküyor. Orient Ekspresi’nin yolcuları Oksident Ekspresi’ni görüp nereden çıktı bunlar diye gözlerini kaçırıyorlar.