Hangi önlemler diye anımsarsak; sosyal mesafeyi korumak, mutlaka maske takarak sokağa çıkmak.
Kısa bir süreden beri normal yaşamımıza dönmeye başladık diye söylemleri daha sık duyar olduk. Öyle ya, koronavirüs salgını nedeniyle önlem amaçlı uygulanan birçok kısıtlamada gevşemeler başladı çoktan. O kadar ki, başından beri korunmamız için sokağa çıkması tamamen kısıtlanan ve sadece pazar günleri birkaç saatlik sokak iznimiz olan biz 65 yaş üstüler için bile artık söz konusu kısıtlamalar gevşetildi. Yani bizler de, her gün, sabah 10’dan akşam 8’e kadar sokağa çıkabiliyoruz. Ve tabii ki almamız gereken önlemleri alarak.
Hangi önlemler diye anımsarsak; sosyal mesafeyi korumak, mutlaka maske takarak sokağa çıkmak. Sokakta kendimizi yakın temastan korumak, dezenfektanla veya 80 derecelik limon kolonyasıyla ellerimizi sık sık temizlemek. Mümkün olduğunca toplumun sıkça dokundukları yerlere dokunmamak, kısacası hijyene dikkat etmek.
Üç aya yakın süredir evden dışarı çıkamayan ben, birkaç gündür cam korumalı maskemi takarak astronota benzer halimle, bir-iki saatliğine, dolaşmak ve alış-veriş yapmak için sokağa çıkmaya başladım bile.
Çıkarken hazırlanmak, aman ne zor bir iş, anlatamam. Evden ayrılmadan dezenfektanla haşır-neşir olup, yarı duş aldıktan sonra evden çıkmak. Kendimi caddeye arttığımda karşılaştıklarımın yarattığı şaşkınlıkla, neredeyse yürüme, dolaşma isteğimi tamamen kaybettim ve hemen geri dönme dürtümün beni zorladığını gördüm.
Herkes sokakta. Sokaklarda ve caddelerde gördüğüm, gençler ve yaşlılardan oluşan bu kalabalığın yarısına yakınında maske yok. Maskeleriyle ağız ve burunları korumaları gerekirken, takanların önemli bir bölümü, maskelerini çenelerine takmışlar. Maskeyle korumaları gereken yerleri açıkta. Çoğu yürürken telefonla konuşuyorlar. Bazı yerlerde ise, “sosyal mesafe” kuralına uyma konusu “sehir efsanesi”ne dönüşmüş, neredeyse hiç uygulanmıyor.
Yürürken durdum ve aklımdan ilk geçirdiğim şey, evde kalıp hiç sokağa çıkamadığım günler daha mı iyiydi. En azında kimseyle köşe kapmaca onamak zorunda değildim, şu an gördüklerim beni böylesine etkilemiyordu. Evdeyken, saatte bir elini yirmi saniyelik sürede sıkça yıkayan ben, dışarı çıkma özgürlüğümde bunu yapamamamın rahatsızlığını iyice hissetmeye başlamıştım.
Toplum olarak bizler bazı şeyleri anlamakta zorlandığımız oluyor. Daha doğrusu, bazı şeyleri önemsemiyor veya göz ardı edebiliyoruz. Bu sıralar yaptıklarımız bunun en belirgin göstergesi.
Üç ayılık bu kısıtlamalı günlerden sonra, nedenini tam olarak bilemediğimiz kısıtlamaların çok hızlı gevşetilmesi ve adına “normalleşme” denen yaşam biçimine doğru koşar adım gitmemiz umarım ve dilerim başımıza dert olan işler açmaz.
Çok hızlı açıldık, saçıldık. Sakaklar, caddeler normal yaşamdan daha da çok normalleşen görüntüler yansıtıyor. Salgından korunmanın en etkin uygulamalarından olan maske takmayı bile, ağız-burunu kapamak yerine, çeneye takmak gibi yeni bir icada dönüştürdük. Önemli bir bölümü ise, “maske de neymiş” dercesine hiç maske takmadan sokağa atmış kendini.
Bu kadar hızlı normalleşmede acele mi ediyoruz acaba!
Biraz rahat nefes almayı beklerken, umarım bunun bedeli çok ağır olmaz!
BİR TUTAM TEBESSÜM
KALABALIK!
Temel, Postaneye gitmiş, gişedeki memura;
- “Havale yapacaktım”
Telefonla konuşan gişe memuru, Temel’in yüzüne bakmadan;
- “Sıraya geç sıraya” demiş ve telefonla konuşmaya devam etmiş.
Temel önüne, arkasına bakmış, kendisinden başka kimseyi göremeyince sinirlenmiş, memura tekrar;
- “Havale yapacaktım”
Memur daha yüksek sesle;
- “Kardeşim, görmuyor musun sıra var!”
Temel, arkasına, önüne bir kez daha bakmış kimseyi göremeyince çok sinirlenmiş ve telefonla konuşmaya devam eden memura okkalı bir tokat atar.
Tokatı yiyen memur elinden telefonu bırakıp, öfkeyle ayağa fırlar ve;
- “Manyak mısın be adam, ne vuruyorsun?”
Hiçbir şey olmamış gibi etrafına bakan Temel;
- “Asıl sen manyak mısın? Bu kalabalıkta benim vurduğumu nereden çıkardın?”