MÜSLÜMAN MAHALLESİNDEKİ SALYANGOZ

Müslüman mahallesinde salyangoz satmak diye bir tabiri duymuşsunuzdur. Her malın alıcısı bir muhitte oturur.

Abone Ol

En azından öyleydi. Mahalleye rezil olmak, mahalle kavgası gibi tanımlar hep mahallenin etrafında dolanırdı. Mahalle baskısı diye bir tanımla mahalle düşmanlığı etmek isteyenler de çıktı elbette ama mahalle çocukları onların mahalleden olmadığını bildiği için ses çıkarmadı.

Mahalleden gelen haberler pek iç açıcı değil. Güney Afrikalı Müslümanlar, ki bunlar Hindistan, Malezya ve Endonezya’dan köle olarak getirilmiş kişilerden oluşurlar büyük bir renklilik içinde oturdukları Bo-Kaap mahallesinde kentsel dönüşüme karşı savaş veriyor. Evler renk renk boyanmış ve farklılıktaki ahenk bu mahalleyi turizmin gözde mekanlarından biri haline getirmiş. Kuzguncuk neyse, Balat neyse bu mahalle de aynı şekilde ilgi topluyor. Anadolu Ajansı’nın geçtiği bilgiye göre bölgedeki Müslümanlara liderlik eden Ebubekir Efendi’nin kabri ve bölgenin ilk camisi de burada yer alıyor.

Soylulaştırma adı verilen projelerin hedefindeki ilk mahalle Bo-Kaap değil elbette. Yakın zaman önce Hayfa’daki Osmanlı mimarisi de benzer süreçlerden geçirilerek kafe ve otel yapılma süreçleri hızlanmıştı.

Ondan öncesine dönecek olursak, Sulukule’deki kentsel dönüşüme onun da öncesinde Sultanahmet’in yerleşim yeri olmaktan çıkarılmasına rastlıyoruz. Bolca otel ve kafe, turistlerin hakimiyet kurduğu bir tüketim mekanı ve yerel dokusunu kaybetmiş bir toprak parçası.

Mahalle demek için artık çok geç. Eski mahalleleri görmek için Anadolu’nun sokaklarında dolaşmamız, fırınların kokusunu almak için uzak yerlere gitmemiz gerekiyor. Ya da zamanın daha yavaş aktığı, kapitalizmin çarklarını daha ağır işlettiği Rumeli topraklarına gitmek gerekiyor. Mahalleye ulaşmak için en batıdaki mahallemiz Saraybosna’nın sokaklarını arşınlamak iyi olabilir. O da ne? Kötü bir haber de oradan. Saraybosna, Başçarşı’daki hanlar otele dönüştürülüyormuş. Yamaçlardaki evler birer ikişer otele dönüştürüldü bile.

Kendi mahallelerimizde misafir duruma düştük, kendi sokaklarımızda turist. Mahalleye dönmek için geç bir vakitteyiz. Apartmanlar sardı etrafı ve kentsel dönüşümün sadece evleri değil, ruhumuzu da dönüştürüyor. Hatıralar yerini paraya tahvil edilen ranta terk ediyor. Kocaman bir tarihi miras kendi kazmalarımızla yok ediliyor.

Antik roma şehirleri biraz daha şanslıydı belki. Hiç olmazsa terk edilmişlerdi. Sessiz de olsa soluk alıyorlar. Oysa biz, kendimize ait ne varsa kendimiz tahrip ediyoruz. En büyük düşmanımız bize kendimizi hatırlatan mahallelerimiz.

Cape Town’dan yola çıkıp Hayfa sokaklarında yaşadığımız hayal kırıklığından kaçarken Sultanahmet’te kendimizi turist gibi hissediyoruz. Sonra? Sonra sıra Saraybosna’ya geliyor. Karnımız acıkıyor ve lokantaya giriyoruz. Biraz atıştıralım keyfimiz yerine gelir diyoruz. Menüde bir de ne görelim: Salyangoz. E, burası Müslüman mahallesi değil miydi? Mahalle neydi af edersiniz diyor hizmet eden garson. Evet, sahiden mahalle neydi?

Bunu hatırlamaya ihtiyacımız var. Mahalle uzaktaki vatanımızdır. Bizden öte biz, özden öte özdür.