Hem yorumcu hem müzisyen hem de prodüktör. MTV’den bize ödül getiren ve Türk rock müziğinin yurt dışında en iyi temsil eden solistlerden biri. Kısa bir süre önce yeni bir single yayınladı. İki şarkılık bu single’da müzikal çizgisinin yine yukarı doğru ivmelendirmeyi başardı. Emre Aydın ile yeni şarkılarını ve piyasayı konuştuk.
“Müslüm filminin müziklerini çıkarın geriye hiçbir şey kalmaz”
“Sensiz” benim “My Favorite Pain” şarkımın Türkçe versiyonu. Aslında İngilizce olan bir şarkı. Ben iki ayda bir yabancı listelere girmek için atış yapıyorum. Deniyorum en azından. “Çocuğum Belki” de Türkçe müzik dinlemek isteyenler için hazırlanmış bir şarkı. Biz geçen yıl “Uzun metraj film yapar mıyız?” diye konuşuyorduk. Bence işitsel ve görsel birbirini tamamlayan iki unsurdur. Örnek veriyorum “Müslüm” filminin müziklerini çıkartın, geriye hiçbir şey kalmaz. O iki unsuru beraber düşündüğüm için o sırada çekmediğimiz filmin şarkısı böyle bir şarkı olmalıydı bence.
Ben İzmirliyim, 10 yıl İzmir’de kaldım. Sıcak bulduğum melodiler bunlar. Teması da filmin anlattığı hikâyeye yakın tamamlayıcı bir hikâye. İsveç’te yaptım şarkıyı, fakat bu şarkıda başka bir ülkede yapılmış bir hava falan yok sadece modern bir hava var. Şarkıyı yaptığımda kıştı, filmden de vazgeçtik. Şarkıyı yayınlayıp yayınlamama konusunda da kararsız kaldım, tereddüt ettim. Sonra beni de ikna ettiler ve yayınladık. Kariyerimde en hızlı ilerleyen şarkı oldu.
“Şarkı Kadın dizisinde yayınladı, iki saate hit oldu”
Diziler kendilerine bir soundtrack lazım olduğunda müzik şirketleriyle veya sizinle iletişime geçiyor. Ben şarkılarımı yapım şirketlerindeki arkadaşlarıma gönderirim fikir de sorarım. “Çocuğum Belki”yi de gönderdim. Suzan şarkıyı “Kadın” dizisinin çok uygun olduğunu düşündüğü bir sahneye koymuş. Bir gece beni aradı ve “Şarkını, Türkiye’nin en çok izlenilen dizilerinden birinde, 1,5 yıldır seyircinin dizideki karakterlerin kavuşmasını bekledikleri en duygusal sahneye koydum haberin olsun” dedi. Ben de çok mutlu oldum. Dizi çıktı ve şarkı 2 saatte tuttu. 2 sene PR yapsam, bu PR’ın getireceği yerle dizinin bir kaç saniyelik yeri aynı etkiye sahip olurdu.
“Yurt dışı kariyeri için İngiltere daha uygun”
Avrupa müzik pazarı için de çalışmalarda bulunuyorum, bir de şimdiye kadar keşke daha fazla deneseydim diyorum. MTV’den ödül zamanı biz ekip olarak yeteri tecrübeye sahip değildik. Zaten hem genç hem tecrübeli olamıyorsunuz. Ben İsveç’te bir sürü prodüktörle çalışmıştım. O dönemler biz ekip olarak “Kağıt Evler” albümünü kaydetmiştik ve çok da konser vardı, o disiplini gösteremedik. Bir tane başımızda abimiz olsaydı farklı olurdu. O dönem Sony Music’in uluslararası CEO’su İstanbul’a geldi ve benim uluslararası single için beraber yemek yedik. Randevu da talep etmemiştik biz üstelik. Ama böyle bir fırsatı da kaçırdık.
O zamandan bu zamana aynı sektör olduğunu söylemek için de çok zorlamanız gerekir. YotuTube gücü yoktu, Facebook vardı o dönemler. Spotify dinlerken de baktım bir sürü grup var ve tek farkları İngilizce müzik yapmaları. “O listelere girmek için ne gerekiyor?” sorusunu sordum. İstikrar gerektiğini düşünüyorum. Biz “I Don't Wanna Fall Down”da Amerika’nın çeşitli yerlerinden, Almanya’nın bir kısmından çok ciddi dinleyici datası topladık. Ama benim için Amerika gerçekçi bir hedef değil. Birbirinden kopuk kara parçalarının değişik kültürlerin yaşadığı bir yer ve doğal olarak ben İngiltere’de 6 ay yaşamış biri olarak Amerika’nın değil, İngiltere’nin daha uygun olduğunu düşünüyorum.
“Herkes Avrupa müzik pazarı için özgüvensiz”
Aranjöründen şarkıcısına, yazarından menajerine kadar herkes yurt dışına açılma konusunda “Biz bir yere kadar yapabiliriz, daha fazlasını yapamayız” diye bakıyor. Ben gidip çalışıyorum o adamlarla ve nitelik açısından hiçbir fark yok. Adamlar ‘siz biz’ diye bakmıyor, biz ‘siz biz’ diye bakıyoruz. Bir gün Hollandalı, İsveçli ve Alman müzisyenlerle buluştuk, konuştuk. Ben “Olacağına inanıyorum” diye bir konuşma yaptım. Adamlar “Neden olacağına inanmayasın ki” diye bir tuhaf baktı ki benim konuşma havada kaldı.
“İleride prodüktör olarak müziğe devam edeceğim”
Şu an “Hangar Yapım” diye bir şirketim var. Prodüksiyonlar da yapıyorum. Bir tane Sinan Öksüztepe diye rapçi bir arkadaşımız var, o yeraltından sağlam adımlarla ilerliyor. Şimdi bir single’ını yapacağız. 3 tane de pop solistimiz var, 2 single 2 albüm diye konuşuyoruz. Bir süre sonra müzikle yaşamaya devam etmek istiyorsam, şarkıcı olarak devam edemeyeceğim için, prodüktörlükle müziğe devam edebilirim.
“Yeni şirketler çok para kazanamıyor”
Sahne bizim için en büyük gelir. Plak şirketleri ise artık internet üzerin şarkı dinlenince ve klip izlenince para kazanıyor. Eskiden albümler varken fiziksel satış çok para kazandırıyordu. Şimdi bu büyük şirketlerin kataloğu o kadar büyük ki, 1 milyon tane albüm var kataloğunda. Her şey orada kayıtlı olduğu için inanılmaz paralar kazanıyorlar. Ama yeni kurulmuş bir şirket veya küçük bir şirket öyle çok kazanmıyor. Türkiye’de yapımcıyla konuştuğunuzda kazanamıyoruz diye çok ağlar, ama kataloğuna bakmak lazım. Ayrıca Türkiye’de bir şirketin hayatını devam ettirebilmesi için menajerlik yapması gerekiyor.
“Pişman olacağımı bile bile albüm yapacağım”
“Çocuğum Belki” bize en az üç ay falan bir şey yaptırmayacak. Bazen şarkı karar veriyor sizin ne yapacağınıza. Sonra benim bir single’ım olur, İngilizcelerden bağımsız konuşuyorum. Sonra da pişman olacağımı bile bile albüm yapacağım.
---
HOMAYOUN SHAJARİAN ilk kez İstanbul’da
İranlı sanatçı Homayoun Shajarian (Hümayun Şeceryan), İstanbul 1. Uluslararası Halk Müzikleri Festivali kapsamında, 3 Aralık Pazartesi akşamı İstanbullu müzikseverlerle ilk kez CRR’de buluşacak. Konserde Shajarian’a Tahmoures ve Sohrab Pournazeri eşlik edecek.
İran’ın yaşayan en büyük seslerinden Mohammed Reza Shajarian’ın oğlu Homayoun Shajarian, müzisyen geleneği olan ailenin oğlu olarak 1975 yılında Tahran’da doğdu. Babasının yönlendirmesiyle 5 yaşında ritm çalışmaya başlıyor ve ardından tombak öğrendi. Tahran Müzik Konservatuvarı’na gittiği dönemde aynı zamanda kız kardeşiyle birlikte avaz dersleri aldı. 1991'den beri Avrupa, İran ve Kuzey Amerika'daki konserlerde babasına eşlik etti. Yorumcu halen pek çok toplulukla birlikte konserler vermeye devam ediyor.
---
İlhan Şeşen: En iyi İstanbul şarkısını yazmak istiyorum
Geçtiğimiz hafta müzikte 51. yılını dolduran ve tüm zamanların en sevilen hitlerine imza atan, kısa bir süre önce Sony Müzik etiketi ile "Hikayem" adlı tribute albümünü yayınlayan İlhan Şeşen ile görüştüm. İlhan Şeşen ile projesini konuştuk, bu projeyi ortağı ve Sony Müzikteki ekibi sayesinde hazırladığını söyledi. Proje albümleri yapmayı çok sevdiğin söyleyen, İlhan Şeşen, yakında Vedat Sakman ile de bir albüm yayınlayacağını da söyledi
İlhan Şeşen, "Öyle bir İstanbul şarkısı yazayım ki bugüne kadar yazılan tüm İstanbul şarkıları gölgede kalacak, böyle bir şey hayal ediyorum" dedi ve İstanbul'un kendisi için özel bir yere sahip olduğunu söyledi.
Albüme "Hediyem" albümünü verirken bu isim üzerinde çok çalıştığını ve hatta "tribute" sözünü sözlüklerden köküne kadar araştırmalar yaptığını söyledi. İlhan Şeşen, "Sözlüğe baktım, kelimenin köküne kadar indim, yan anlamlar arasında 'hediye' - 'hediyem' kelimesini gördüm ve albüme bu adı verme kararı aldık." yorumunu yapan İlhan Şeşen’in “Hediyem” albümünü mutlaka dinleyin, son yıllarda yapılan en kaliteli tribute albümü olmuş. Albümde yer alan “Hayallerimi Bırak” adlı şarkıyı seslendiren yetmişlerin mega starı Alpay’ın yorumu ise tek kelime mükemmel.
---
Tarkan'ın Vokalisti Murat Aziret'ten yeni single
Uzun yıllar Tarkan’ın, Ajda Pekkan ve Ziynet Sali gibi yıldızların back vokalistliğini yapan Murat Aziret, dinleyicilerine her kulağın keyifle dinleyeceği akustik sound ve melodiler ile oluşturulmuş bir pop-rock ziyafeti hazırladı. Söz ve müziği Alp Deniz’e, düzenlemesi Tolga Sünter’e ait olan ‘Kalbimin Duvarları’ İstanbul Plak etiketi ile dijital platformlarda müzikseverlerin beğenisine sunuldu.
Senaryo mu star mı?
Geçen ay Kanal D’de yayınlanmaya başlayan, başrollerini Kerem Bursin ve İbrahim Çelikkol gibi iki starın oynadığı “Muhteşem İkili” reytinglerde istediği başarıyı yakalayamadı. Bu diziyi özellikle takip ettim. Çok güzel bir ikiliyi bir araya getirdiler. Başarılı bir tanıtım yapıldı. Ben daha izlemeden bu dizi tutar dedim. Heyecanla ilk bölümü izlemek için televizyonu açtım. Dizi başladı ve ama karmaşık ve ne olduğu net olmayan bir hikâye kurgusu ile senaryo karşı karşıya kaldım. Suçu kendime attım, herhalde ben yorgunum ondan anlayamadım dedim. Ama diğer bölümler de de aynı şey devam etti. Dizi senaryo ve hikâye kurgusu ile beni çekmedi, bir bağımlılık yapmadı. Derken reytinglere baktım ve aynı duyguyu izleyicilerin de yaşadığını gördüm. Dizinin son bölümü reytinglerde 19.sırada yer almış.
Bu kötü bir sonuç, Fenerbahçe’nin puan cetvelinde ki yeri gibi. Şampiyonluğu oynarken bu reytingi almayacaksın. Peki suç kimin? Şunu açıkça söylemek istiyorum ki tek suçlu burada senaryo ekibi. Çok kafa karıştırdılar, basit düşünemediler. Gereksiz kastılar kendilerini ve izleyiciyi. Biraz daha basit, biraz daha aksiyon olsaydı tutardı bu dizi. Senaristlerin bunu anlaması lazım, bir dizinin tutması için “basit” – “yalın” ve tek kelime “fast food” olmaları lazım. Hangi duygu olursa olsun, hangi konu olursa olsun. Biraz karmaşıklığa girdin mi kopuyor halk. Haklıda. Günün yorgunluğunu yaşamış bir insan akşam televizyonunun karşısına geçiyor, zaten yorgun, kafası karışık. Onun duygularını harekete geçirtecek bir hikâye ve senaryo lazım, beynini çalıştıracak bir senaryo değil. Bir de çok gereksiz cool ve ciks takıldılar. Yani halka yakın olmadılar.
Ben dizi erken filan yaparsa iyi bir projenin güme gitmesinden dolayı “yazık” derim. Dilerim Kanal D bu uyarımı dikkate alır ve hikâye ile senaryoya müdahale eder. Ama altıncı haftadan sonra da iş toparlar mı o da muamma. Çünkü ilk algı çok önemli. O ilk algıda maalesef olumsuz kaldı. İşte tam bu sırada bunu düşünmek lazım star mı önemli senaryo mu? Bence ikisi de ama ille de birini seçmek gerekirse senaryo ve hikâye derim. Çünkü nice starın dizisi kötü hikayeler ve senaryolar yüzünden güme gitti.
Bülent Ersoy’un veliahtı kim?
Ankara’da sahne alan Bülent Ersoy sahne aldığı sırada varisini açıkladı. Konserinde Gökhan Sezen'i yanına, sahnede davet ederken: "Çok değerli bir ses. Bunu her zaman söylüyorum. Ben gözümü kaparsam biri benden kalacak diye mutluyum. Çok başka türlü bir icra, çok kıymetli, çok değerli arkadaşım, çocuğum, nasıl kabul ediyorsa etsin, sizlerin de sevdiğiniz Gökhan Sezen" dedi. Gökhan Sezen çok iyi bir ses. Bence bu çocuk harcandı. TRT Müzik kanalında sık sık görüyordum onu, Seyhan Müzik ona bir iki albüm de yaptı. Hatta birinde Nilüfer’in klasiklerinden “Pişman Etme”yi yorumlamıştı. Uzun zamandır albüm yapmıyor. Bu iyi seslerin hak ettiği yerde olmaması ve kötü seslerin sırf paraları ya da adamları var diye piyasada cirit atması kanıma dokunuyor.