Tanpınar'la başlayalım: "Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor." Doğrudur. Vatanın, memleketin mecnunuyuz.
Elimize kalem alınca, televizyon ekranına çıkınca, kahvede oturup arkadaşımızla çay içerken aklımızda fikrimizde hep memleket meseleleri vardır. Çözemedikçe öfkelenir, öfkelendikçe suçlar, suçladıkça karamsarlaşır, karamsarlaştıkça çözmek için başka yollar ararız. Memleketi kurtarmanın farklı şekilleri vardır. İçten yanmalı ve dıştan yanmalı motorlara benzer bunlar. Dıştan yanmalı vatan kurtarmanın en hazin örneklerinden biri Birinci Dünya Savaşı’dır. Büyük devletler arasındaki husumetlerden fırsat devşirmek veya farklı müttefikler edinerek terakki yolları aramak dönüp dolaşıp gittiğimiz noktadır. Tıpkı dıştan yanmalı motorlar gibi maliyeti yüksek, modası geçmiş ve verimliliği düşüktür. Hareket kabiliyeti zayıf ve hantaldır. İçten yanmalı motorlar geliştikten sonra sadece hususi otomobiller değil başta uçaklar olmak üzere birçok araç gelişmiş ve dünya üzerindeki hareketlilik hız kazanmıştır. İçten yanmalı motorlar daha karmaşık ama sürdürülebilir ve verimli tasarıma sahiptir.
Motorları geliştiren ülkeler şunlardır bunlardır diye malumat vermeye girişmeyeceğim. Sadece Türkiye’de memleketi içten yanmalı motor prensibiyle düşünen bir iki girişimi hatırlatmakla yetineceğim. Dondurmam Gaymak filminde motosikletinin ardına taktığı dondurma aracıyla dağ bayır dondurma satan köylünün motorunu kaybetmesinin ardından aklını yitirme noktasına gelmesine benziyor ülkenin hali. Moturum, moturum diye sayıklayıp duruyoruz.
Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ havacılıkta işi motora kadar getirmiş iki büyük girişimciydi. İkisi de Türkiyeyi düşünmenin büyük bir suç olduğuna hükmedilerek bu işlerden el çektirildiler. Demirağ, siyasetin önüne koyduğu bariyerleri yıkmak için siyasi bir teşebbüste bulundu, nefesi yetmedi. Ona biçilen kaderin garip bir cilvesi olarak dıştan yanmalı motorların hüküm sürdüğü tren yollarıyla sınırlı kalacaktı. Motora giden yolu sezmek zor değildir ve itinayla engellenir.
Dış yardımlar, müttefiklerin destekleri daha cazip geldi. Bu girişimlerde bulunacak kişilere öyle bir ders verildi ki, memleketi içten yanmalı düşünmek uzun zaman hayal bile edilemedi. Sonra bir adam çıktı, içten yanmalı motor üzerine kafa yordu. Siyaset onu öyle yordu ki sonunda siyasi bir hareket olmadan bu işlerin yapılamayacağına kani oldu ve siyasi aktörler arasına girdi. Necmettin Erbakan’dan söz ediyorum. Ömrünün sonuna kadar hafife alınmak, darbelerle durdurulmak dahil birçok engelle karşılaştı.
Son yıllarda cari açık nedeniyle motor meselesi yeniden gündeme geldi. Yerli otomobil, yerli uçak için tekrar vatan sevmenin içten yanmalı şekli gündeme getirildi. Yaşadığımız günler, ödetilmeye çalışılan bedel ortada. Bu, aynı zamanda gidilen yolun elzem ve doğru olduğunu da gösteriyor.
İçten yanmalı motorlarla kocaman bir imparatorluk kuran otomotiv öncüsü Henry Ford “İşler asla zor değildir. Yeter ki onları küçük parçalara bölebilelim” der. Sonuca erişmek için doğru iş bölümü şart. Çünkü talip olduğumuz görevler yeterince küçük parçalara ayrılmadan yerine getirilebilecek gibi değil.
Yapmamız gereken motoru bozmadan, işler duruma getirmek. Motor bozulursa neler olacağını herkes hayatının bir döneminde tecrübe etmiştir. Hoş olmuyor.