Muhatabımızla konuşurken dua eder gibi konuşmalıyız diye düşünürüm.
ÇALIŞMALIYIZ
Bir süredir babamın hastalığı ile ilgili koşuşturuyorum sevgili okuyucular. Denir ya Allah hastanelerin eksikliğini göstermesin ama düşürmesin de, gerçekten zor zamanlar. Pozitif- Negatif köşesini yazdığım günün ertesinde malum ilçenin hastanesine otuza yakın personel gönderimi yapılmış. Sevindirici bir haberdi bu. Gerçi Harun durumdan çok hoşnut değildi ama olsun. Olması gereken buydu. Maalesef Trakya halkı biraz tembel. On ay yan gelip yatan, kalan iki aylık turistik sezonda gelenlerden para kazanıp kışı sorunsuz geçirmek istiyorlar. Turizm denilen sektör sanırım insanları tembelliğe de itebiliyor. Her şeyi devletten beklemek çözüm değil; üretmek için çaba sarf etmeliyiz ve israftan da kaçınmalıyız. Dolar olmuş 5.30 demekle olmuyor. Hepimizin adeta bir hizmet gönüllüsü olarak köyümüzde, kasabamızda, ilimizde, ilçemizde ve ilimizde gördüğümüz aksaklıkları yazmak, gerekli yerlere bildirmemiz gerekiyor. Bir yandan da bulunduğumuz yeri nasıl kalkındırabiliriz imkanları nasıl seferber edebiliriz işte böyle bir şuurla donanmalıyız.
MORAL VE TELKİN
Muhatabımızla konuşurken dua eder gibi konuşmalıyız diye düşünürüm. Hayali bir düşünce gibi geliyor kulağa ama neden olmasın. Ben öyle insanlar tanıyorum; hiç ağızlarından olumsuz bir söz, iğneleyici bir laf çıkmaz. Her şeyden önce Peygamber efendimizi düşünüyorum eminim ki hep güzel sözlerle konuşurdu. Kızdığında bile çirkin olmazdı sözleri.
Dua ederken
Allah’a en yakın olduğumuz andır dua anı. Arada perde yoktur. Samimiyet vardır. Tam anlamıyla rapt olma yani hem hal olma vardır. İşte öyle düşünüyorum muhabbet etmeyi, konuşmayı, sohbeti. İnsan insanın ilacı olmalı diyorum. Dua eder gibi kucaklamalı muhatabını. Ruhuna girmeli, derman olmalı. Yola bunun için çıkmalı. Yunus misali dertlilere derman olmak için yolda olmalı. Huzura davet etmeli bakışları, sözleri. Her an duaya çağırır gibi, duanın huzurunda hissettirmeli insanı. Herkesle can ciğer kuzu sarması olalım demiyorum ama bir bilgelikle yaklaşmalı yaratılmış her şeye, insana hatta taşa, toprağa, kuşa, kurda, denize..
Hastalık ve Yaşlılık
Yaşlılık zordur. En zoru da yaşlılıkta hastalıktır. Bir de artık ömür belli bir yaş almışsa artık sayılıdır günler. Ama bu zamanlarda insanı rahatlatan şey sevdikleri ve ailesi ile olan birlikteliğidir. Yaşlılarımızın kendini yalnız hissetmemeleri gerekir. O yüzden huzurevlerine, bakımevlerine hep karşı olmuşumdur. Bir önemli nokta da onlara ömrü hayatında yakınları olarak yaptıkları güzel şeylerden, başarılarından bahsetmektir. Güzel şeylerin mükafatla karşılık bulacağını, kendilerinden memnun olmalarını bilmeleri içlerine ferahlık verecektir. Babalık, annelik görevlerini fazlasıyla yerine getirdiklerini hissettirmek gerekir.
Her şeyin başı moral
Hayat sonsuz değil; iyi ki de değil. En çok yapılan yanlış başa gelen üzücü şeylerin abartılarak daha da fazlasıyla sıkıntılı bir konuyu sohbete dönüştürmektir. Ah ahlar vah vahlarla geçen bir konuşmanın hiç kimseye bir yararı olmayacağı gibi sıkıntıda olan kişinin de daha fazla yüreğinin kabarmasına yol açacaktır. Oysa güzel, doğru ve iyi sözlerle moral aşılamak yani bir nevi telkin etmek dua gibidir. Morali yerinde olan insan kendini adeta tüm sorunların üzerine gidebilecek bir kahraman gibi hisseder.
HER ŞEY YERİNİ BULUR
Zamanla her şey yerini bulur; seven sevdiğini, bebek memesini, kötü belasını, ölü mezarını.. Hayat öyle bir yalandan ibaret ki tek gerçek arkasına gizlendiğimiz dünya perdesinin ötesi. Hep kaçıp durduğumuz, birbirimizi oyaladığımız uğruna yaldızlı sözler, fiyakalı giysiler, muhteşem evler ve daha nelere feda ettiğimiz güzellikleri bilseydik. Değer miydi diyeceğimiz günlerin yakın olduğunu bilseydik. Bir şeylerin arkasına gizlensek te, ufukta gözükenle buluşacağımızı bilseydik. Her şey yerini bulur sevdiceğim az bekle.
GENÇLER GENÇLİK DİZİLERİNDEN ETKİLENİYOR MU?
Malum son yıllarda her yaz sezonunda beyaz ekranda gençlik dizileri peşi sıra yayınlanıyor. Biz de merak ettik ve sorduk.
Yaz aylarında patlama yapan gençlik dizilerini izliyor musunuz? Bu diziler sizce toplumu olumlu, olumsuz nasıl etkiliyor?
Yaşam tarzınızı bu diziler etkiliyor mu?
Bakalım, gençler ve konunun içinde kalem oynatanlar ne demişler.
Eda Tezcan, Senarist: Dizilerin ilk bölümlerine mutlaka bakıyorum ama sürekli izleyicisi olamıyorum. Bu çok yemek yapan bir aşçının o yemeğin kokusundan doyması gibi bir durum sanırım. Bir nevi mesleki dezenformasyon diyelim. Sorunun ikinci kısmına geleyim. Diziler toplumu nasıl etkiliyor. Açıkçası yaz dizisi dediğimiz şey bir mesaj kaygısı gütmez. Yani aslında kimse bir yaz dizisinden toplum dizaynı beklemez. Renkli, neşeli, keyifli işlerdir genellikle. İzleyici bir hafta izler bir hafta tatildedir, sıcak yaz gecesi dışarıdadır vs. İzlemez. Yani yaz dizilerinin toplumsal bir değişikliğe etkisi olduğunu görmedim. Belki gençler bir miktar özeniyor olabilir ama onun dışında yaz dizisi dediğimiz şey zaten insanları eğlendirmek için yapılmış işler. Bu yüzden aşırı dram, şiddet gibi ögeler taşımıyorlar.
Tuğçe Özkaynak, Öğrenci: Hayır izlemiyorum. Toplumu özellikle belli bir kesimimiz olan genç kızlarımızı, genç çocuklarımıza karşı oluşturulan güzellik & yakışıklılık algısından, bu dizilerde oluşturulan basit, sıradan yani artık olağanlaşmış, zengin çocuk fakir kızı farklı bulur ve tüm dünya onlara karşıyken evlenmeleri gibi konulardan sıkıldım... Yani patlama yapan yaz dizilerinin çoğunda demek gerekirse pek olumlu bir şey kattığını göremiyorum. Hayır elbette. Bu dizilere kapılıp öyle şeyler yaşamayı beklemek, denizde yüzerken uzaylılarla karşılaşıp beni de alın demek gibi bir şey benim için hayatın daha çok yönlü ve heyecanlı olduğunu düşünüyorum ve asla yaşam tarzımda o dizilerden etkilenmiyorum.
Halenur Dağıstanlı, Öğrenci: Sürekli takip ettiğim dizi yok. Bazen can sıkıntısından oturup bir iki bakarım. Onunda ismini bile hatırlamam. Ama olumsuz gençlerin etkilediğini düşünüyorum. İlk olarak Müslüman bir ülkedeyiz ve genç nesil ne izlese ne okusa etkilenecek durumda. Yapılan diziler ve içerikler İslami yaşama uymamakta. Ama yaş itibarıyla gelişim dönemindeki neslin kafasını kendilerine çekebiliyorlar. Gençlerin bazıları o dizileri yaşamaya çalışırken bazıları ben neden yaşayamıyorum diye düşünerek depresif hallere giriyor vesaire. Bu yüzden olumlu etkilediğini düşünmüyorum. Tabiki etkilemiyorum. Hayatımız bir dizi değil. Bir kurguda değil. Herkes ne ekerse onu biçer. Hayatlarımızı saçma sapan dizilere göre yönlendirecek olursak vay halimize!
Ali Yağız Kesgin, Serbest Çalışan: Hayır izlemiyorum. Çünkü yaz gibi muazzam bir mevsimin akşam saatlerini kare kutular karşısında geçirmek müthiş bir yanılgıya sebep olur. Benim hayatımı etkilememiş olsa da 10-18 yaş arası gençlerimizi muhakkak etkiliyor. Bir dizi çıkıyor sokak jargonuyla bakıyoruz ki bütün gençler aynı jargonla iletişim kuruyor. Aslında bu bile ne kadar etkilendiklerinin örneğidir.
Yaşam tarzımı etkileyecek pek bir unsur yok yapılan dizilerde. Çünkü ben onların para karşılığı bu rolü üstlendiklerini biliyorum. Parayı veren düdüğü çalar mantığıyla bakıyorum. Her dönem türlü türlü düdükler ötüyor kare kutularda. Ancak şu son dönemde işler biraz karıştı. Kimin kimin çocuğu olduğu bir türlü belli olmayan 100 bölümlük diziler, sinema filmleri peydah oldu. Bu ahlak yaralarının daha da genişlemesine sebep olan herkesin açtıkları bu yaraların hüznünde boğulmaları dileği ile. Teşekkürler.
Rabia Zehra, Öğrenci: Genel olarak toplumu elbette etkiliyor ama kendi açımdan belirgin olmasa da ve fark etmesem de az da olsa etki ettiği kanaatindeyim.
HASTA, HASTA BAKICI OLURSA
Bir devlet hastanesinin müdavimi olduğu aşikâr olan Harun isimli hasta babamın yanındaki yatakta misafirdi. Babamın aniden hastalanarak yoğun bakıma ardından da devlet hastanesine kaldırılması ile birlikte takibime takıldı Harun isimli bu hasta. İlk önceleri hasta bakıcı veya hademe sandığım Harun meğerse kronik şeker hastasıymış. Ancak öyle sıradan bir hasta olmadığını hemşirenin onu servisin sanki bir çalışanı gibi seslenmesinden anladım. Harun’un yanındaki yatakta kalan dedesi yaşındaki babamla ilgilenmesi sondasını boşaltması, yatağını indirip kaldırması, babamın koluna girip tuvalete kadar götürmesi için yardım etmesi ilk etapta bir iyilik güzel bir yardımseverlik gibi görünüp yüzümüzü güldürse de maalesef bu taşradaki sağlık hizmetlerinin henüz istendiği ölçüde olmadığını göstermekteydi. Normal dönemde 30 bin olan nüfus, yaz döneminde 300 bini aşarken maalesef hastanenin canhıraş çalışan personeli hasta sayısına yetişememektedir. Harun’un insanımızın iyilikseverliğine güzel bir örnek ve fedakârlık olsa bile olması gereken yeterli hemşirenin ve yaşlı hastalara refakat edecek bir sistemin kurulması ile negatif olarak gördüğüm bu durumun çözülmesi için adımın atılmasıdır.
ÇOCUKLARI RAHAT BIRAKIN
Annemlerin yazlığındayız. Sitemizde üç bloğun baktığı yeşil alana tabela asmışlar ‘top oynamayın, masa atmayın’!.. Bu yeşil alanda dört göbekte güller dikilmiş; ne güzel. Bir yandan çocuklar bu yeşil alanda gündüzleri toprakla oynuyorlar, çimlere basıyorlar. Gelin görün ki teyzeler sürekli çocuklara çimlere basmayın, toprağı kazmayın, orada top oynamayın deyip duruyorlar. Topu topu iki aylık yaz sezonun ancak bir ayında çocukların yoğun olduğu bir dönemde bırakın da çimlere bassınlar, enerjilerini atsınlar, yuvarlansınlar. Sürekli çocuklara ne yapmaları, nerede oynamaları gerektiğini söylemeseniz. Ellerinde sürekli tablet, cep telefonu ile oynuyorlar diye şikayet etmiyor muyuz? Zaten iki ay sonra artık tamamen sararacak olan çimlere basıp mutlu olsunlar, keyfini çıkarsınlar. İnanın çimler bundan çok hoşnut olacaklar.