Modanın sürekli hareket hâlinde olması dinamik doğası gereği kabul ettiğimiz bir gerçek.

Cevap çok yönlü, karmaşık aynı zamanda oldukça tartışmaya açık. Bu argüman, hızlı modanın aslında modayı demokratikleştirdiğini öne sürüyor. Peki bu sav ne kadar doğru? Tavuk mu yumurtadan çıkar yoksa yumurta mı tavuktan çıkar paradoksu misali, durum nereden baktığımızla alakalı. Hikayenin biraz başına dönersek; bugün bildiğimiz şekliyle “moda” nispeten yeni bir kavram. Sanayi devrimi ve modernite, modanın yalnızca soylular ve asilzadelere değil, daha demokratik şartlarda geniş kitlelere iletilmesine vesile oldu. Giysilerin geniş bir ölçekte seri olarak üretilebileceği anlamına gelen yeni teknoloji, modanın toplumun tüm katmanlarına ulaşmasını sağlayan bir yayılmayı beraberinde getirdi. Yıllar önce çoğu giysi evde veya terziler tarafından el işçiliğiyle dikilirdi. İlk moda tasarımcılarından Charles Frederick Worth’un bir mağaza açması olayın seyrini değiştiren gelişme oldu. Hızlı moda ürünlerin kitlesel ölçekte uygun maliyette üretimi, sosyo-ekonomik statüden bağımsız olarak tüm insanların sektöre katılmalarına olanak verdi.

Modanın sürekli hareket hâlinde olması dinamik doğası gereği kabul ettiğimiz bir gerçek. 20. yüzyıldan itibaren modanın giderek daha demokratikleşmesi savı üzerine birçok moda aktivisti pozitif bir yaklaşım sergiledi. Ama artık günümüz konjonktüründe hikayenin tamamı bu değil. 1980’li ve 90’lı yıllarda hızlı moda endüstrisi, sonunda erişilebilir olmanın çekiciliğini kanıtladı. “Otantik”, “havalı” ve “bireysel” gibi çağın popüler kelimeleri, modanın herkes tarafından kolayca erişilebilir olduğu bir zamanda, giydiklerinizin sosyal duruşunuzu göstermesi anlamına geliyordu. Derken 2000’li yıllar hızlı modanın hakkını verdi. Lüks modaevleri de daha geniş bir kitleye ulaşabilmek için yeni yayılma hatları yarattı. Aynı zamanda hızlı perakende devleri, ürünü daha fazla arzu edilir kılmak için marka ve tasarımcılarla el ele veriyor ve böylece her iki taraf için de paralel gelişen bir yayılma politikası ortaya çıkıyordu. Ta ki pandeminin hayatlarımıza blokaj koyması, olayın seyrini radikal bir şekilde değiştirdi. Modanın demokratikleşme çabalarında pandemi sonrası sismik bir kayma görüldü ve hızlı moda, yine son hızla U dönüşü yaptı. Bugün, demokratik lükslerin arasında yer alabilmek için hızlı moda markalarının sürdürülebilir olması büyük önem arz ediyor.

Bir markanın tüketiciye sunduğu en büyük lükslerden biri, çok yönlü ve samimi bir iletişim. Pandemi sonrası dönemde artık tüketiciler markalarla ritmik ve dinamik bir ilişki talep ediyor. Versace’nin CEO’su Jonathan Akeroyd; “Bugün, tüketicilerle etkileşim kurmanın en önemli biçimlerinden biri içerik ve hikaye anlatımıdır” diyor. Deloitte tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Y kuşağı ve Z kuşağı 2025 yılına kadar küresel moda pazarının yaklaşık yüzde 40’ını oluşturacak. Y kuşağı ve Z kuşağı hakkında bir şey biliyorsak, o da memnun edilmesi zor bir grup olduklarıdır. Bir derginin sayfalarında lüks bir markayı okumaktan, mağazaya girmekten veya bir ürünü görünüşünden hoşlandığı için satın almaktan mutlu olan baby boomer’ların aksine, günümüzün yeni nesil tüketicisi yatırım yaptıkları markalarla birçok kanaldan melez bir etkileşim kurmayı bekliyor. Markalar hayatta kalabilmek ve bu talepleri gerçekleştirmek adına tüketicilerin geri bildirimlerini her zaman önemsedi. Dergi ve butiklerden sosyal medya araçlarına; online perakende satış kanallarından inovatif fiziksel mağazalara kadar çok çeşitli geleneksel ve dijital platformlar üzerinden tüketicileriyle çok yönlü bir iletişim ağı kuruyorlar. Diğer yandan da sayısız dijital kanal üzerinden heyecan verici ifade biçimlerinin kapısını açıyorlar. Bu dijital evrim, özgün hikaye anlatımı üzerinden müşterilerin markayla samimi bir iletişim dili kurmasını sağlıyor. Örneğin liverunway.com, canlı gösterileri online olarak sunmaya başladı. Modaseverler, tercih ettikleri sosyal medya ağı üzerinden siteye giriş yaparak ve #LiveRunway hashtag’iyle yorum yaparak modada etkileşim hızını artırıyor. Maybelline New York, Garnier ve essie ABD dijital pazarlama ve medya başkan yardımcısı Kristen Yraola; “Mercedes-Benz Moda Haftası’na katılımımız her sezon, özellikle dijital bir perspektiften genişliyor.

GÜNÜN SÖZÜ: MODA ASLA DEMOKRATİK DEĞİLDİR.