Bugün "metafizik" kavramı, fizik ötesi, empirik bilgi dışı, beş duyu ile algılanamayan şeyler olarak anlaşılmaktadır.
Felsefede temel tartışmalardan biri fizik-metafizik ayrımıdır. Bu, Aristo’nun Metafizik adlı eserinden beri vardır. Ancak tartışma hiç de Aristo’nun kavramlaştırmasıyla ilişkili değildir.
Bugün “metafizik” kavramı, fizik ötesi, empirik bilgi dışı, beş duyu ile algılanamayan şeyler olarak anlaşılmaktadır. Materyalist Batı hayat anlayışından bıkmış ve çıkış/kaçış yolu arayanlar için mânevî, soyut, öznel, yorum ve deneyime açık olan her şey “metafizik” olarak tanımlanmaktadır.
Oysa Aristo Metafizik adlı eserine bu adı verirken, “fizikten sonra” demek olan bir anlamda kullanmıştır. Yâni fizik dünyâda, insan müdahalesi olmadan var olan – doğal – her şeye “fizik” demiştir. Bunlar dışında, yâni insan müdahalesiyle ortaya çıkan her şeyi de “metafizik” olarak tanımlamıştır.
Bu bağlamda üzerimizdeki elbiseler bile metafiziktir. Çünkü hiçbir elbise, gömlek, pantolon, etek, şapka, palto tabiatta kendinden yetişmez. Yâni bir gömlek ağacı, bir tabak sarmaşığı, bir defter fidanı yoktur. Bunları doğuran hayvan da yoktur. Zira hayvanlar da fizik varlıklardır. Tıpkı biz insanların da fizik varlıklar olmamız gibi.
Ancak fizik varlıklar olarak biz insanların ürettiği her şey metafiziktir ve bir anlamda doğal değildir. Olur da insan türü dünyâdan yok olursa, ne kullandığımız araçlar ne âletler, cihazlar ve yapılar varlıklarını devam ettiremeyecekler. Binlerce yıl önce hüküm sürüp sonra yok olan milletler ve onların kurduğu yerleşim yerleri gibi toprak altında kaybolacaklardır.
Proje çocuk
İnsan fizik bir varlıktır. İnsanın varlığı başka bir insanın onu doğurmasına bağlı olsa da, bu, insanın kendi irâdesiyle ve doğa dışı bir eylemle icat ettiği bir şekilde olmaz. Diğer memeli canlılar gibi, insan da bir dişiden doğarak dünyâya gelir.
Oysa artık insan “metafizik” bir anlayışla dünyâya gelmektedir. Fizik bir varlık olarak dünyâya gelen insana giydirilen kıyâfetlerden, uyutulduğu beşik ya da yataktan, mama yediği tabaktan, süt içtiği biberondan bahsetmiyorum.
Maalesef insan yavrusu, onu dünyâya getiren annesi tarafından fizik bir varlık olarak değil, metafizik bir nesne olarak “var edilmektedir.”
“Anne” denilen insanlar, dünyâya getirmek istedikleri çocuklarını doğal bir varlık olmaktan çıkartıp onu herhangi bir endüstriyel ürün, başlangıç ve bitiş târihi plânlanmış bir proje, SWOT analizi yapılmış bir yatırım olarak “doğurmaktadır”. Tabi buna “doğurmak” denirse. Belki “üretmek” de diyebiliriz, çünkü bebeklere âdeta bir Ar-Ge sürecinden geçip fabrikada üretilen bir ticârî meta muamelesi yapılmaktadır.
Üniversiteye girme ve üniversiteden mezun olma, işe girip kariyere başlama, evlenme, ev ve araba alıp taksitlerini bitirdikten sonra sıra, “çocuk” denilen projeye gelmektedir. Daha da ileri gidip çocuğun burcunu ayarlamak için hâmile kalmayı ona göre ayarlayan “anne adayları” bile var. Yapabilseler çocuklarının cinsiyet, göz ve saç rengi, zekâ seviyesi, beceri ve beğenileri de bu projeye katmayı isterler.
Elbette bu kadar “emek” verilen çocuk, doğduğu andan itibâren hiç de özgür değildir. Zira doğal ve fizik bir varlık olması engellenir. İlk ay ve yıllarda muhtaç olduğu bakım dışındaki aşırı müdahaleler insanı metafizik bir varlık hâline getirmektedir.
Kültür mantarları
Bir terzinin diktiği elbise gibi, insan, “anne” sıfatı taşıyan kişi öncelikli olmak üzere “baba”, “anneanne”, “babaanne”, “amca”, “hala”, “dayı”, “teyze”, “komşu” gibi sıfatlardaki insanlar tarafından metafiziklik özelliği arttırılmaktadır. O kadar ki, neredeyse “kültür mantarı” hâline gelmektedir. Kültür mantarları doğada bulunmaz ve insan müdahalesiyle yapay olarak oluşturulan özel şartlara sâhip ortamlarda yetişirler. Bu ortamlardan alınıp doğaya konulduklarında yaşama imkânları yoktur.
Proje çocuklar da anneleri ve diğer insanlar tarafından birer kültür mantarı hâline getirilmektedir. İnsan ihtiyaç duyduğu ve hayâtını kolaylaştırmak için ürettiği metafizik nesneler de bu süreçte sınırlandırılmayınca, fizik bir varlık olan insan, bu metafizik nesnelerin egemenliği ve tahakkümü altına sokulmaktadır.
Bu proje çocuklar büyüyüp iş işten geçtikten sonra istediğimiz kadar yoga yapalım, istediğimiz kadar tütsü yakıp meditasyon yapalım, istediğimiz kadar nefes “workshopları” düzenleyelim, istediğimiz kadar köye yerleşip organik hayat yaşamaya çalışalım; işe yaramayacaktır. Zira fizik varlık olma özelliğini geri kazanmak imkânsız olmasa da metafizik dünyânın sunduğu rahatlıktan vazgeçmek cesâret ve kararlılık gerektiren bir süreçtir. Bu süreç, birkaç günlük motivasyonla mümkün değildir.
Şu söz her şeyi özetlemektedir: “Herkes cennete gitmek istiyor ama kimse ölmek istemiyor”.