Müşteri de her zaman makul ve mantıklı taleplerle halkla ilişkiler şirketinin kapısını çalmıyor.
Çok üzülsem de, Türkiye’deki halkla ilişkiler şirketlerinin hızla danışmanlık yapmak yerine hizmet sektörünün bir parçasıymış gibi çalışmaya başladıklarını görüyorum. Yeni fikir veya öneri sunamayan sektör, sadece “müşterinin taleplerini yerine getirme” hizmetine odaklanınca doğal olarak işin kalitesinden çok müşteri tarafındaki muhatabın memnuniyeti öne çıkıyor.
Açıkça söylemek gerekirse, müşteri de her zaman makul ve mantıklı taleplerle halkla ilişkiler şirketinin kapısını çalmıyor. Mesela kendi sektörüm olduğu için çok iyi biliyorum ki bazı markalar artık özgür yayıncılar yerine kendi markalarına bağlı yayıncıları tercih ediyorlar. Daha doğrusu marka değil de markanın Türkiye’deki vizyonundan sorumlu yönetici böyle bir “fikir” üretiyor. Çoğu zaman markanın global politikalarına aykırı olsa da bazı Türk işi yöntemlerle halkla ilişkiler şirketi de bu taleplere olumlu cevap vermek için mesai harcıyor.
Yakın geçmişte LG’nin Türkiye’de kendi medyasını oluşturmak için neler yaptığını her platformda dile getirdim. Kendi medyasını oluşturma çabası LG’nin Türkiye cep telefonu pazarından silinmesini engelleyemedi. Hediyeler verilerek iltimas geçilen “sözde yayıncılar” da son kullanıcıların mağdur olduğunu görünce daha fazla LG’nin tarafında duramadılar. Sonuç olarak LG, Türkiye’de bir kısım yayını avucunun içine aldı, basın toplantılarına gerçek yayıncıları değil de bindirilmiş kıtaları davet etti ama kaybeden de kendisi oldu. Tabii ki LG ile birlikte yayıncılar da bu “birliktelik”ten zarar gördüler…
Şimdi hayretle görüyorum ki benzer hatalar tekrar tekrar yapılmaya çalışılıyor. Kendilerine de defalarca söylediğim için burada yazmamın da bir sakıncası yok diye düşünüyorum; mesela Samsung’un halkla ilişkileri şirketi olan Medyaevi de benzer bir yoldan yürümek ister gibi. Samsung’un söylemini sorgulamadan kabul eden yayıncılara iltimas geçmek adına, işini yapmaya çalışanlara karşı tavır takındıklarını düşünüyorum. Bugüne kadar yaklaşık beş farklı ürünün teknoloji basınına dağıtılması konusunda hakkaniyetli davranmayan Medyaevi’nin sadece Samsung ürünleriyle ilgili olumlu görüş bildiren yayıncıları öne çıkarma çabasında olduğunu görüyorum. Hatta işin bir nebze daha ileri götürülerek sanki “dost” olmayan yayıncıların pasifize edilmesi için bazı hamleler yapıldığını sezinliyorum.
Şirket çalışanından ne derece sorumlu?
Şimdi tabii ki Medyaevi yöneticileri, kolayca çalışanların yaptıklarından çalışanların sorumlu olduğundan bahsedecektir ve benim tüm detaylarını şu an için açıklamamayı tercih ettiğim bu olayın bir medya ilişkileri yönetmeninin kendi kişisel sosyal medya kullanımı olarak yorumlanması gerektiğini savunacaktır.
Fakat hepimiz çok çok iyi biliyoruz ki halkla ilişkiler şirketlerinde çalışanlar, sosyal medya kullanımı konusunda çok da özgür değildir. Nasıl ki bir Medyaevi çalışanı kalkıp Vodafone veya Samsung yöneticilerinin hoşlanmayacağı bir paylaşım yapamazsa, herhangi bir yayıncı aleyhine gelişebilecek bir oluşumun içinde olamaz. Müşterisinin kesin talimatı olmadan herhangi bir yayıncıya pozitif ayrımcılık da yapamaz. Eğer yapabiliyorsa bunu Medyaevi’nin resmi görüşü olarak anlamak gerekir. Bu şartlar altında da Medyaevi’nin Samsung ürünleriyle ilgili özgür yorumlar yapan yayıncıları susturmak için bazı “başka” aksiyonları teşvik ettiği sonucuna varılabilir.
Tam bu aşamada benim için bu fikrin Samsung Türkiye tarafından Medyaevi’ne bir görev olarak verilip verilmediği önem kazanır. Çünkü diğer ihtimaller göreceli olarak daha masumdur. Yani Medyaevi, Samsung’un PR şirketi olarak yayıncılara karşı yaptığı birçok hatayı, hatadan bahsedenleri cezalandırarak çözme yoluna gidiyor olabilir. Veya bir çalışan kendi üzerine vazife olmayan işleri görev edinip, aklı sıra bazı yayıncılardan intikam alma işiyle, profesyonel sorumluluklarını birbirine karıştırmış olabilir.
Son ikisi, bu işin Samsung Türkiye’nin talimatıyla yapılmış olmasına nazaran daha anlaşılabilir, daha normal karşılanabilir nedenlerdir. Sonuç olarak bu iş ortaya çıktığında Samsung Türkiye kendisine yeni bir PR şirketi bulur ve yayıncı – marka ilişkisine bakış açısını tek bir hamleyle herkese açıklar. Ama ya talimat markadan geldiyse? O zaman bir başka Koreli teknoloji şirketinin Türkiye’de yaşadıklarından hiç ders alınmadığı çıkar ortaya. Medya ile kurulacak ilişkilerin hangi değerler üzerinde inşa edilmesi gerektiği de Samsung’un kurumsal prensipleri arasında yoruma izin verilmeyecek açıklıkta yazdığına göre, bize de bu yanlışın çözülmesi için genel merkezdeki yetkilileri göreve çağırmaktan başka yapacak bir şey kalmaz.