Bu cennetin adı, medyadır.
Yanlış okumadınız. O meşhur Maymunlar Cehennemi filminden bahsetmiyorum. Cehennemden değil, cennetten bahsediyorum. Bu cennetin adı, medyadır. O filmin orijinal adı (Planet of Apes – Maymunlar Gezegeni) ile söylersek tam yerini bulmaz, çünkü medya birilerinin tam da cenneti hâline geldi. Sosyal medya tarafıyla çoğunluğu çöplük olan ve batakhânelere rahmet okutan medya, özellikle görsel medya tarafıyla, maymunluk yapanların cenneti oldu. Özellikle kafayı şamanik hikâyelere, spiritüel efsânelere ve uzaylılara takmış olanlar, beş vakit farzmış gibi kanal kanal dolaşıp maymunluk yapıyorlar. Eskiden her konunun belli uzmanı varken, şimdi her konuda ahkâm kesen, fetva veren cehâlet cesuru isimler piyasaya hâkim durumdalar.
Neden cennet?
Cennet, çünkü hiçbir sorumluluk, hiçbir yasak, hiçbir sınır, hiçbir günah yok. Söylenen, yapılan, anlatılan hiçbir şeyin doğruluğuna bakılmıyor ve hesâbı sorulmuyor. Maymunluğu, olmayan gururlarına yedirenler ve buna dünden râzı olanlar, bu medya cennetinde hoyratlık ve aymazlıkta sınır tanımıyorlar. Bu maymunlar, özellikle program ve konuk sıkıntısı çeken televizyon kanallarının iyi dolgu malzemesi oluyorlar.
Cennete girmek için görev ve sorumlulukların yerine getirilmesi gerektiğine inanılır. Oysa bu medya cennetinin maymunları hiçbir şey yapmadan buraya giriyorlar. Yaptıkları tek şey, “Benim kalbim temiz” diyerek ibâdetlerini yerine getirmeyenlerin kolaycılığı ile yazıp çizdikleri bir iki kitap. Bu kitapların tamâmına yakını da bilimsel referanstan uzak ve tamâmen öznel düşünce, duygu ve deneyimin ürünü olan yazılardan oluşuyor. Daha da kötüsü var ki, onlar da arama motorlarında bâzı anahtar kelimelerle yapılan aramalarda çıkan tırnak için sözlerin derlendiği yazılardan oluşuyor.
Kim bunlar?
İsmen kim oldukları önemli değil ve buraya yazılmayacak kadar gelip geçici kişiler. Ama televizyon ekranlarında konuştuklarıyla ve konuşma şekilleriyle onları hemen tanımak mümkün. Boş teneke gibi çok ses çıkartıyor. Laf kalabalığı yapmayı iyi beceriyorlar. Hemen “sohbet modu”na geçip ezbere konuşuyorlar. “Kolay dinlenen ve beyni yormayan şeyler” duymak için ekran başına geçenlere “fast food” gibi çabuk tüketilen şeyler anlatıyorlar.
Bu kişileri dinlerken düşünmek mümkün değil. Dinleyicilerin beyninin bilişsel değil fantezi tarafına hitap ettikleri için, anlattıkları “ruhsal kan”a kolay karışıyor ve hemen “mutluluk” veriyor. Dinleyici, önemli(!) şeyler dinlediğini zannediyor. Anlattıkları şeyler “doğru” ve “güzel” ambalajına sarılmış ama sahtekâr internet pazarlamacılarının gönderdiği içi boş paketlere benziyor.
Maymunun mumu!
Yatsıya kadar yanan yalancının mumu, bu maymunlar için biraz daha uzun yanıyor. Ama mumu bitip de bu arada cebini doldurabilenler cennetten çıkıyor ve yerlerine başkaları geliyor.
Aynı isimlerin deprem, KOVİD-19, Doğu Akdeniz’de petrol, yapay zeka, illuminati, astroloji, din, namaz, oruç, sufizm, ruhlar, evrim, koçluk, farkındalık, evlilik, çocuk gelişimi, yoga, genetik gibi gündemdeki konuda hiçbir bilimsel veri ve birikim olmadan konuşması ancak maymunların yaptığı gibi taklitçilikle olur. O yüzden medya, bu maymunlar için tam bir cennettir.
Bâzılarını bizzat gözlemleme imkânım oldu. Taklit etmek ve mâlumat sömürmek için yanaştıkları kişilerin yanında utangaç, mahcup, terbiyeli ve ezik bir tavır takınırlar. Ama iş, maymunluk yapacakları kamera karşısına gelince mutlak otorite, uzman, görmüş geçirmiş, olayı bitirmiş, aşmış, kendini kurtarıp başkalarını kurtarmaya çalışan bir tavırla konuşurlar. Bilmiyorum, dedikleri vâki değildir. İlk defa duydukları bir şey hakkında bile, hâşâ, o an vahiy alıyormuş gibi konuşurlar. Atarlar tutarlar. Tutamadıkları da yerlere saçılır ve arkalarında çöp olarak kalır.
Cinsel olmayan pornografi
Cennette dünyevî anlamda bir utanma hissi olmadığına inanırız. Ama bu maymunların cenneti olan medyada dünyâda iken de utanma hissi yoktur. Mahremiyetin paylaşılması olarak tanımlayabileceğimiz pornografi, bu maymunlar cennetinde fazlasıyla bulunur. Özel veya kişisel hayatta yaşanan tecrübelerin, tıpkı kerâmet gibi, gizli tutulması gerekir ve paylaşılması ayıptır, edepsizliktir.
Bu isimler, ruhlarının ve kalplerinin yatak odalarını kamuya açarlar. Ev ve mahalle dedikodusunun televizyon programı olarak yayınlandığı medyada, bu maymunlar kendilerinin reklamını yapıp maddî menfaat elde ederler. Özel sektörün şirket içi performans arttırmak için düzenlediği göstermelik eğitimlerin ilk tercihi olan bu isimler, eğitimden eğitime koşmaktan arda kalan zamanlarını kanaldan kanala koşarak geçirirler. Aceleleri vardır, çünkü mumları her an sönebilir. Eğitim davranış değişikliğine sebep olmalıdır, ancak bunların verdiği eğitimlere katılanların davranış değişikliği gösterdiği pek görülmez. Stand-up gösteri gibi gidilip gülünen, eğlenilen ama çıktıktan sonraki hayâtın kalitesine etkisi olmayan bu “eğitim” programları, sâdece zaman ve para kaybıdır. Bâzı kişiler, namaza başlamak gibi radikal değişiklikler yaşadıklarını söylerler ama onun da ne kadar süreceği önemlidir.
Bunların rengi kahverengi
Elinizdeki bütün renkleri karıştırırsanız ortaya kahverengi çıkar. Kahverengide her renk vardır ama hiçbir renk belli olmaz. Çaya çorbaya limon şeklinde karmaşık, plândan ve tezden yoksun anlattıkları şeylerin rengi kahverengidir. Her şey vardır, ama neyin ne olduğu belli değildir. Falcıların söylediği yüzlerce şeyden birkaçının çıkması gibi, mesnetsiz iddiaları vardır.
İçi dolu başak, meyveye duran dal başını eğerken, bu medya maymunları bir haftada boy atan otlar gibi, her yerde hemen biterler. Ortalıkta yeşillik yapmaktan başka işe yaramazlar ve kısa zamanda kuruyup giderler.
Bilimi itibarsızlaştırma
Bu medya maymunlarını dinlerken şu hisse yapılmak mümkündür: Her şeyi kısa sürede ve kolayca öğrenebilir ve uzman olabiliriz; bu yüzden okula gitmeye gerek yoktur. Bu insanların tüm insanlık için birer fırsat ve hazine olduğu, herkes tarafından bilinmesi ve tanınması gerektiği hissi de hâkim olabilir.
Ancak hiç kesmeden bir saat kitap okuyacak sabrı olmayanlar, bir perde boyunca değişmeyen dekorla tiyatro seyretme olgunluğuna sâhip olmayanlar, bu isimler dakikalarca dinleyebiliyorsa, burada bir sorun vardır. Bu sorunun toplumu ilgilendiren tarafı ise bilim, ilim, okul, hoca, uzman gibi temel taşların yerinden oynatılıyor olmasıdır. İki kitap okuyup, sekiz saatlik üç seminere katılanların sözünün dinlenmesi ve itibar görmesi, bilimi itibarsızlaştırılmaktadır. Maalesef on altı yıl okuduğu okulların ve aldığı dört diplomanın işe yaramadığını gören insanlar da bu maymunlar cennetinin hûrileri olmaktadır.