Gerçekte asıl mücadele şimdi başlıyor
Gerçekte asıl mücadele şimdi başlıyor: Önümüzdeki on-onbeş yıl içerisinde gerçekleşecek olan diplomatik ‘bilek güreşi’ bölgenin geleceğini belirlerken uluslararası toplumun ilgiyle izleyeceği bir süreç olacak.
25 Eylül referandumu sonrası bölge asla eskisi gibi olmayacak. Bunu en çok tüm tepkilere rağmen referandumun gerçekleşmesinde ısrar edenler ile bölgenin Kürt olmayan kadim halkları biliyor.
Daha az bilineni ise referandum sonrası süreçte izlenecek politikalar ve bölgede aktif gurupların bunlara göstereceği reaksiyon.
Ancak, hâlihazırda bölgede yaşayan ve Kürt olmayan halklar gelecekleri konusunda ciddi endişe taşıyorlar, üstelik bu endişe kimi yerlerde panik haline gelmiş durumda. Bunun en büyük nedeni ile ilgili referandumun biraz da aceleye getirildiği, biran önce yapılmaya çalışıldığı ve farklı etnik ve mezhepsel guruplarla istişare edilmediği görüşü hakim.
Bu tavır, bölgeyi ‘Kürtleştirme’ politikası dahilinde gerçekleştirilen geniş kapsamlı demografik değişikliğin bir sonucu ve/veya devamı mı bekleyip göreceğiz. Ancak, ilk işaretler maalesef geçmişte acı çekmiş halkların kendi başlarına gelenleri unutup aynı muameleleri kendilerinden olmayanlara reva gördüklerini destekler nitelikte. Yol yakınken bu tavrın değişmesi yakın gelecekte kronik hale gelecek pek çok etnik kökenli sorunu da önleyecektir. Bölgenin daha demokratik, şeffaf ve hesap verebilir idari yapılara acilen gereksinimi var, ‘zulüm’ bir norm olamaz.
Toplam 5.6 seçmenin yüzde seksenine yakınının oy kullandığı belirtilen referandumda beklendiği gibi ‘Evet’ tercih edenlerin oranı yüzde doksandan fazla. Bir başka deyişle, ‘Hayır’ cephesindekilerin son aşamalarda fikirlerini değiştirdiğini söylemek mümkün.
Nizar Kabbani 1962 tarihli “Bağdad Kasidesi”nde “Gözlerin, ey Bağdad, çocukluğumdan beri – kirpiklerimde yatan iki güneştir… Bağdad.. bir gemi gibi yorgun geldim – yaralarımı esvabımın ardına saklayarak” derken sevgilisine hitap eder. Aynı üslup, Abbasi döneminin en büyük şairlerinden el-Mütenebbi (vefatı miladi 966)’de de vardır: Bağdad bir sevgilidir - Bağdad Irak’tır.
Yüzyılların muhafaza ettiği, şairlerin kelimeleriyle süslediği ‘narin’ Bağdad kendi dışında gelişen, hiç de ilgisi olmadığı olayların kurbanı olmuştur.
Özellikle 1970’lerde yakaladığı ivme ile refah düzeyini arttıran Irak, halk sağlığı ve eğitim alanlarında bölge ülkelerinin pek çoğunun üzerindeydi. Hatta, Arap dünyasının iyi üniversiteleri birlikte çalıştıkları Iraklı hocaları olmasıyla övünürdü. Güzel sanatların pek çok dalı Arap yarımadasında Iraklı heykeltıraş ve ressamlarıyla temsil edilirdi.
Ancak, 1979 İran devrimi ve ardından Saddam’ın ülke yönetimini gasp etmesiyle ülkenin kaderi de şekillenmeye başladı. Saddam’ın liderliğinde(!) ülke 1980’leri kendisine ait olmayan vahşi bir savaşla geçirdi. Her iki taraftan da bir milyonun üzerinde insanın öldüğü ve ülkenin tarumar olduğu savaş tamamıyla Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin İran’ın Şii kökenli devrim ihracı olasılığına karşı kışkırttıkları bir eylemdi. Yılarca savaş ekonomisiyle yönetilmiş Irak, savaşın ardından iflasın eşiğindeydi ve körfez ülkeleri tarafından yüzüstü bırakılmıştı. Kuveyt’in işgalinden başka seçenek görmeyen Saddam, bölge ülkelerinin telkinlerine rağmen bu işe girişmiş ve ABD’nin hava saldırılarıyla binlerce insanın ölümüne daha sebep olmuştur. Ancak, kendisi sağ olduğu müddetçe başka hiçbir şeyin önemi yoktu!
Irak ile hiçbir alakası olmadığı (21 saldırganın 19 adedi Suudi Arabistan vatandaşıydı) halde 11 Eylül’de İkiz Kulelere yapılan saldırıların intikamı da Irak’tan alındı. İkinci Körfez savaşı adı altında ABD’nin işgal ettiği Irak, binlerce evladını daha kaybetti; kurumları yıkıldı, ülke devlet olma vasfını yitirdi, failed state statüsüne indirgendi. Ordu ve bürokrasideki büyük çaptaki yolsuzlukların ardı arkası kesilmedi ve nihayetinde ikinci büyük şehri Musul modern zamanların gördüğü en tehlikeli terör örgütü olan DEAŞ’ın işgaline uğradı.
O günlerden bu güne bir ülkenin tarihi için küçük sayılabilecek, bölge tarihi için ise mikro düzeydeki zaman diliminde bir yıkımdan diğerine savrulan Irak, şimdi de yüzyıllardır birlikte yaşadığı Kürtlerin gerçekleştirdiği referandum ile karşı karşıya.
Ve, tarihte ilk kez Kürt meselesi bir Türkiye meselesi olmaktan resmen çıktı; o artık bir Irak ve dahi bir Arap meselesi.