Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakındığı en önemli iki konu eğitim ve kültür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakındığı en önemli iki konu eğitim ve kültür. Bu iki konuyla alakalı olarak Erdoğan gerekli eleştirileri ve hatta özeleştirileri kamuoyuyla paylaşıyor. Ki bakıldığında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı başarılı yapan en önemli özelliklerinden biri de milletine karşı göstermiş olduğu bu samimiyet. Ne var ki Erdoğan’ın bu iki konuda dertli olacağı birçok haklı sebep var.
AK Parti Türkiye’ye 15 yıl boyunca çağ atlattı. Gerek demokratikleşme hamleleriyle olsun, gerekse de inşaat, sağlık ve ekonomi gibi alanlarda olsun Türkiye yarım asırda alabileceği yolu 15 senede aldı. Bu önemli bir başarı. Lakin bunu eğitim ve kültür gibi alanlarda destekleyemezseniz bu başarının kalıcılığını artırmak bir hayli zorlaşır. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da eleştirileri bu yönde oluyor. Her fırsatta vurguladığı 2023 hedeflerine bu iki kategoride başarı sağlanması durumunda ulaşabileceğini düşünüyor. Hak vermemek elde değil. Çünkü bu iki alanda hala olduğumuz yerde sayıyoruz.
Eğitim meselelerini her fırsatta az da olsa ele almaya çalışıyorum. Çünkü baktığımızda kötü bir eğitim sistemimiz var. İlkokuldan başlayarak üniversitenin sonuna kadar gelinen süreçte nitelikli birey yetiştirme sayımız diplerde. Yetişen kişiler de zaten kişisel becerileri ve zekasıyla tutunmaya çalışıyor. Zaten çok başarılı olduklarında da Türkiye’de kalmıyorlar. Eğitim sistemi dediğimiz modelin çağı yakalaması gerekirken biz hala seneler önce monte edilmiş bir resmi ideolojinin peşinden gidiyoruz. Bu tam bir skandal. Zaten son zamanlarda bakıldığında FETÖ’cü teröristlerin bu eğitim sisteminde nasıl palazlandığını ve çarpık sınav sistemi sayesinde bunu nasıl ekonomik vurguna dönüştürdüğünü ülkece yaşadık. Artık bu noktada revizyon değil, reform yapmamız şart haline geldi. Tamamen bizim değerlerimizi yansıtan ama evrensel koşullardan da kopmayan bize ait, tek tipçiliğe karşı bir eğitim sistemimiz olmalı. Müfredat yenilenmemeli, baştan tekrar oluşturulmalı. Çünkü bu sisteme ilaç vererek ancak ağrıyı dindirebiliriz ama ağrının sebeplerini söküp atamayız.
Kültür konusuna gelince Türkiye’de kültürün ne kadar vasat olduğunu söylememize gerek yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen aylarda yapmış olduğu konuşmada da “kültür devrimini gerçekleştirmemiz lazım” diyerek bugüne kadar bu alanda geri kaldıklarını ifade etmişti. Doğru bir saptama. Çünkü kültür konusunda kendi değerlerimizi yansıtmaktan ziyade, Batı’daki modeli buraya getirmeyi marifet sayıyoruz. Buna da kültür denmiyor işte! Necip Fazıl’ın, Cemil Meriç’in, hatta popüler kültür romanlarına on basan Yaşar Kemal’in üstüne bir şey koyamazsak olduğumuz yerde saymaya devam ederiz. Bu konuya herkesin el atması şart. Kültür dediğimiz olay devlet sanatçılığına sırt dayayıp devlete ve bu ülkenin milletine hakaret etmekle olmuyor. Bu ülkenin her bir insanını yansıtamayan kültür modeli çökmeye mahkum. Zaten kültür emperyalizmi dünya üzerinde bir tekel oluşturmak üzereyken buna bu şekilde direnemeyiz.
Öyle ki aydın sorunumuza değinmeyeceğim bile. Erdoğan’ın da dediği gibi artık “ajan” haline gelen aydın görünümlü bazı zatları hepiniz görüyor ve tanıyorsunuz. Türkiye’nin tarihsel birikimine sahip çıkan bir aydından ziyade bu topraklara hakaret ederek kendini “entelektüel” sanan modeller türedi. Sanki aydın olmanın koşulu buymuş gibi davranıyorlar. Bu hareketleriyle gerici ve faşist olduklarının ise hiç farkında değiller. O nedenle insanın aydın ve entelektüel kelimelerinden nefret edesi geliyor. Lakin kültürde bir devrim yaratamazsak bu tarz defolu kişilere de meydanın kalacağını söylemek yanlış olmaz.
Bu papaz kim?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Donald Trump, FETÖ üyeliğinden 2016’nın Aralık ayında tutuklanan papaz Andrew Brunson’u serbest bırakmalarını talep etmişti. Erdoğan da geçenlerde yapmış olduğu konuşmada FETÖ teröristbaşı Fetulah Gülen’i kastederek, “bir papazda siz de var, siz onu verin” demişti. ABD’den cevap gecikmedi, böyle bir durumu hayal edemeyeceklerini açıkladılar.
ABD’nin bu papaza olan ilgisi neden bu kadar fazla bilemiyorum ama Takvim Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergün Diler’in 21 Haziran’da yazdığı yazı aklıma geldi, bu papazın onlar için ne kadar önemli olduğunu anlamak açısından ilgili bölümü paylaşıyorum:
“ÇÜNKÜ papaz BRUNSON çok özel görevlerin dışında National Ground Intelligence Center (NGIC) da bulundu... Peki Türkiye bu ismi ne zaman duydu? Ne zaman öğrendi! PASTÖR TUTUKLANDIKTAN 20 gün sonra!
Pastör ne zaman alındı? Ekim'de alındı ama 9 Aralık'ta tutuklandı! Tam yılbaşına denk gelen günde Türkiye'de ne oldu? Hatta dünya neyi konuştu? EVET! REINA SALDIRISINI... O gece ORTA ASYA'dan gelen katil, masum insanları katletti ve kayboldu. 17 gün sonra yakalandı! "Saldırıdan geriye ne kaldı?" diye sorsam cevabınız ne olur? Tabii... Tekerlekli sandalye ile havalimanında gülümseyerek poz verip gazetecilere konuşan JAKE RAAK! Gittikten sonra herkesin "BU ADAM KESİNLİKLE AJAN!" dediği isim yani... Peki Jake Raak nerede görevliydi. Gittikten sonra ortaya çıkan ve bizi şaşırtan neydi? JAKE RAAK'ın ayağından yaralandığı, tedavi için ülkesine gittiği ve National Ground Intelligence Center üyesi olduğu!.”
AK Parti kongrelerinde sorun var mı?
Bildiğiniz gibi (ya da yoğun gündemde pek konusu geçmediği için bilmediğiniz) AK Parti kongreleri devam ediyor. Açıkçası neler olup bitiyor ben de bilemiyorum ama özellikle 16 Nisan referandumundan sonra milletin teşkilatlarda değişim istediği ve hatta bazı belediye başkanlarından da rahatsızlık duyduğu aşikardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da birkaç kez AK Parti’nin dava ruhuna vurgu yaparak defolu kişilerle mücadele edemeyeceklerini söylemişti.
Öyle ki, bazı ilçe kongrelerinden milletin duyduğu rahatsızlık hala hakim. Bir değişimin olmadığını iddia edenler de yok değil. AK Parti kurulları bu şikayetleri tam olarak takip ediyor mu bilemiyorum ama 2019’da yaşanacak iki seçime güçlü bir teşkilatla girilemezse hüsran olacağı da açık.