... İskele maceralarına devam.

Nasıl devam olmasın ki, her iskelenin kendi zenginlik mertebesine göre maceraları var.

Ben arada kalmış biriyim.

Halk plajına gidiyorsun, donlu adamlar, hiç susmayan çocuklar, ‘vır vır’dan ölecek anaları.

Bir aile, sanki 150 kişi gibiler ve üstüne üstüne geliyor.

Bir kalabalık halleri var, niyeyse.

Peki…

Girişi 200/250 TL olan plajlar nasıl?

Nasıl mı?

Onlar da, gazdan infilak edecekler.

Var olmanın dayanılmaz hafifliğine kendilerini kurban edecekler, sanki.

Böyle bir plajdayız… Zenginiz gibi yapıyoruz.

Ahahahah..

Ahmet istedi gittik.

Durun n’olur..

Tespit ettiğim, bir oluşum var, bir durum var.

Anneler ve 2 ve küçük kızları.

Ön tarafa yerleşiyorlar, biri 7, biri 10 yaşlarında iki kız... Saçların ense tarafına balyaj atılmış, saçların yan taraflarına çıt çıt ile mor, yeşil naylon renkli saçlar ilave etmişler.

Kızlar da mayo ve bikiniler, ömrümde böyle model tasarım görmedim.

Denize giriyorlar, çıkınca büyük kadınlar gibi mayo değiştiriyorlar, saçlarını bir sağa bir sola, ata ata kimono modasına uyup, kimonolarını giyiyorlar.

Plaj çantaları, ellerindeki cep telefonları, tabletler inanılmaz.

Hemen tablet kulaklıklarını takıp müzik kanallarına doğru ritim içinde, çocuk olmayan dünyalarına gidiyorlar.

Ama etrafa da duyarlılar, gelene geçene özellikle kendi akran kızlara bakıyorlar..

Ne giymişler, neler takıştırmışlar.

Kızlar böylesine kendilerince yaşarken analarına bakıyorum.

Sere serpe şezlonguna yatmış, umurunda mı dünya.

Ya da batsın bu dünya.

Sadece ben varım ve çok güzelim ve çok zenginim hali.

Saçlar röfle, dudaklar köfte, alabildiğince şişmiş, kaşlar kemanın yayı gibi gerilmiş, dövmeler falan..

Ya mayo.

Silah mermisi gibi, kocaman altın rengi aksesuarla, tıpkı, savaşa giden asker gibi kuşanmış mayosuyla öylece yatıvermiş.

O mayo nasıl giyilir, nasıl vücuttan çıkarılır hiçbir fikrim yok, bilmiyorum.

Etrafa bakıyorum.

Yan taraf, arka taraf, her taraf böyle analar ve böyle kızları ile dolu.

Analar ve kızları.

Etraf sarılmış sanki.

Vallahi zengin düşmanı değilim.

Paran varsa yaşarsın, tamam.

Ama düşünüyorum da..

Bu küçük kızlar zamanından önce niye büyüyorlar ki.

Neden küçük kadınlar gibi giyinip, küçük kadınlar gibi davranıyorlar ki.

Anladık durum iyi.

Anladık paranız var.

Ama zengin olmak, çocukluğunu yaşatmaz mı?

Neden…

Islak mayonuzla oynamazsınız, neden sizin herkesin olduğu gibi sıradan balıklı havlunuz yok, neden denizden sudan çıkan dudaklarınız morarmaz, neden kumdan kaleler yapmazsınız, neden kumda kovadan kalıp çıkarmazsınız.

Şimdi, büyürseniz, sonra büyüyemezsiniz.

Erkenden büyümek niye ki.

Hayatta herkes karşıdan karşıya geçiyor.

Siz niye erkenden geçiyorsunuz ki.

Küçük kadınlar.

Analarınız istese bile, ben istemem ana, ben çocuğum ana, demelisiniz.

Sonra ne olacak bilir misiniz?

Çocukluğunu sokaklarda, sümükleri aka aka büyüyen, sabahtan akşama aynı mayo ile dudakları morara morara denize giren, büyüyen çocukların gülümsemesini, kahkahalarını izleye kalacaksınız…

Yaşayamadığınız çocukluğunuzu. Elinizde kahve fincanı, fal baktırarak bugünkü olmayan mutluluğunuzun nedenini arayacaksınız.

Kolay gelsin.

Funda'ya takılanlar..

... Mustafa Keser..

Ne kıymetli adamdır.

Bu ülkenin en bilgili, en şahane, en sanatçısıdır.

Bağırmadan söylediği, Türk müziği şarkıların tadına doyulmaz.

Erkekte saç, sakal, bıyık boyamasını sevmem.

En yakışan adamdır.

Boya Mustafa'cım diyesim olan bir adamdır.

Bayram programı, bir televizyona konuk oluyor.

İnanılmaz bir konser veriyor.

Gençlere.

Bazı şarkıcıları görüyorum, 20 bin kişiye konser verdik diyorlar.

Yahu! O belediye konseri, benim gibi fiks menüsü 300 TL olan yerde 20 yıl iş yapta... Sanatçılığını göreyim diyor.

Ah Mustafa Bey'cim, keşke demeseydiniz.

Hiç ama hiç.

Aynı şey değil ki..

... Evlilik dışı çocuk doğuranlara kötü bir cümlem hiç olmaz.

Maşallah! Bu ne cesaret bacım, aklımdan geçen tek cümledir.

Oyuncu Pelin Körmükçü, sevgilisinden çocuk doğurmuş.

Sonra ayrılmışlar.

Kadın, Aile Mahkemesine başvurmuş.

Çocuğumun soyadı benim soyadım, Körmükçü olsun, 7 bin TL aylık nafaka olsun, 200 bin TL tazminat olsun, demiş.

Hakim, sen aile değilsin, davan Aile Mahkemesinde görülmez demiş ve reddetmiş.

Ah be tatlım.

Çocuğunun soyadını dahi taşımasını istemediğin bir adamın, parasını niye istiyorsun ki?

Niye ki?