NE DURUMDAYIZ VE NE OLACAĞIZ?
Yazının başlığını okuyunca vıcık vıcık siyasi karmaşayı yansıtan bir yazı yazacağımı düşünmeyin. Benim o taraklarda bezim olmaz. Ben kuşaklar boyu Cumhuriyetimiz’in varlığı için elinden gelen herşeyi yapan, cumhuriyet, demokrasi tutkunu, Atatürk ilke ve İnkılaplarına bağlı, Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni her zaman destekleyen, sosyal demokrat düşünceli bir vatandaşım. Aliem, Doğu Karadeniz’de Cumhuriyet’in kuruluşunda Rize ve Trabzon’un kurtuluşunda lojistik destek vermiş, Cumhuriyet’in kuruluşunda elinden gelen her şeyi yapmış, Doğu Karadeniz’in ekonomisi, ticareti konusunda büyük katkılar sağlamış, Çayeli’yi ilçe yapmış, ilk belediye başkanı olarak bölgede soyadı kanununun yaygınlaşması konusunda örnek olmuş ve elinden geleni ardına koymamış köklü bir ailedir. Siyasetin içinde genelde fikri olarak bulunmuşuz, siyesetin işleyisi, yürütülmesi konusunda oldukça etkin olmuş bir aileyiz.
Kırk yılı aşkın gazetecilik yaptım, çoğunluk olarak magazin, televizyon gazeteciliği yaptım ama, gazeteciliğimde sosyal demokrat yapımı asla uç siyasetin içine sokmadım.. Bence gazetecilik farklı bir olgudur, özelliktir, siyasetin yarattığı duygusal ortamdan etkilenmez, hitap ettiği kesimi de siyasi farklılıkların içinde görmez. Mutlaka bir siyasi görüşüm vardır ancak bunu gerektiği zaman demokratik hakkımı kullanarak göstermişimdir.
O nedenledir ki bu köşede, gazete yönetimi tarafından hiç bir şekilde kısıtlanmamama, yönlendirilmememe rağmen, yandaş gibi davranan yazılar yazmadım.. Bir gazeteci olarak benim için tüm gazete okurları aynıdır ve siyasi görüşü ne olursa olsun onlar tarafından okunan bir köşe yazarı olmaya özen gösterdim.. Yeri geldiğinde yönetimleri ve uygulamalarını eleştirdim bu eleştirilerimde de olması gerekenleri anlamaya çalıştım. Kısacası toplumun isteklerine çözüm aramaya çalıştım.. Ben öyle bir gazeteciyim.
Peki bunu neden yazdım derseniz, bugünkü durumla ilgili bir kaç şey yazmak istediğim ama bunu yazarken de aynı tavır ve davranış içinde olacağımı anlatmak istediğim için yazdım.
Şimdi başlıkta söylediğimi açmaya çalışayım; “Bugün ne durumdayız ve bundan sonrasında ne durumda olacağız endişesini yaşayan” bir çok vatandaştan biriyim.
Bugün Cumhurbaşkanınca onaylanan yeni anayasa değişiklikleri sonrasında yeni bir döneme girdik. Gelinen nokta; Cumhurbaşkanınca, onaylanıp Başbakanlığa gönderilen yeni taslak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra Anayasa değişikliklerinin halk oyuna sunulması süreci başlayacak. Duyduklarımıza göre bu süreç 16 Nisan’da sona erecek ve 16 Nisan’da yapılacak halk oylaması sonrasında neler olacağını göreceğiz.
Anayasa değişikliklerinin meclis görüşmeleri sırasında yaşanan “gizli oy” meseleleri, yoğun tartışmalar, “gizlilik” endişesinin nerelere vardığı, yine “gizli oy”la yapılması düşünülen halk oylaması sırasında neler yaşanabileceği konusundaki endişeler nasıl ortadan kaldırılacak ve bu süreçte yaşanacaklar konusunu toplumun kafasındaki endişeler hala ortada dururken neler yaşanacak.
Bir süredir “evet”, “hayır” tartışmalar konusunda tarafların çok sivri ve kafa karıştırıcı davranış sergilemeleri halk oylaması konusundaki endişeleri iyice çoğalttı.
Bu konuda başta Başbakan olmak üzere hükümet yetkililerinin bazı söylemleri ise, bu endişelerin iyice artmasına ortam hazırlar gibi. Hele hele, “hayır” diyenlerin “terörist” gibi gösterilmesi sözcüklerindeki dil sürçmesi, toplumun aklının iyice karışmasına neden olabilir.
Bu söylemin ivedilikle düzeltilmesinin, halk oylamasının selameti açısından çok önemli olduğunu unutmayalım. Ve inanıyorum ki, devleti, hükümeti yönetenler bu konudaki kafa karışıklığını ortadan kaldıracaklar, halk oylamasında güven duyulan bir ortam yaratacaklardır.
Halk oylaması, toplumun özgür iradesine sunulan bir uygulamadır ve bu iradenin her hangi bir şekilde etki altında bırakılmaması gerekir. “evet” kadar “hayır” diyecekler de ülkenin geleceğine zarar gelmesini asla istemezler.
Halk oylaması bir parti meselesi değildir.