EĞİTİM DAVAMIZ
O da bir ölüm kalım meselesi olarak ele alınması gereken keyfiyetin, eğitim ve öğretim politikamız olduğu hakikatidir.” Devamında Hocam bu politikaları şöyle sıralamaktadır:
1. Her şeyden evvel mutlaka bir eğitim felsefemizin olması lâzımdır.
2. Öyle ki, iktisatta, Ticârette, Zirâatta, hukukta, teknikte, San'atta ve millî müdâfaada tek temelin Maârif olduğu, kültür olduğu Türkiye'de birinci planda tutulmalı; bunun için de Maârif problemleri, bu görüşle ele alınmalı ve bütün kollarda büyük bir ciddiyet, vukuf ve metotla kaliteye doğru kat'î adımlar atılmalıdır. İş, mektep adedini artırmakta, kalitesiz fakat yaygın bir okuma-yazma yarışında değil, açılan ve açılacak olan mekteplerin çocuğa vereceği manevî ruhtadır. Fabrika, baraj, köprü, yol, su tesisleri, santraller, silolar muhakkak ki siyâsî bir iktidarın takdire lâyık gayret ve himmet eserleridir. Fakat asıl gayret ve himmet isteyen, insandır.
3. İşte asırlar boyu bu coğrafyanın yoğurup vücûda getirdiği millî bünyemizin ve medeniyetimizin meyve ve mahsûlü olan değerleri bilmemiz ve onlardan gıdâ-lanmamız, beka ve devamımızın birinci şartıdır. Bu neticeyi elde edebilmek için de yükselip dört başı mâmur bir seviyeye erişen milletlerin yaptıkları gibi, bizim de artık millî romantizmimizi idrak etmemiz bir emrizarûrîdir.
4. Şöyle ki, evvelâ eski medeniyetimizi restore edip onu, câhil ve gafil bırakarak yabancı hayranı kıldığımız nesillerin önüne bütün ihtişamı ile koymalı, böylece de işe, kendi kendimizi uyandırmaktan başlamalıyız. Kökü mektep programlarından kazılıp atılan milli değerler yeniden ve ilkokullardan başlayarak, irfan hayâtımızın içine sokulduktan sonradır ki, bu idrak ile yetişmiş nesillerden memlekete müspet ve hayırlı verimler beklenebilir.
5. Türkiye'yi kendi orijinalitesi içinde geliştirmek için, ileri memleketlerde kabul ve tatbik edilen usûle uyarak, millî cevhere sâdık ve millî şuurdan hız alan bir anlayışın, maârif çarkını ele alması, artık bir ölüm-kalım meselesidir.
6. Bir memleket herhangi bir muharebede toprak kaybeder. Fakat ya bir hücumla ya da sulh masasında bu kaybını geri alabilir. Ama almadığı alamadığı da çok görülen hâdiselerdendir. Ne ki, toprak kaybı, o milletin kaybolması demek değildir. Lâkin dilini kaybeden bir millet için artık yaşama ve devam hakkı beklemek abestir. En fenası da ilmî ve millî gerçeklerden uzak ve tamamen yabancı cereyanların bir zaferi olan bu sakat dil politikasının havası içinde yetişen nesiller, doğruyu ve gerçeği bilemedikleri için, artık bu tehlikeli yanlışlığı müdâfaa eder hâle geldiler. İyiyi tanımayınca kötüyü benimsemek, kaçınılmaz bir tabiat kânunu olduğundan, bu harcanmış ve aldatılmış zavallılar da hakîkatle temasları kesildiği için, dalâlette karar kılmak vaziyetinde bulunuyorlar.
7. Şu hâlde, son fırsatı kaçırmadan bir an evvel bir "Dil Akademisi" kurulmalı ve Türkçe, ileri-geri, her türlü aşırılıklardan tabiî mecrasına sokulmalıdır.
8. Akademiye seçilecek Türk ve batılı gerçek ilim adamlarının, yazarların ve mütehassısların verecekleri karâra, başta mektep kitaplarını yazanların, radyo, resmî ve yan resmî muhâberât dilinin uymayan temin olunmalıdır. Ta ki, Türk çocuğu mektebinde ve evinde eline aldığı kitabı tabiî Türkçe ile okumak saadetine erişebilsin.
Bugün de milli eğitim politikalarının aynı hassasiyete olduğunu görmek bizi memnun etmektedir vesselam.