Hapşıranlardan irkiliyor, öksürenlerden kaçıyoruz!
Merak ediyordum koronavirüs sonrası “son iki haftadır ruh sağlığımızdaki değişim ne durumda?” diye.
Ruh Sağlığı Merkezi yetişti, merakıma.
Salgın hastalık fobisini inceleyen Korku Salgını Araştırması ile geldiğimiz noktayı üç aşağı beş yukarı özetledi.
En başından bazı sonuçları verip, sonra halimizi değerlendirelim.
Çünkü farklı yaş gruplarından 1500 kişinin verdiği yanıtlar ilginç başlıklara işaret ediyor.
***
Hapşıranlardan irkiliyor, öksürenlerden kaçıyoruz!
Sonuçlara göre;
Öksürenlerden irkilenlerin oranı yüzde 72…
İnsanların salgın hastalıklarla ilgili kişisel tedbir almadığını düşünenlerin oranı ise yüzde 60.
Salgın, yüzde 59'un hastalıklardan korkma düzeyini, yüzde 58'in de sağlığı hakkındaki kaygılarını artırmış.
Yüzde 73’ü elleri daha sık yıkamaya başladığını söylerken, yüzde 72'si haberleri takip etme merakının arttığını belirtiyor.
***
“Virüse yakalanacağım” korkusu
Son cümleyi, ilk başa koyalım…
Panik mi dersiniz, güvensizlik mi dersiniz, ne derseniz deyin ama sonuç öylesine çarpıcı ki,
Her 3 kişiden 2’si koronavirüse yakalanma korkusu yaşıyor.
Yüzde 47’si huzursuzluk hissinin arttığını,
Yüzde 48'i kalabalık, yüzde 46'sı ise kapalı ortamlarda bulunmak istemediğini belirtmiş.
Araştırmanın öne çıkan sonuçlarını yazmam yeterli sanıyorum. Ruh Sağlığı Derneği’nin bu çalışmasını mutlaka inceleyin derim. Çünkü daha yazamadığım ve her birimizin ayrı ayrı ders çıkaracağı farklı sonuçları da görmek mümkün.
Daha önceki haftalarda da bu köşede farklı konularda yazdığım aklımızı örseliyoruz başlığına bu kez de koronavirüs üzerinden yaklaşacağım.
Kovid-19…
Yeni koronavirüs hastalığı.
Öylesine ciddi bir tehlike ki dünyada ölü sayısı gittikçe artıyor.
Özelikle Avrupa. Geç kalan önlemlerin bedelini ödüyor.
Çin’den İtalya’ya Fransa’ya, İran’dan Amerika’ya… Dünyadaki tedirgin hava tam bir felaket.
Türkiye’de de “ha geldi ha gelecek” diye diye başlatılıp had safhaya ulaştırılan bu tehlikeli tedirginlik aklımızı yerinden oynatıyor.
---
"Virüs derecesi”ndeki tehlike…
“İzlenme oranını artırma” derdiyle her kıyamette öncü rol oynayan duyarlı medyamız, yine ve daha da acımasızca gerilimin baş aktörü olmayı başardı.
Kaliteli ve toplum sağlığını düşünen bilim insanlarını çok az ekranda görürken, spekülasyon becerisi yüksek kriz temsilcilerini her gün karşımızda buluyoruz.
Önlemleri konuşurken bile gerginliği artırmayı nasıl başarabiliyorlar hayret ediyorum.
Birbiriyle çelişen öneriler bırakın aklımızı karıştırmayı, onu kaybetmeye yetiyor.
Düşünün ki, bir gün aşı bulunuyor ertesi gün “bulunan aslında aşı değil, ilaç” oluyor… Aynı isim farklı kanallarda farklı farklı değerlendirmeler yapabiliyor.
Olabilir mi? Bilemiyorum ama, sanki görevleri, bizi kimseye güvenemeyecek bir noktaya getirmek.
Dünya Sağlık Örgütü’nün ya da Sağlık Bakanlığı’nın önlem açıklamaları dahi bu bilimden uzak insanların spekülasyon alanlarına girebiliyor.
Aklımızı örseleyenlerin başında geliyor “İzlenme oranını artırma” derdinde olanlar.
“Bulunan aşıyı gizleyenler” de bunlar olabilir mi?
------------------------------------------------------------------------
Düşünmek için bir söz…
Koronavirüsün tedavisinde etkili olan Interferon Alfa 2B ilacının mucidi Kübalı doktor
Luis Herrera, bakın ne diyor:
"Dünya, sağlığın bir ticari mal değil, aksine bir temel hak olduğunu anlama fırsatına sahip"
Ne demek istiyor Herrera, iyice düşünelim.
Özellikle medeniyetin beşiği olarak gördüğümüz, sağlıkta ve bilimde gelişmişlik seviyesi ile övünen tüm ülkeler, medeniyetler düşünmeli.
--------------------------------------------------------------------------
Virüssüz konserler…
Mart ve nisan aylarını kapsayan üç konserim iptal…
Eminim ki, konserleri iptal olan diğer müzisyenler gibi benim de tek üzüldüğüm izleyici-dinleyicilerle buluşamamak.
Çünkü, her müzisyenin bıkmadan usanmadan, her gün olsa her gün isteyeceği bir şeydir izleyici-dinleyici ile göz göze nefes nefese konser paylaşmak…
En önemlisi dinletiyi hissetmek özeldir, hem müzisyen hem de izleyici-dinleyiciyi için.
O yüzden bugünlerde başlayan on-line konser furyası nasıl olur bilemiyorum.
Adı on-line olunca mesafenin duyumsuzluğu da düşündürüyor.
Ama yine de test etmekte fayda var.
Özetle alkış yerine like alma zamanları başlıyor…
-----------------------------------------------------------------------------
Günün sözü
“...ve acının çoğu kez tek başına yaşandığı bir dünya.”
Veba / Albert Camus.