Katar krizi konusunda belki de en önemli gelişme, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Türkiye'de enerji konulu bir toplantıya katılıp ve ardından yaptığı üst düzey temaslardan sonra dört körfez ülkesini kapsayan ziyaret için bölgeye hareket etmesi oldu.
Katar krizi konusunda belki de en önemli gelişme, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un Türkiye’de enerji konulu bir toplantıya katılıp ve ardından yaptığı üst düzey temaslardan sonra dört körfez ülkesini kapsayan ziyaret için bölgeye hareket etmesi oldu.
Bilindiği üzere, Tillerson İstanbul’da düzenlenen 22. Dünya Petrol Kongresi’ne katıldıktan sonra arabuluculukta bulunmak üzere Kuveyt’e hareket etmiş, ardından Katar’a geçmişti. Katar emiriyle görüşmenin ardından iki ülke arasında terörle ortak mücadele memorandumu imzalandığı açıklaması geldi.
Tillerson’un baş danışmanı R.C. Hammond’ın geçtiğimiz günlerde duyurduğu terörle ortak mücadele memorandumu bu açıdan çok önemli. Ancak, Katar’a ambargonun başını çeken dört ülke bu memorandumu yeterli bulmadı ve reddetti. Amerika’nın Ortadoğu politikasını oluşturanlar yine mesajı doğru alamadı (Missed the point).
Katar’a verilen on üç maddelik ültimatomun önemli maddelerini incelemeye devam edelim:
Madde 2. Tüm “terör örgütleriyle” ilişkini kes, özellikle Müslüman Kardeşler, DAİŞ, el-Kaide ve Lübnan Hizbullah’ı. Bu örgütlerin terörist olduklarını resmen ilan et!
Katar’a ambargo uygulayan ülkeler DAİŞ, el-Kaide ve Lübnan Hizbullahı gibi örgütleri tehdit olarak görmüyor. Adı geçen örgütlere yapılan finansal yardımlarda prenslerinin adının geçmesinden veya 11 Eylül saldırılarında 21 saldırgandan 18’inin Suudi vatandaşı olmasından da fazla rahatsızlık duymuyorlar.
Bilindiği üzere, DAİŞ ve el-Kaide operasyonlarını körfez ülkeleri dışında sürdürüyor ve bu ülkelerin hiç birine doğrudan tehdit oluşturmuyor. Lübnan Hizbullahı ise doğrudan İsrail’i ciddi olarak tehdit eden bir örgüt ve Lübnan sınırları dışında sadece ve ilk kez Suriye’de operasyonel.
Sorunun yanıtı: Arap yarımadası ve körfez coğrafyanın tehdit algısı İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) üzerinden şekilleniyor. Mart 1928’de Hasan el-Banna liderliğinde kurulan Müslüman Kardeşler Örgütü inişli çıkışlı tarihi boyunca Mısır’da ilk kez serbestçe düzenlenen seçimlere (Haziran 2012) katılmış ve oyların 51.7’sini alarak adayları Muhammed Mursi devlet başkanı olmuştu.
Müslüman Kardeşler ve benzeri örgütlerin varlığı on yıllar boyunca fazla rahatsızlık yaratmadı, hatta ufak tefek yardımlarla faaliyetlerini sürdürmelerine yardımcı olundu. Ancak, seçim kazanmalarına tahammül etmek mümkün değildi. Zira İhvan’ın ‘seçim başarısı’ Arap ülkelerinde örgütlü faaliyetlerini artırmış olan bu yapılara örnek teşkil edecekti. Hele hele, seçim başarısının üzerine bir de ülke yönetme başarısı eklenirse Arap dünyasının beceriksiz rejimleri için iyi bir alternatif ve gerçek tehdit baş göstermiş olacaktı. Zaten Mursi’nin seçim zaferinin ertesi Birleşik Arap Emirliklerinde 72 üst düzey İhvan yetkilisinin gerekçe gösterilmeden tutuklanması ve hala hapiste olmaları bir tesadüf değildi.
Darbe sonrası Mısır dışına kaçan üst düzey İhvanın büyük bir bölümü Katar’a yerleşti ve faaliyetlerini kendilerini azılı düşman gören Körfez ülkelerinin burnunun dibinde sürdürmeye devam etti.
Madde 3. El-Cezire televizyonunu kapat! Katar tarafından kurulan ve 1996 yılında yayına başlayan bu televizyon kanalı Arap dünyasında yıllar içinde muazzam bir toplumsal dönüşüme yol açtı. Günümüzde pek çok benzeri bulunan kanal, ilk yıllarında uluslararası camianın bölgede işlediği savaş suçlarını ekranlarına taşıdı ve bazı batılı hükümetlere zor günler yaşattı. Sonuç olarak, bazı ülkelerde El-Cezire büroları kapatıldı veya doğrudan uluslararası güçler tarafından bombalandı, muhabirleri öldürüldü veya tutuklandı.
El-Cezire’nin yayınları sayesinde Arap coğrafyasındaki ‘sade vatandaş’, gırtlağa kadar yolsuzluğa bulanmış ülke yönetimlerinin kirli ilişkilerini ve kirli işlerini görme olanağı buldu. Uzmanlar kendi ülkelerini eleştirip başını derde sokacağına komşu ülkelerin yolsuzluklarını belgeleriyle açıklayarak benzer bir iş görebiliyordu.
Bu ortamda her ülke ve yönetim bir şekilde nasibini aldı, ancak tahmin edebileceğiniz gibi Katar muaf tutuldu. Bu açığı Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinin alelacele kurduğu El-Arabiyya, Sky News Arabiyya… gibi kanallar kapatmaya çabaladı.
Birkaç yıl önce büyük bir operasyonla yerle bir edilen El-Cezire İngilizce şimdilerde kuraklıkla mücadele, kriket maç sonuçları gibi yayınlarla ‘izlenmeme’ rekorları kırıyor. Ancak, Katar yönetiminin ısrarlı korumacılığı sayesinde El-Cezire Arapça hala en çok izlenen ve en güvenilen televizyon kanalları arasında başı çekmekte. Rekabetle baş edemedikleri bu kanalı, şark usulü kökten halletme yolunu seçiyorlar.