Seçim sonuçları İstanbul'un da bir İç İstanbul'u (bir nevi İç Anadolu'su) oluştuğunu bir kez daha gösterdi.
Sosyolojik açıdan çevreyi tanıyanlar için ilginç bir iktisadi çözümlemesi olduğunu görmek zor değildir. İç İstanbul’un iktisadi açıdan en belirgin özelliği dev konut projelerince henüz çok ırgalanmamış olmasıdır.
İstanbul özelinde konut projelerinin giremediği bölgelerde bir bakıma dokunun sürdürülebilirliği sağlanmaktadır. Çünkü bu tür projeler geliştirildiğinde konut satın alabilecek olanlar genellikle aynı sosyolojinin çevresi değildir ve sonuç olarak farklı sosyolojilerden akış gerçekleşmektedir. Çevresine nazaran yüksek m2 fiyatlarıyla konut projeleri, etrafını saran sosyolojinin satın alma gücünü aşmakta veya verimsiz yatırım olarak değerlendirilmektedir. Haliyle farklı sosyolojiden bireylerin akışı konut projelerinin bulunduğu yerlerde farklılaşmaya neden olmaktadır.
Olmayan göç politikası üzerine kurulan imar kararlarının umulmadık sosyolojik dönüşümü (ani ve keskin olması hasebiyle) tetiklemesi normaldir. Hatta artık İstanbul örneğinde birçok ilçenin sosyolojisinin asıl belirleyicisi konut projesi ve lüks apartman mukimleri haline gelmiştir. (Bu etki kapitalistleşmenin toplum içerisinde yaygınlaşmasına da neden olmaktadır.)
Merkez-periferi ilişkisi ise birkaç sokaklık mikro yaşam alanlarına kadar sıkışmıştır. Belirli sayıda konut üretimi (geliştirilmesi) için ÇED benzeri SED (sosyolojik etki değerlendirmesi) raporu almanın iyi bir fikir olabileceğini daha önceki yazılarımda savunmuştum. Elbette raporun salt sosyo-ekonomik değerlendirmeler taşıması ve bununla beraber alt yapı, eğitim ve sağlık gibi kalkınmayı ilgilendiren iyileştirmeleri içerecek şekilde örgütlenmesi gerekir. İstanbul’a yapılabilecek en büyük iyilik SED raporu zorunluluğu olacaktır.
Kültürel olarak sosyolojik geçişler sevimsiz bir homojenleşmeye de neden olmaktadır. Daha heterojen, farklı dokuların, farklı seslerin, farklı tatların bir arada bulunduğu bir İstanbul’u tercih edebiliriz. Hatta bunu turizm unsuru da yapabiliriz. Herkes bilir ki Londra, New York gibi muadil metropollerde alt sosyolojilerin bulunduğu mahalleler müstakil talep görmektedir. Bu bakımdan İstanbul dünyanın en zenginlerinden birisidir. Fakat bu zenginlik en hazin biçimde kaybolmak üzeredir.
Makro politika olarak İstanbul’da yapılması planlanan belirli ölçekteki konut projelerinin beklenen sosyolojik etkisi, iktisadi ve kültürel katkısı raporlarla sunulmalı ve akabinde raporda beklenen sonuçlarla uyumu takip edilmelidir. Yapay zekâ çağında belirlenen m2 fiyatından bu ilişkileri tahmin etmek mümkünken çağdışı bir imar yapılaşmasını sürdürmeye değer mi? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kaymakamlıklar, İlçe Belediyeleri, keza diğer vilayetlerin idareleri, sivil toplum örgütleri ve ilgili kurumlar analitik yaklaşım sergileyerek bu anlamda sorumluluğunu yüklenmelidir.