Bazen hayat yolu daralır insanın. Çıkmaz sokaklar çoğalır, yolu aydınlatan ışıklar azalır.

Bazen hayat yolu daralır insanın. Çıkmaz sokaklar çoğalır, yolu aydınlatan ışıklar azalır. Yön gösteren levhalar misali zor zamanda yapılması gerekenleri haykıran göstergeler de görünmez olur. Bir de günlük yaşamın sisi çökmüşse yolumuza, dışımızdaki hava, içimizi de karartır. Belirsizliklerimiz çoğalırken hayat yolunda aldığımız mesafe azalır. İşte tam bu dönemde her zamankinden daha güçlü bir iradeye ihtiyacımız vardır.

Çünkü hayat yolumuza ilişkin öngörülerimiz azalmıştır. Biraz ilerde ne olacağını ya da arkamızda olup bitenleri bilmemiz de zorlaşmıştır. Kaza yapma ihtimalimiz ve hayat riskimiz artarken daha bir sıkı sarılırız hayatımızın direksiyonuna. Bedenimiz, duygularımız ve zihnimiz alarm halindedir. Bütün alıcılarımızın daha açık, dikkatimizin daha yüksek ve irademizin daha hızlı kararlar vermesi gereken bir zamandır bu.

Böyle bir ruh hali genellikle yaşamın zor virajlarında yaşanır. Asıl imtihan, belirsizliklerle dolu sarp çıkışlar ve inişlerdeki performansa bağlıdır, zira kaza riski bu dönemde daha fazladır. Her şeyin yerli yerinde olduğu, önümüzü kolayca gördüğümüz yani yaşamın düz ovasında seyrederken hayatın direksiyonunda olmak daha kolaydır.

Hayat, dinamik bir süreçtir ve evren her an bir oluş halindedir. Tabiat boşluğu kabul etmez, varlık her an bir değişim ve dönüşüm içindedir. Âlem; kendi amaçları, yasaları, düzeni, devinimi ve ahengi içinde yol alırken, küçük âlem niteliğindeki insan, akıl nimetiyle tüm bu olup bitenleri anlamaya ve iradesiyle karşılık vermeye çalışır. Çünkü belirsizlik ve anlam verememek, küçük âlemin en önemli çıkmazıdır. Varlığı anlama konusunda maddenin en küçük yapı taşı atomdan uçsuz bucaksız galaksi sistemine kadar bilimsel yöntemlerle ne kadar yol alırsak alalım karşımıza yeni mesafeler çıkıyor.

ÂLEMİN İÇİNDEKİ ÂLEM

Zira büyük âlemdeki düzen ve ahenk; biz anlasak da anlamasak da nettir ve hiçbir katkıya ihtiyaç duymadan, onu var eden gücün koyduğu yasalar çerçevesinde sonsuza dek devir daim halindedir. Ama küçük âlem bu kadar şanslı değildir. Çünkü âlemin bir numunesi olarak sınırlı bir hayatı olan insan, varlıkla ilişkisi bakımından bir imtihan içindedir. Aklı ve iradesiyle seçimler yapar ve sonuçlarına katlanır. Buradaki temel sorun; sonlu olan insanın sonsuzu algılama, kavrama ve anlamadaki zorluğudur.

İnsan, tabiatı gereği iyiye ve kötüye meyletme özelliğine sahiptir. Hayatımız boyunca özümüzde yer alan, iyi, doğru ve güzel potansiyel ile yine özümüzde yer alan kötü, yanlış ve çirkin tercihler arasındayız. Ve insan; en başta iradesi olmak üzere, aklı, zihinsel potansiyeli, düşünceleri, ilişkileri, iletişim ve dil yeteneğiyle bu tercihleri yapar.

Kuşkusuz tercihlerimizi etkileyen hatta zorlayan iç ve dış faktörler fazladır. İç dünyamızdan gelen güdüler ile dış dünyadan gelen güdüler ve yönlendirmeler hatta zorlamalar arasındaki dengeyi kuran ve davranışımıza yön veren irademizdir. Yani insan, zekâsı ve aklı kadar iradesiyle de insandır. Konunun çetrefilli bir imtihan olması da bundandır.

Aristo, iradeyi bedenin değil aklın arzuları; Farabi, idrak edebildiklerimizi arzu etme ve bunlardan vazgeçebilme gücü; Gazali ise bireyin şimdi ve gelecekteki isteklerinin, ruhun arzusu yönünde hareket etmesi şeklinde tanımlamıştır.

Zira irademiz kaynağını maddi değerlerden alan içgüdülerin etkisinde yahut kaynağını mana değerlerinden alan toplumun etkisinde kalarak yol alacaktır. Bir yanda ‘alt ben’in, diğer yanda ‘üst ben’in etkisindeki irade; bir yanda madde temelli diğer yanda mana temelli arzular.

İRADENİN SAPMASI

Bugün insanlık ailesinin iradesinin fotoğrafı çekilse nasıl bir manzara ile karşılaşırız acaba? Acaba nelerin peşinde koşuyoruz ve hangi değirmene su taşıyor irademiz? Öyle sanıyoruz ki sarp bir dağın yamaçlarında seyir halindeyiz. Yolumuzu aydınlatan insani değerler zayıflamış, yol gösterici erdemler terk edilmiş, ileti bombardımanı hayatımızı puslu hale getirmiş, diğer insanlarla bedensel mesafemiz yakınlaşırken ruhlarımız uzaklaşmıştır. Ve maalesef yolumuzdaki bu engellerle mücadele yerine kendimizi ve birbirimizi daha fazla tüketmenin mücadelesini veriyoruz.

Daha da vahim olanı böyle zor, yorgun ve yoğun bir dönemde süratimizi azaltmamız gerekirken aksine kaza riskine açık bir halde olabildiğince hızla mesafe alıyoruz hayat yolunda. Bundan dolayıdır ki kendi yaradılış tabiatından giderek uzaklaşan birey ve toplumlar, ciddi bir irade sapmasının eşiğindedir.

Unutulmamalıdır ki hayat yolculuğumuz, varlığın hakikatine yolculuğu da barındırıyorsa irademiz, maddi istekleri aşıp mana derinliğine odaklanabilecektir. Yaşamın olağan akışı gereği karşılaştığımız sarp yokuşlarda ihtiyaç duyduğumuz irade gücü; doğru, iyi ve güzel kararlar vermemizi sağlayacaktır.

Varlık âlemindeki yerimize yönelik keşif ve inşa faaliyetini dert edindiğimiz oranda irademizi geliştirip güçlendirebiliriz. Ve yine unutmayalım ki hayatın zor yokuşları, önümüzdeki daha rahat bir yolun habercisidir.