Türkiye'de işletmelerin bilançolarında önemli kalemlerden birisi KDV iadeleridir.
24 milyar TL’lik bir büyüklük ilgili iade kaleminde birikmektedir. Bu tutarlar karşılığında yüklenilen faiz maliyeti de göz önüne alındığında 30 milyar TL’lik bir hacim olduğu kabul edilebilir. Ağır yüküne rağmen ilgili mevzuatta devreden KDV’nin iadesine imkân bırakılmamıştır. Bu nedenle kanunda sayılan iade hakkı doğuran işlemler yanında alış KDV’si büyük satış KDV’si düşük veya sıfır olan firmalar devamlı KDV alacaklısı olarak önemli bir bilanço yükünü taşımaktadır.
Esas olarak KDV üreticinin değil tüketicinin üzerinde kalması beklenen bir tür vergidir. Bu yüzden mahsuplaşma mekanizmasıyla firmaların bilançosundan arındırılması gerekir.
Ne var ki Türkiye ekonomisi içinde kayıtdışılıkla beslenen bir KDV alacağı da doğmaktadır. Büyük oranda devreden KDV’nin iadesinin önünde duran da bu sorundur. Hatta KDV iadeleri kayıtdışılığı besleyecek bir teşvik olarak da piyasa tarafından algılanabilme özelliği taşır. Fakat kayıtdışılık sorununun mücadelesi, işleyişi gereği KDV alacaklısı olanların mağduriyetine dönüştürülmemelidir.
Kayıtdışılıkla ilgili tedbirler alınması zaruridir. Diğer taraftan KDV iadesi mekanizmasının sağlıklı işletilebilmesi için de elzemdir. Bu haliyle aşağısı sakal yukarısı bıyık bir ikilem önümüzde durmaktadır. KDV iadesine ulaşmak için firmaların kayıtdışı alana yönlenmesi gibi bir tehdit karşımızdadır.
Hem yasadışılık oluşması hem yanına kar kalması gibi bir durum işletmelerin vergi sistemine olan güvenlerini zedeleyecektir.
KDV iadeleri için kayıtdışılıkla etkin mücadele bir elverişlilik sağlayabilir.
Bu aşamaya gelmeden önce yapısı gereği KDV alacaklısı firmalara biriken iade tutarı kadar faizsiz kredi imkânları sunulmasıyla üzerlerindeki yük gevşetilebilir. Böyle bir çözüm gerçek adaleti sağlayamayacak olmasıyla beraber adaletin teşkiline kadar hem firma hem kamu tarafını memnun edici bir ortam hazırlayabilir.