"Bir ortaöğretim kademesindeki okulda seçmeli derslerle beraber yaklaşık 15 ders var. Bu durumda yapılan şey, bir çocuk nasıl felç edilir, hobilerinden nasıl uzaklaştırılır, bir çocuk nasıl sosyalleştirilmez. Bütün bunları düşündüğümüzde biz neye izin veriyoruz?"
Eğitim sistemimizde yıllardır süregelen keşmekeşi özetliyordu, bu sözler…
Bir özeleştiriydi…
Hem de ilk ağızdan geldi…
Milli Eğitim Bakanı sayın Ziya Selçuk geçtiğimiz günlerde öyle derin bir yaraya parmak bastı ki,
Devlet erkanından, ebeveynlere kadar hepimizin yeniden, ciddi ciddi düşünme zamanının geldiğine işaret ediyordu…
“Gerçekten nesilleri kaybediyoruz” diye de ekledi, sayın bakan…
Dinlerken,
Doğru ve isabetli bir tespit, çözüm yoluna evrilen sürecin ilk adımıdır sözleriyle umudumu da kendime yeniden aşılıyordum…
Çünkü sayın Selçuk’un dediği üzere, Anadolu’nun eşsiz kültür mirasıyla yeşermesi gereken neslimizin kayboluşuna kim şahit olmak ister ki?
Modern çağın bilgi ve becerilerini kazandırmak,
Bilimsel düşünce alışkanlığı edindirmek,
Yaratıcılığı özendirmek,
Araştırmacı ve tartışmacı bir yeteneği geliştirmek,
aslında Türk coğrafyasından bize kalan mirasın içinde yok mu?
Elbette ki var…
O zaman ne oldu da biz bu kadar yıl boyunca, esas meselemize bir çözüm üretemedik?
Eğitim sistemimiz üzerindeki bu kara bulutlar nereden geliyor ki, bir türlü gitmek bilmiyor?
Sorular, sorunlar bir hayli fazla… Ancak çözümsüz de değil…
Her ne olursa olsun, Milli Eğitim Bakanı sayın Selçuk’un bu derin sorunu samimi ve gerçekçi bir konuşmayla ortaya koyması çözüme yönelik adımların süreceğine de işaret…
Bir Finlandiya örneği var ki; yeri gelmişken bahsetmekte fayda var…
Kısa bilgilerle bitirelim:
“Düşük maliyetler, kısa okul saatleri ile yüksek akademik başarıyı; bireyselliğe, bağımsızlığa önem veren, öğrencilerine kendi eğitim programını kendi düzenleme sorumluğunu yükleyen eğitim anlayışıyla bol boş zamanı, eğlenerek öğrenmeyi birleştiren” bir sistem…
“Öğrencilerin kendi ilgi ve ihtiyaçları doğrultusunda kendi eğitim-öğretim programlarını şekillendirme haklarına sahip oluşları…”
“Okulların birbirleriyle rekabetleri değil, dayanışmaları…”
“Eğitimde eşitlik kavramına değer verilmesi…”
Ve belki de en önemlisi: Eğitime ayrılan bütçenin diğer alanlardan daha fazla olması…
Onlar başarıyor da, biz neden başaramayalım?