Geçtiğimiz hafta yazımızı Sayın Erdoğan'ın Bali dönüşünde verdiği "siyasette ebedi küslükler olmaz" mealli mesajını anarak bitirmiştik.
Geçtiğimiz hafta yazımızı Sayın Erdoğan’ın Bali dönüşünde verdiği “siyasette ebedi küslükler olmaz” mealli mesajını anarak bitirmiştik. Sonuçta Orta Doğu Bölgesi 2021’den beri bir tür normalleşmeler süreci içerinde. 2020’nin sonundan itibaren Ankara bölgede caydırıcı araçlarından vazgeçmeden bir tansiyon düşürme stratejisi izlemiş, dolayısıyla Körfez’den başlayıp Doğu Akdeniz’e uzanan bir alanda Orta Doğu’yu etkisi altına alan ikili ilişkilerde yumuşama süreçlerinin parçası olmuştu. Dolayısıyla Sayın Erdoğan’ın bölge için verdiği tansiyonu düşürme, ikili ilişkileri normalleştirme sinyali yeni bir şey değil ama bu mesajın TSK’nın Pençe-Kılıç Harekâtını sürdürürken verilmesine ayrıca önem atfedildi. Çünkü, Erdoğan’ın verdiği mesajın bir ucunda Şam Rejimi, diğer ucunda Mısır var gibi görünüyor ve bilindiği üzere Suriye’de Türkiye uzun bir süredir sınır ötesi bir kara harekâtı gerçekleştirmek istediğini, bunun ulusal güvenliği için bir gereklilik olduğunu vurguluyor.
Kara operasyonu mesajı
Bu noktada geçen hafta gerçekleşen hava operasyonunun Ankara’nın 5. kara operasyonu konusunda ne kadar kararlı olduğunu uluslararası topluma bir kere daha gösterdiği de bir gerçek. Ankara’nın kara operasyonun zamanı ve uygun iklimi oluşturmak konusunda destek beklediği yerlerin başında Astana ortakları geliyor. Son Astana zirvelerinde Ankara, terörle mücadele konusunda Rusya ile belirli iş birlikleri yapabildiklerini, İran ile de bu konuda iş birliği yapmayı beklediklerini dillendirmişti. Gerçi, Türkiye-Rusya iş birliğinin mutabakatlar doğrultusunda gitmediği de bilinen bir gerçek. Ankara, Membiç ve Tel Rifat’ta Türkiye’ye verilen sözlerin tutulmadığını da her fırsatta söylüyor- ki zaten muhtemel 5. Kara operasyonunun hedefleri arasında Membiç, Tel Rifat ve Aynalarap geçmekte-. Sözün özü, operasyonun maliyetini etkileyebilecek faktörler arasında uzun bir süredir Rusya ve İran faktörü zikredilmekte ve Moskova ile Tahran’ın Şam rejimine destek verdiği bilinmekte.
Parantez içinde şunu da söylemekte fayda var: Tahran ve Moskova’nın Şam’a atfettiği önem birbirlerinden farklı, bu nedenle kimi zaman İran ve Rusya’yı Suriye’de birbirlerine çok yakın olmayan pozisyonlarda da görebiliyoruz. Ancak bugün Ukrayna Savaşı sürerken ve Rusya kuvvetlerini akıllıca kullanmaya mecburken, İran üzerinde nükleer baskı ister istemez devam ederken- yani İran ve ABD’nin birbirlerine yakınlaştığı bir yeni Obama yönetimi hayal gibi görünürken- Rusya ve İran’ın Suriye’de rekabet içinde olmasından ise iş birliği içinde olmasını beklemek daha doğru. Zaten geçtiğimiz günlerde Şam yönetimi, İran haber ajansları üzerinden aktardığı mesajında PKK/PYD ile Şam’ın temaslarını çok sınırlı bir doğada, aşiret ilişkileri temelinde diye tanımladı. İran ve İran’ın Suriye’de varlık gösteren kollarını ise Rejim’in en önemli destekçileri olarak hiyerarşinin tepesine koydu. Bu mesajın İran’ın rahatsızlıklarını su yüzüne çıkarttığını da söyleyebiliriz, muhtemelen İsrail’i çok rahatsız edeceğini de.
Türkiye’nin kararlılığı
Öte yandan İran ve Rusya, birbirlerine uzak da dursalar, birbirlerine yakınlaşsalar da ABD’nin Suriye’deki varlığının alanını ortadan kaldırabilmiş değiller, bu nedenle hem bu alanın en önemli aracı olarak görünen PYD/PKK’nın ABD ile ilişkilerini muhakkak çok yakından gözlemliyorlar, hem de PYD/PKK’nın alanını daraltmak konusunda en kararlı aktörün Türkiye olduklarını bildiklerinden Ankara’nın Suriye’nin kuzeyine yönelik söylem ve eylemlerini çok yakından takip ediyorlar. PYD dahil herkes bu karmaşada Ankara’nın sınırlı bir operasyonun şartlarını daha da olgunlaştıracak şekilde birilerini ikna edebileceğini biliyor. PKK/YPG’nin Türkiye’nin sınır güvenliğini ve sivillerin hayatını tehlikeye atan roket saldırılarına cevaben TSK’nın cezalandırıcı terörle mücadele eylemleri dışında Milli Savunma Bakanı Akar’ın S-400’ler üzerinden verdiği mesaj, ikna olabilecek ve ikna olmamak üzere kendini pozisyon almak zorunda hisseden pek çok merkeze gitti büyük ihtimalle. Burada yukarıda açtığımız parantezi kapatırken Türkiye’nin Suriye politikasında hala üç ayağın birlikte götürüldüğünü (1- belli bir derinlikte Türkiye’ye düşman, Türkiye sınır ve insan güvenliğini tehlikeye atacak unsurlardan temizlenmiş sınır ötesinde güvenli bir alanın oluşturulması; 2-bu alanın siyasi istikrarın parçası olarak normalleşmesi için Suriye muhalefetinin radikalleşmeden uzaklaşarak önce Anayasal sürecin sonra siyasi sürecin parçası olması, 3)-ABD’nin Suriye’nin doğusundaki varlığı sürdüğü müddetçe -yani Suriye’nin toprak bütünlüğü zedeli olduğu müddetçe- bu etkiyi dengeleyecek şekilde Astana sürecinin yaşamasına katkıda bulunmak) düşündüğümüzü söyleyelim.
Arap Dünyasında durum hala karmaşık ya Mısır?
Suriye bir Arap ülkesi; dolayısıyla Arap ülkelerinin Suriye politikasının ve Arap Birliği’nin tavrının Türkiye ve İran gibi Arap olmayan ülkelerin Suriye politikasını dengelemek için bir araç olabileceği uzun bir süredir yazılıp-çiziliyor. Bu açıdan da Mısır’ın konumu ön plana çıkarılıyor ve Kahire-Ankara ilişkilerinin gergin olup olmamasının yaratabileceği etki üzerinden analizler yapılıyordu. Bu analizlerin belli bir derecede ham olduğunu düşünenlerdenim. Bu düşüncemi dayandırdığım temel neden, Arap Dünyası’nın hala paramparça olması. Yeni güç dinamikleri (güç kaybeden ülkeler: Irak, Lübnan, Suriye, Mısır ve güçlenen ülkeler: Körfez ülkeleri) üzerinden 2011-2021 arasındaki gibi kıran kırana bir mücadele yaşanmıyorsa da bölgesel düzen, Arap ülkelerinin geleceği, bu arada Suriye’nin geleceği konusunda ortak bir vizyon geliştirilmiş değil. Toparlayıcı, Arap ülkelerini bir hat üzerinde birleşmeye çağıran bir faktör de ortada yok. ABD-Rusya rekabetinin Ortadoğu’ya yansımaları olduğu muhakkak ve Washington senede 1-2 kere müttefiklerini düşünüyormuş gibi yapmak zorunda. Ayrıca daha önceki yazılarımızda da belirttik, Rusya’ya karşı ortak bir cephe baskısı oluşturmaya çalışırken Beyaz Saray, bölgede başını ağrıtıp dikkatini dağıtacak geniş çatışmalar ve hırslı rekabetler istemiyor. Bu nedenle de Suriye’de pozisyonunu değiştirmedi. Suriye’nin defacto bölünmesi üzerinden yatırım yapmaya devam ediyor ve Şam Rejimi’ne bir rahatlama alanı sunmuyor.
ABD faktörü
ABD, Suriye’de ucuz işgücü peşinde- bu noktada YPG’den vazgeçmiyor ve müttefiklerini sadece Türkiye’yi değil, farklı sebeplerle Suudi Arabistan’ı da Mısır’ı da İsrail’i de hayal kırıklığına uğratmaktan çekinmiyor. Eğer İran ve Rusya- özellikle de Rusya bu resimde olmasaydı- muhtemelen ABD’nin umursamazlığı daha nobran olurdu. Ama işte Rusya’nın varlığı, Körfez ve Kuzey Afrika’da rejim güvenliğine yönelik bazı ideolojik hatların (İhvan) siyasi görünürlüğünün ortadan kalkması, Hizbullah’a alanın daha çok açılması vb sebepler nedeniyle ABD, İsrail-Rusya, Mısır-Rusya, Suudi Arabistan-Rusya, Türkiye-Rusya ilişkileri üzerine de düşünmek zorunda. Türkiye’ye zaten doğru dürüst bir şey vermedi Washington, Riyad muhtemel hala ARAMCO saldırılarını ve ABD’nin kılını kıpırdatmadığını hatırlıyordur ve İsrail’e de Golan yetmemiş gözüküyor. Sözün özü, ABD’nin Ankara, Tel-Aviv, Kahire, Riyad ilişkilerini normalleşmiş ve birbirleri için belirli kazançlar üretir şekilde görmekte aslında bir çıkarı var, böylece müttefiklerini -şimdilik onlara fazla bir şey vermeden- yatıştırmak istiyor.
Tabi Mısır-Türkiye ilişkileri açısından hem genel Ortadoğu dinamiğini yani Körfez’de, Mısır’da rejim güvenliğini etkileyen faktörleri gerginliğin nedeni olarak sayıyorduk (-ve bu açıdan Katar-Mısır bile ilişkilerini normalleştirdi yani), hem de Doğu Akdeniz-Kuzey Afrika dengelerini etkileyecek şekilde Türkiye’nin bu hatta artan etkisinden hissedilen rahatsızlığı zikrediyorduk. Elbette bu bölgenin geleceğinde bazı huzursuz aktörlerin (Rusya, Fransa, Yunanistan vb) çıkartabileceği bazı sorunlar da olabilir ama Türkiye bu sene içinde yaptığı anlaşmalarla Libya’da ve KKTC politikasının altını doldurarak Doğu Akdeniz’de Ankara’sız bir geleceğin düşünülmesinin zor olduğunu gösterdi. Tüm bu hususları alt alta yazdığımızda Türkiye’nin hem Suriye’de 5. Operasyon olasılığı hem de Kahire ve Şam üzerinden verdiği normalleşme mesajının neden ciddiyetle takip edildiğini daha net anlıyoruz. Ankara’nın uygun iklimi yakalamasına az kaldı gibi gözüküyor.