Dün bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Efendim dün köşe yazımda işaret ettiğim türlü nahoşluklar, pervasızlıklar sonucu caddelerde veya yol güzergahlarında olağan işleyen trafikte felç oluyor.
Dün bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Efendim dün köşe yazımda işaret ettiğim türlü nahoşluklar, pervasızlıklar sonucu caddelerde veya yol güzergahlarında olağan işleyen trafikte felç oluyor.
Ya sonrasında neler oluyor? Ortaya çıkan o kaos ve korna sesleriyle sinirleriniz de geriliyor, kan beyninize sıçrıyor. Ardı sıra da kavgalar, hakaretler, küfürler havada uçuşuyor. Şimdilerde eskisinden daha çok gözümüze iliştiği üzere...
Kavga demişken... Günümüzde gözümüze çokça çarptığı için söyleyeyim, gene eskiden on, on beş yıl öncesine kadar bir kavga, dövüş ortamı gören insanlar vicdanları, insanilikleri kalmamış gibi davranamazlardı. Yaşanan fiili olayı utanmadan, sıkılmadan bir maç seyreder havasında seyretmez, ellerindeki telefonla olanı biteni bu denli rahatça inanın çekemezlerdi. Biraz utanırlardı, sıkılırlardı. Hele bir de orada durup; 'Selfie' hiç çekemezlerdi. Neden mi, 'Ar damarları' günümüzde kamuoyu olarak gözlemlediğimiz kadar hiç çatlamamıştı da ondan. Günümüzde o türden müdahale edenleri ayrı tutuyorum...
Diyeceğim o ki; tarif edilen türden 'hastalıklı bir bakış açısına' fazla denk gelmezdik...
O türden olumsuz bazı durumla karşılaşan olursa çözüme kavuşması veya bitirilmesi anlamında olumlu katkı sağlamak amaçlı girişimler, çabalar daha çok olurdu. İnsanın mekanikliği, duygularının sanallığı, arsızlığı günümüzdeki kadar asla tavan yapmamıştı.
Merhametsiz, 'Akl-ı Selim' insan kıtlığı yoktu bu denli. Çünkü, yarın bir gün kendi başına, ailesinin ya da bir başka dostunun, komşusunun başına da öyle bir iş gelebilme ihtimali de düşünülürdü. İşte o vakit 'ne olacağının' idraki gözlerde canlanır ona göre de yaklaşım sergilenirdi. Hasılı, "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!" denilerek, çekilip gidilmezdi.
Başka bir söyleyişle kanuni birtakım yaptırımların yanında o vakitler insanları denetleyen adına da 'vicdan' denen kendi iç mekanizmamız vardı ve işlevini günümüzden daha iyi görürdü, o zamanlar...
Kaldırımlardan, yayalardan, arabalardan çıktı konu... Yine o minvalde devam edeyim fazlaca dağıtmadan konuyu... Gene o vakitler arabası konforlu, içindekinin üstü başı 'cıcık' gibi göze çarpan çoğu kişinin beyninin içi de birazcık 'kaliteli' ve 'konforlu' olurdu yahu... Görüntüleriyle halleri arasındaki boşluk çok olmazdı, bu denli sırıtmazdı. Caddeye sokağa, oturuşlarına, kalkışlarına, mimiklerine kadar yansırdı halleri de...
Özellikle İstanbul'da 'denetimsizliğin' bu kadar had safhada olduğuna hiç şahit olmadım, yaşadığım 30 yıl içinde. Özellikle son iki üç yıldır... Açık haber kaynaklarda bolca var delilleri, izleri. Sanki işaret ettiğim konulara dair 'çıta' da olumsuz anlamda giderek yukarı doğru tırmanma eğiliminde. Ha, "Efendim, teknolojik aygıtlar, kameralar girdi hayatımıza, o yüzden bazı işler masa başından izleniyor, takip ediliyor, bu nedenle de sokakta olması gereken bazı görevliler fazlaca yok, o yüzden göze çarpmıyor!" diyenler çıkabilir. İyi de, o vakit yukarıda saydığım 'naneleri nasıl yiyor, yiyen' peki? O teknolojik kolaylıklar neden bunu engelleyemiyor? Kamuoyu halen neden görüyor, yaşıyor tüm o işaret ettiğim sıkıntıları. Kamuoyuna, bana yansıyan problemler ne o vakit? Yaman bir çelişki yok mu bu işte!
Son olarak çözüm noktasına dair birkaç kelam edeyim... Eğitim ve bilinç seviyesi tabii ki önemli lakin bunun yanında yukarıda saydığım problemlerin çözümü noktasında eğitim tek başına yeterli değil. Yani alanda fiili denetim gerekiyor. Yüz yüze, görünerek, alana inerek, boy göstererek yapılacak bir denetim bu da... Masa başından olanı zayıf kalıyor kanaatimce...
Nasıl olsa etrafta eskisi gibi 'polis, zabıta, çekici korkusu da yok' diye düşünerek yapılabilecek/yapılan bazı işler var. Kameraların olmadığı kuytular, köşeler, bucaklar var. Bu türden boşlukların da iyi denetlenmesi lazım. Bu tür yerlerde fiili denetim ve takip şart. Teknolojik denetim ve kolaylıkların yanında caddeleri, sokakları kolluk kuvvetleri açısından da boş bırakmamak gerekiyor. 'Volta' atmaları, görünmeleri gerekiyor. 'gözden ırak olmamak' gerekiyor.
Bir tek belli başlı caddelere, sokaklara kamera koymakla olmuyor bu işler! İnsanlar iyi bir eğitim almış olsalar dahi nefislerine hoş gelen şeyleri boşluk bulurlarsa yapabilme kabiliyetine sahip. İsterseniz suç işleyenlerin profillerine de şöyle bir bakın, epeyce 'eğitimli suçlular' olduğunu görürsünüz. Bu yüzdendir ki tek başına eğitim ile bu tür sorunları çözmek 'güdük' kalır.
Bu işlerin çözümü noktasında otoparkların bollaşması da önemli etken olur lakin her yeri 'otopark' yapsanız ve saatini 20,30, 40 lira değil de, 10 liraya düşürseniz inanın gene o parayı vermeyecek olan bir çok insan çıkacaktır. Biliyorum çünkü, adam milyonluk arabaya biniyor ama o küçücük park parasını vermek istemiyor! Kıvranıyor, bedava park, yol kenarı arıyor.. Herkes mi öyle, değil! İşte bu durumlarda denetim, takip şart. Ki, parka gitmeye zorlansın o vatandaşımız. Kıvransa da! Yayaların ve yollardaki diğer insanların hakkını gasp etmesin, caddeyi, sokağı işgal etmesin. Trafiği de felç... Buna hakkı yok...
Artı, saydığım türden bazı problemlerin çözümü noktasında (gelişigüzel araç park etme, araçlarının çekilmesi durumları) her görüşten siyasi kimliğinde biraz daha sağduyulu davranması ve topluma belirgin olarak örnek olmaları gerekiyor. Bazı şeyleri fazlaca duymamamız gerekiyor bence artık. İşini yapan memur veya o işle ilgilenen diğer kişiler bir de bazı 'yakışıksız' işlerle karşı karşıya geliyorlar. Sağdan soldan telefonlar ya da "Ben şuyum haa!" tehditleriyle. Olmadı bir 'kodaman' telefon ediyor!
Özellikle tüm siyasi erkanın bu türden 'abidik gubidik' işlerde yanlış adrese, yanlış iş yapan vatandaşa artık 'emmi dayı olma, arka çıkma sevdası' da tarihe karışmalı. Kamuoyunda bu serzeniş de var. Beklenti de; her siyasi kurumsal ya da şahsi kimliğin, yukarıdan aşağıya doğru tüm yöneticilerine; "Kanunlara, kurallara sizlerde uyun kardeşim, siyasi kariyerinizi, nüfuzunuzu 'rant' ve 'torpil' için kullanmayın!" diye sürekli olarak uyarılar yapmaları yönünde...
Yine çözüm noktasında bu işlerde çalışan resmi veya kamu kurum görevlilerinin işaret ettiğim türden bir 'mobing' e maruz kalmadan işlerini yapmalarını sağlamak da lazım. Özellikle de bu işlerde çalışan kolluk kuvvetlerine veya diğer görevlilere; "Vay şu adama dokunursam nereye sürülürüm, şuradaki araba çok lüks yahu, sahibi kimi arar da başıma iş alırım, aman dokunmayayım en iyisi mi" dedirtmemeli... Asla...
YKS Sınavına bugün de giren tüm sevgili öğrencilerimize başarılar... Kalın sağlıcakla.