Ankara'da önemli bir toplantıdayız. Konu Türkiye'de kadın sorunları; çalışan kadın, anne kadın, kadının istihdamı, kadına şiddet aslında gündemdeki konular.
ALLAH SABIR VERSİN
Dün Üsküdar meydandaki tanzim satış noktasına girip baktım. İnsanlar ne yapıyorlar, alışveriş nasıl gidiyor? Gazeteciyiz ya. Gözlem yapacağız. Bu bahaneyle ben de kuyruğa girip patates alayım dedim. Tam kasaya geldiğimde yaşları altmışında olan bir kadın saçları diken diken olmuş şekilde bir anda görevliye torbalarını yere düşürdü diye bağırdı. Ama nasıl bağırmak! Ardından hakaret etti. Oradaki görevli hanım kıza da saydı. Buna karşılık görevliler asla seslerini yükseltmeden kadına haklısınız, haklısınız deyip durdular. Anlayış ve alttan alarak kadını yatıştırmaya çalıştırlar. Gerçekten görevlilere Allah sabır versin. Kızı kutlayarak moralini düzelteyim dedi. Abla görüyorsunuz değil mi? dedi. “Sabır kardeşim sabır” dedim.
KADIN VE İNSAN HAKLARI
Ankara’da önemli bir toplantıdayız. Konu Türkiye’de kadın sorunları; çalışan kadın, anne kadın, kadının istihdamı, kadına şiddet aslında gündemdeki konular. Hukukçular, STK, sendika ve kamudan temsilciler hep bir arada kadınların sorunlarına çözüm bulmak için bir aradayız. Sözü önce bana veriyorlar fakat ben en son konuşmak istediğimi belirterek sıramı savıyorum. Tahmin ettiğim gibi söylenenler genel ve ortak şeyler. Ortaya atılan çözüm önerilerinden ise kafaların karışık olduğunu görmek mümkün.
Eşitlik Adalet midir?
Bu konuya sayısız atıfta bulunmuş yazılar yazmışımdır. Eşitliğin adalet kavramı ile birebir aynı şey olmadığını kabul etmedikten sonra çözüm bulmanın da imkânsız olacağını söylemek durumundayım. Bir kadını bir başka kadınla da eşit tutamayız. Eşitlik matematiksel bir şeydir. İki doğruyu ölçerek eşitleyebiliriz. Toplantının bir yerine kadar adeta kadını, annelik ve aile kavramından kopararak erkekle yarışacak konumuna getirilmesi de adalet kavramından uzak olduğumuzu gösteriyor. Kadının bir çarkı döndüren dişlilerden biri görmek yüz yıldır Batı toplumuna fayda dışında bir şey katmadığını görüyoruz. Kadını annelik vasfından ayrı tutarak istihdama kazandırılması gereken bir varlık olarak da görmek hatalıdır. Kadın isterse çalışır, istemezse çalışmaz. Bu konu kadının kararı olmalıdır. Ancak kadın anneliğinden de soyunmamalı. Aile ve annelik kavramları toplumu ayakta tutan unsurlardır. Toplum varsa insanlık vardır. Toplum varsa iş, ürün, emek vardır. Toplum yoksa iş hayatının da varlığı bir yere kadardır.
Kapitalist düzende eşitlik
Hamile bir kadınla genç bir kızın aynı ortamda çalışarak alacağı maaşın eşit olması, eşit hak ve talepler konusunda hassas olmasını bekleyebiliriz. Ancak patronun da hamile bir hanımın bir süre sonra işe ara vereceğini ve bu konuda işverene sıkıntı yaratacağını da kapitalist düzen içinde anlamalıyız. Gerçekler üzerinden konuşulmadığı sürece taleplerin patronlar tarafından yersiz karşılanacağını da biliyoruz. Taleplerin ısrarı kadınların iş bulma konusunda geriye ve dezavantajı durumlara itmektedir. Mesela süt izni olsun deniyor ve bu süt izni 6 ay olsun ve ücretli izinli olsun deniliyor.
İnsan Hakları talebi!
İnsan hakları bir kişinin, toplumun hatta bir otoritenin tahakkümü altında olamaz. İslam dini dahi kişinin rızasını gözetiyor. Dinde zorlama yoktur deniliyor. İslam dini zaten bütüncül bir insan hakkı gözetiyor. Batının ortaya attığı evrensel insan hakları beyannamesi bugün artık hükmünü yitirmiştir. Bu yüzden bu beyannamenin söylemini yapmak kadının insan olduğunu ve hakkı olduğunu gerçeği ile batının kendi acziyetini kurtarma çabasından başka bir şey değildir. Hak öncelikle yaşam hakkıdır ve insandan başlar, hayvana, bitkiye, böceğe, taşa toprağa kadar bir zincirleme içinde devam eder. Bu zincirden biri hak ihlaline uğrarsa isyan başlar. İnsan önce kendindeki hakkını korumasını bilmeli. Kendi değerini bilmeli. Zararlı şeylerden uzak durmalı. Sigara bile bugün hak mıdır, değil midir tartışması yapılarak polemik haline getirilmektedir. Çok yazık! Çözüm mü? Kapitalist sistemde kadınlar kendi çözümlerini kendi yaratacaklar. Mesela toplantıda beğendiğim tek bir çözüm vardı; o da kooperatifçilik. Bir de kadınlar hemcinslerine karşı acımasız olmazlar ve adalet, vicdan ölçüsünde davranırsa Allah yolları açar. Her şey niyet ile şekillenir.
YOLCULUK VAKTİ GELMEDEN
“Yolculuk vakti geldi” dedi bir ses. Etrafıma bakındım sadece bir ışık vardı alabildiğine parlak, hüzmeleri ile üzerime ışıltılar bırakan.
“Nereye dedim?”
Ses yoktu. Tekrar sordum.
“Araba dışarıda bekliyor bak, bir iki parça eşyanda hazır.”
A ne zaman hazırladım ki ben dedim içimden. İçimdeki sesi bile duyan bu ses; “İyilik, cömertlik, sevgi, merhamet işte ne kadar güzellik varsa onları yükledik, gerisi boş burada kalacak” dedi. Anlamadım. “Ya sevdiklerim?”
“ Onlar senden önce gittiler orada seni bekliyorlar.”
“Hay Allah dedim haberim olsaydı yapacaklarım, halledeceklerim, eksik, yarım kalan işlerim vardı” diye karşılık verdim.
“Yeteri kadar zamanın vardı yapacağını yaptın, vakit bu kadardı” dedi ses.
“Hadi bekletmeyelim aracı. Hem de en sevdiğin modelden araba bak.”
Çok sevimli diye bir çığlık attım. Uyandım rüyadan. Hem de her iki rüyadan.
ESKİ HIRKAM
Evde severek giydiğim pratik önden fermuarlı, cepli, siyah renkte, üstü hafif simli bir hırkam vardı. Bir süredir fermuarı bozuktu. O yüzden giysem de pek rahat edemiyordum. Atsan atılırdı. Nasılsa yüzde 50 indirim var her yerde; yenisi alınırdı. Ancak hırkayla yaşadıklarım ona karşı bende bir vefa duygusu oluşturmuştu. Üstelik bu hırkanın ilk sahibi de ben değildim. İlk sahibi bir süre giydikten sonra bana vererek fakire, fukaraya dağıtılsın diye göndermişti. Belki de pek önemsememişti hırkayı kim bilir. Bende onu sahiplenmiştim. Böyle bir anımız varken onu öylesine geri dönüşüm kutusuna bırakamazdım. Sonunda bir fırsatını bulup fermuarını tamir ettirmek üzere Üsküdar’da pasajda hala var olan eski terzilerden birine gittim. Hırkanın derdini söyledim. Beyefendi eski İstanbullu olduğu belli olan hali ve tavrı ile ‘hemen hallederiz pek de sevimli bir hırkaymış’ dedi. Sonra fermuarındaki kopan kopçanın yerine bir yenisini taktı. Üstelik sadece 2 liraya. Şimdi ben bu satırları yazarken hırkam üzerimde beni ısıtıyor. Böyle daha mutluyum; hem hırkamdan ayrılmamış, hem terziye para kazandırmış, hem de bu satırları sizlerle paylaşmaya vesile olmuşum.
YAYA ÖNCELİKLİ TRAFİK DÖNEMİ
Karayolları Trafik Kanunu'nun 74. maddesinde 26 Ekim 2018 tarihinde yapılan değişiklikle trafikteki can kayıplarının yaklaşık yüzde 23'ünü oluşturan yayaya çarpma şeklindeki kazalara yönelik önemli bir adım atılarak "Yaya Öncelikli Trafik" anlayışı yasal bir zemine oturtuldu.
Düzenlemeye göre bundan böyle araç sürücüleri, görevli veya trafik ışığı bulunmayan ancak trafik işareti veya levhalarıyla belirlenmiş kavşak giriş ve çıkışlarına, yaya veya okul geçitlerine yaklaşırken yavaşlamak, buralardan geçen veya geçmek üzere bulunan yaya varsa durarak ilk geçiş hakkını onlara vermek zorunda olacak. “Öncelik hayatın, öncelik yayanın” sloganıyla başlatılan kampanyanın yayaya saygı göstererek öncelik gösterilmesi amaçlanıyor. Ceza yaptırımları da olan bu yeni düzenlemeye, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya sürücülerin “tebessüm ederek” yayalara öncelik vermelerini rica etti. Bizim sürücüler için pek de alışık olmadıkları bir talep olan tebessüm ederek yayaya yol gösterme reveransı güzel bir dilek umarım bu alışkanlık haline gelir.
Metropolde yaşayan bizlerin yaya ve sürücülerin birbirine saygı çerçevesinde anlayışlı davranmaları beklenen bir şey. Ancak bu düzenlemeyi yanlış anlayan yayalar da var. İşi rahatlığa vurup karşıdan karşıya salına salına geçenler konuyu sanırım yanlış anlamışlar. Geçiş üstünlüğü olan kavşak ve yerler düzenlemede belirlenmiştir bu ayrıntıya yayaların dikkat etmeleri can sağlıkları açısından gereklidir.
Mini Röportaj
HESAP GÜNÜ
Sevgililer Günü, Dünya Kediler Günü, Anneler, babalar günü derken her günümüz ‘özel günlerle’ doldu taştı. Oysa bir de hesap günü var hesaba katmayı unuttuğumuz. Minicik röportajımızda yakaladığımız üç üniversitesi öğrencisi genç hanıma sorduk: “sizce hesap gününün bir insan için önemi nedir? Buyurun cevapları hep birlikte okuyalım.
Eda Candan: “Bence hesap gününü bilmeden yaşıyoruz. Bilinçli bir şekilde yaşasak zaten toplumumuz daha sağlıklı bir toplum olur.”
Semanur Kirkin: “Hesap günü, düşünmüyoruz ciddiye almıyoruz. Hayattaki küçük şeylere daha çok takılıyoruz. Asıl noktayı kaçırıyoruz. Bir arkadaşımız ile şu gün şu saate diyerek sözleşebiliyoruz. Saatlerce hazırlık yapabiliyoruz ama mesela namaz kılmıyoruz. Aslında namaz da Allah ile aramızdaki bir randevu. Hesap günü de bu şekilde bize hep uzakmış gibi geliyor ama aslında oldukça yakın.”
Büşra Aşık: “Hesap günü bence böyle tek bir gün değil hatta gelecek bir gün gibi değil de sanki her gün her an yeni bir hesap günü. Aslında insanın düşünerek yaşamaya ihtiyacı var. Şu toplumda ben düşünmenin de çok mümkün olduğunu düşünmüyorum. İnsan her yaptığından ve her anından sorumludur dolayısıyla düşünerek yaşamalıdır. “
MISRÎ NİYAZİ TÜRBESİ
Cumhurbaşkanı geçtiğimiz hafta sonu Edirne mitinginde Yunanistan hükümetine seslendi. Yunanistan Başbakanı Çipras’ın Türkiye’den istekleri olduğunu söyledi. Ruhban Okulunu kendisinden rica ettiklerini dile getirdi. Cumhurbaşkanı buna mukabil, ‘O zaman biz de Batı Trakya’daki Fethiye Camiinin açılmasını istiyoruz’ dedi. Fethiye Camiini açacaklarını Cumhurbaşkanına iletmiş Çipras, ancak camiinin minaresi yok ve şu anda da sergi salonu olarak kullanılıyor. Bunun da ötesinde bir diğer önemli olan konu, mutasavvıf düşünür Mısrî Niyazi hazretlerinin mezarı Yunanistan’ın Limni adasındadır. Ancak yer altında kalmış ve üzerinde de en son bir market vardı. İnsanlar üzerinden geçiyorlardı. Bunun da bir an önce dile getirilmesi ve hazretin türbesinin gün yüzüne çıkarılması gerekmektedir.