Kulak duymaktan, burun koklamaktan, göz görmekten geri durmaz.
İnsan ruhu bedeninden öğrenir. Onu bir enstrüman gibi kullanır. Kapasitesini keşfeder ve yararlanır. Bazıları sınırlarını zorlar. Bazıları daha çekingen kullanır.
Fakat beden bazen öğrenme aracı değil, ruhun işkencecisi oluverir. Çünkü duyularını sakınamaz. Onlar istemsiz de çalışır.
Kulak duymaktan, burun koklamaktan, göz görmekten geri durmaz.
İşte bu, kapitalizmin tüm enerjisiyle kullandığı bilgidir.
Ve insanlar kaçacak yer aradığını her geçen gün daha fazla dile getirirken aslında “buralardan kaçmak” talebi “kapitalizmden kaçmak” talebinin ta kendisidir. Ve kaçarak takas edeceğiyse sadece kapitalizmin başka türlüsüdür. Hem üste bedel ödeyerek...
Kaçmak isteyen insan, aslında artık eziyet gibi taşıdığı duyularını kaçırmak istiyordur. Ve kaçmak istediği mekân onun için ancak işkence merkezidir. Bu mekânda katlanamadığıysa çoğu zaman nefret ettiği diğer kapitalistlerin kendisinden daha mütecaviz olmalarıdır. Bir rövanş almalıdır. Kaçarak kapitalist güdülerini tatmin etmelidir.
Böylece başarabiliyorsa vurur yola. Üstelik kaçmayı planladığı yerin de kendi kapitalist güdülerini onun üzerinde tatmin etmesine razı ve muhtaç olarak.
Ne dilemma… Yorucu yıkım…
Kaçış planını diğer kapitalistlerden kurtardığı kadar tatmin… Ve maalesef kaçış süresinin kısalığı kadar pozitif. Kendi üzerindeki tatmini en küçükte bıraktığı kadar…