Aslında yazmak istediğim "canımı sıkan şeyleri" kısa başlıklar altında topladığımda çok önemli yansımalar olduğunu gördüm.

Bugün günün çok geç saatleri. Yarın gazeteye yazı göndermek için günlük köşe yazımı yazmak üzere bilgisayarın başına geçtim. Geçtim ama açıkçası ne yazacağım konusunda pek karar veremedim. Kafamda yazmak için o kadar çok şey vardı ki, hangisinden başlamalıyım diye karmaşık duygular içindeydim.

Aslında, canımı sıkan o kadar çok şey vardı ki, bir an onlardan bir kaçını dile getireyim dedim, tam yazmaya başlayacaktım ki, kafamın karışıklığıyla yazmaya başlarsam, kantarın topuzunu kaçırırım diye kendimi frenledim. Biraz daha sakin olacağım bir zamanda canımı sıkan şeyleri yazarım diye düşündüm, “aklımdakileri yazmaktansa bir süre daha ötelemek çok daha doğru olacak” dedim ve yazmaktan vazgeçtim.

Aslında yazmak istediğim “canımı sıkan şeyleri” kısa başlıklar altında topladığımda çok önemli yansımalar olduğunu gördüm. Ama, içimden; onların konu olduğu yazıları yazmak şimdilik “pek de zamanı değil” diye geçti ve vazgeçtim.

Tamamen vazgeçmedim, sadece “daha ugun bir zamana kadar” öteledim demek daha doğru olur düşüncesiyle ve yazmaktan vazgeçtim.

Çok renkli; sosyal, siyasi yaşam fotoğraflarıyla dopdolu bir ülkede yaşıyoruz. Nereye giderseniz gidin çok farklı görüntülerin yansıdığı fotoğraflarla örülmüş yaşam biçimleriyle karşılaşmanız hiç de şaşırtıcı değil. Yedi bölgeden oluşan ülkemizin bu bölgelerinden yansıyan, ilginç, “şehir efsanaleri”ne dönüşen yaşam biçimleriden her zaman söz ederiz. Bu bölgelerde yaşayanlar yıllardır farklı isimlerle adlandırılır ve bu gelenek, görenekler oraların simgesi haline getirilmiştir.

Bu yörelerdeki yaşam biçimleri çokça şehir efsanesine konu olmuş, geleneklerini etkilemiş, neredeyse oraların markası haline gelmiştir. Ülkemizin coğrafi yedi bölgesindeki yaşam biçimlerinde yansıyanlar çok çeşitlidirler ve bölge renklerinin etkinliğini yansıtan tam bir mozaik oluşturmuşlardır..

Tüm bu bölgelerdeki yaşam biçimlerinin benzer yansıması haline gelen sosyal, ekonomik yaşam değişkenlikleriyle özdeşleşen görüntülerin neredeyse tamamına yakın benzerini, ülkemizin gözbebeği, dünyanın en büyük metropollerinden İstanbul’da çok rahat görebiliyor ve yaşayabiliyoruz.

Yedi bölge Türkiye ve yedi tepe üzerinde kurulmuş olan İstanbul. Türkiye’mizden yansıyan o çok renkli yaşam biçimlerini yansıtan fotoğrafın tıpatıp aynısı neredeyse, yeni İstanbul fotoğrafı.

İstanbul, yıllardan beri çok hızlı ve yoğun bir şekilde en çok göç alan bir metropol. Yıllardır, “taşı-toprağı altın” denilerek iş bulmak için gelenler dönemi çoktan geride bıraktı. Yıllardan beri oldukça hızlı değişime uğrayan güzelim İstanbul, o bilinen özelliğinin çok ötesine geçti ve ülkemizin yedi bölgesinin sembolik mozağının bir benzeri haline dönüştü.

Eskiden İstanbul’a gelenler, gelip yerleştiklerileri bölgelerdeki geleneksel, yaşam biçimlerine uyum sağlamaya, İstanbul’un var olan kültür ve yaşam biçimine ayak uydurmaya çalışırlardı. İstanbul tarihin derinliklerinden gelen kültürel düzenini, geleneksel yaşam biçimini sürdürebilimiş, dünyanın en önemli ve en görkemli yaşam mozayiğini yansıtan, özellikleriyle tanınan dillere destan bir bir metropoldü.

Tarihin en önemli uygarlıklarının emaneti olan kültür varlıkları, doğal güzellikleri, coğrafi ve jeolojik özellikleri ile en önemlisi turizm merkezlerimizin çok bilinen bağlantı ve aktarma noktasında olmasıyla bilinen ve tanınan bir şehirdi.

İstanbul’un tüm bu özelliklerini 2000’li yıllara maalesef ki yeterince taşıyamadık. Bu yıllar İstanbul için, eskiyi aradığı, özlediği yıllar oldu. Son yıllarda toplu taşıma yatırımlarıyla rahatlatılmaya çalışılan trafiği, betonlaşması, yeşil alanlarının giderek azalması, jeolojik yapısındaki değişimi ile sadece bizlerin değil, Avrupa’nın da dikkatinden kaçmıyor.

1999 Ağustosu Körfez Depremi sonra bir başka özelliği ile gündemin birinci sırasında. Marmara Denizi’nde beklenen büyük depremin merkezinde olmasıyla İstanbul; ivedilikle; depreme dayanıksız binaların, yerleşim yerlerinin dayanıklı hale getirilmesi gibi, öncelikli yapılması gerekenleri bekliyor. Sözü edilen “Kanal İstanbul” bu önceliklerin neresinde iyi hesaplanması gerekiyor.