Öncelikle Jeomorfoloji Bilim Dalı’nın ne anlama geldiğinin bilinmesi gerektiğini belirten Erdiş Başbay, bilimsel veriler ışığında gözlemlendiği sürece deprem olabilecek muhtemel yerleri tahmin etmenin hiç de zor olmadığını belirtti. 2019’un ekim ayında “Doğu Anadolu fayında sismik hareketlilik var” uyarısında bulunduğunu ancak kimsenin dikkate almadığını vurgulayarak konuşmasına başlayan Nurdan Erdiş Başbay, “Jeomorfoloji yer altı katmanlarını ve yer yüzü şekillerini yorumlayan ve bunlardaki değişimleri takip eden, aynı zamanda haritalayan ve ülkemizde çok bilinmesede dünyada kentlerin gelişim alanlarını belirleyen yerleşim alanlarının yerlerini planlayan bilim dalıdır” diye konuştu. M.Ö’den bu yana İstanbul ve Anadolu’nun büyük depremlere sahne olduğunu belirten Nurdan Erdiş Başbay, “Bizler daha önce olan depremlerden dersler çıkarsaydık 99 depreminde ve 6 Şubat’ta büyük can kayıpları yaşamazdık” diyerek, örnek olarak 20 Haziran 1943 ve 22 Temmuz 1967 Adapazarı depremleri öncesi 3 kat verilen imar izninin 99 öncesine kadar 6 kata kadar çıktığını söyledi. “Daha depremin üzerinden 30 yıl geçmeden unutmuşuz” diyerek devam etti.
Evler denize battı
Başbay, İstanbul içinde geçmişte yaşanan depremlerin bize bazı şeyleri anlattığını ve 10 Eylül 1509 depremini hatırlattı. Verilere baktıklarında Adalar açıklarında oluşmuş 7,4 büyüklüğündeki depremde Pera Bölgesi, Surlar, Silivrikapı, Edirnekapı ve Yedikule’nin ağır hasar aldığını ve surlara yakın pek çok evin denize battığının görüldüğünü ve aynı yıl bölgede şiddetli depremlerin devam ettiğini belirtti. 1766 Mayıs ayında ise İstanbul’un tekrardan İzmit’ten Gelibolu’ya kadar uzanan şiddetli bir depremin etkisinde kaldığını söyleyen Jeomorfolog Nurdan Erdiş Başbay, söz konusu depremde tsunami olduğunu ve yine aynı yılın Ağustos ayında yine büyük bir depremin meydana geldiğini kayıtlardan incelediğini belirtti. Geçmişte yaşanan depreme bakınca en çok hasar alan bölgelerin daha çok İstanbul’un batısı ve Çatalca, Küçükçekmece, Büyükçekmece, Avcılar, Kumburgaz ve Tekirdağ olduğunu, İstanbul’un doğusunda ise İzmit Körfez’i olduğunu ve körfezdeki tüm limanların yıkıldığını belirtti. Önümüzdeki süreçte beklenen İstanbul depreminde de en çok etkilenecek bölgelerin genelde aynı bölgeler olduğunu söyledi. Kendisine deprem ne zaman olur diye sorduğumuzda İstanbuldan önce Bursa -Balıkesir hattında depremselliğin arttığını belirtti.
Çürük binalar öldürür
Öncelikle deprem gerçeğinin kabul edilmesi gerektiğini belirten Nurdan Erdiş Başbay, “Deprem öldürmez çürük zemin ve çürük binalar öldürür. Her şeyinizi doğru yaparsanız, depremden korkmanız için bir sebep yok” dedi. Depremin acıması ve adam kayırması gibi bir durumun da söz konusu olmadığının altını çizen Erdiş Başbay, “Depremin nerde, ne zaman olacağını bilemezsin. O yüzden Türkiye’nin deprem yol haritası olması gerekiyor” diyerek, önlemlerinin de öncelikle devlet tarafından alınarak belli bir kritere bağlanması gerektiğini savundu. Jeomorfolog Nurdan Erdiş Başbay, “Devletin elinde jeomorfologların hazırladığı yeraltı haritaları var. Yeni yapılacak binalar deprem yönetmeliğine uygun şekilde dizayn edilmeli. Ayrıca istanbulda zeminin yapısına göre her bina için olamasada her bölge için yapı tipleri ve imar planları düzenlenmeli. Zemin suyu kontrol altına alınmalı, ağaçlandırma yapılmalı” açıklamasını yaptı.
Sağlam zemin olmalı
Kentsel dönüşümün doğru metotlarla ve doğru koşullarda yapılması gerektiğini söyleyen Erdiş Başbay, binayı yapacak müteahhite ilk sorulması gerekenleri de “Kullanacağı çimentonun kalitesi, kullanacağı demirin kalınlığı, zemin etüdü, temel yapısı, temelden çıkacak suyun nasıl direne edileceği” şeklinde sıraladı. Başbay, “Görseline dikkat ettiğimiz kadar, malzemesine de dikkat etmeliyiz. Elimizde jeomorfologların hazırladığı yeraltı haritaları var. Yeni yapılacak binalar deprem yönetmeliğine uygun şekilde dizayn edilmeli. Yeni binaların yönetmeliğe uygun şekilde yapıldığı söyleniyor ama yeterli denetimlerin yapılmadığını düşünüyorum. Denetimin çok iyi yapılması gerekiyor” dedi. Bina sağlam olsa da zeminin de aynı ölçüde sağlam olması gerektiğini belirten Erdiş, 99 depreminde Adapazarı’nda binanın değil zeminin yıkılmasından dolayı bunun örneğinin yaşandığını söyledi. “İstanbulda son zamanlarda zeminin büyük risk oluşturduğu bölgelerin imara açıldığını görmekteyiz” diyen Başbay, “Mesela E-5'in de üzerinden geçtiği ve hep heyelandan etkilendiği Gürpınardaki heyelan alanı. Mesela kıyı kenar çizgisi değiştirilerek nerdeyse denizin içine yapılan binalar ne kadar güvenlidir. Yalovada komple denize kaymış binaları hemen unutuyoruz. Yeni binalar depreme güvenli diye bir şey yoktur. Binaları yıkıp aynı metotlarla yenisini yapmak demek sağlam binalar yaptık demek değildir. Sağlam bina, sağlam zemine yapılmalı” ifadelerini kullandı.
Laboratuvar kurulmalı
Mimar Sinan'nın Osmanlı döneminde yaptığı eserlerinin etrafında su kuyuları olduğunu ve bunu da yeraltı zemin suyunu bir yere toplayarak kalan zeminin etkilenmemesini sağlamak amaçlı yapıldığını söyleyen Erdiş, “Yeryüzünün üstünün bir mimarisi varsa yer altında bir mimarisi vardır” dedi. Marmara Denizi'nde yapılan sismik araştırmaların da devlet desteği ile değil Avrupa'dan alınan fonlarla yapıldığını vurgulayan Başbay, “Bunun için bir araştırma laboratuvarı olması gerekiyor. Özellikle bilim adamlarının çalışmalarına devlet destek verilmeli. Depremi bize önceden haber verecek bir laboratuvarın ivedilikle kurulması lazım. Yaptığım araştırmalara göre böyle bir laboratuvar yaklaşık 50 milyon euroya mal oluyor. Sözü edilen miktar, yaşadığımız can ve mal kaybı karşısında küçük bir para. Parça parça yapılan çalışmalar yapılacak laboratuvarda arşivlenebilir. Gelecek için planlamalar yapılabilir ve kanun çerçevesinde alınacak önlemlerle ülkemizin gerçeği deprem riski korkulmayacak ölçülere indirilebilir” diye konuştu. Başbay, “Geçmişi okumalı ve geleceğimizi ona göre planlamalıyız. Ayağımızı yere sağlam basmamız için önce neyi nasıl yapacağımızı yine bilim adamlarının öğretilerinden almalıyız” dedi.
ÖNLEM ALMAK İÇİN DAHA NE OLMALIYDI?
Büyük yıkıma yol açan Kahramanmaraş merkezli 2 deprem hakkında da değerlendirmede bulunan Nurdan Erdiş Başbay, “Doğu Anadolu fay hattı üzerindeki ülkemizi sarsan depremlerle ilgili konuşmak gerekirse 7,6 ve 7,7 hatta diğer 6 civarı depremlerin bir kısmı artçı değil. Bir kısmı birini tetikleyen farklı depremlerdir. Önümüzdeki dönemde bölgede yine bu şekilde kırmızı noktaların olduğu yerlerde depremsellik görülebilir. Maraş depremi 1114’ten başlayarak 1513 ve ekteki görseldeki deprem gibi geliyorum demiştir. ‘Bin yıllardır deprem olan bölge için senaryolar üretmeye, Japon bilim adamları şöyle dedi, böyle dedi’ gibi senaryolara gerek yok. Depremin şiddeti bellidir. Bu bölgede 1114 yılında 40 bin kişi ölmüş, tarihçiler bir şehir yok oldu diye yazmıştır. Ben 2019 yılında yazmışım, deprem olacak noktalar olarak bölgeyi vermişim, diğer bilim adamları söylemiş. Önlem almak için daha ne olmalıydı?” diye sordu. Depremlerin göz göre göre geldiğini belirten Erdiş Başbay, “Devletlerin planları günlük değildir. İstanbul gibi 16 milyonluk bir şehirde deprem bekleniyor. Hazırlıklar yapılsın diye 20 yıldır deprem vergisi veriyoruz. Depremden 13 milyon kişi etkilendi, deprem alanı çok büyük gibi söylemler halkımızın yaralarını sarmaz. Eğer hatalar kabul edilmez ise çözümde üretilmez. Biz bir şeyi eleştiriyorsak çözümünü de ortaya koyuyoruz. Böylesi bir teknoloji çağında sırf koordine olunamadığı için insanlar ölmemeli” uyarısını yaptı.
HAL MAZİNİN MAZİ HALİN AYNASIDIR!
Deprem hakkında önemli uyarılarda bulnan Nurdan Erdiş Başbay, “Binaların her DAK numarasına bir kurtarma ekibi numarası zimmetlenmeli. Doğu için batıda batı için doğuda 10 bin gönüllü kurtarma ekibi oluşturulmalı. Eğitimli ve donanımlı kişiler değişse bile kurtarma numarası değişmediğinden ekip olarak ilk andan itibaren gidilecek kurtarma noktaları bilinir ve kargaşa olmadan gidilir. Her mahalleye vinç ve iş makinası zimmetlenmeli. Numaralandırılan bu araçlar ilçe belediyelerinin açık alanlarında bulundurulmalı ve gelen mahalle kurtarma görevlilerine teslim edilmeli. Uber benzeri bir yazılımla kurtarma ekipleri anında binanın projesi ve konumu dahil tüm bilgilere erişmeli. Ölü ya da yaralı çıkarılan kişiler fotoğrafları ile aynı sisteme işlenip anında hastane sevki ve kaydı otomatik sağlanarak kayıpların önüne geçilmeli. Bu söylediklerim ilk anda benim aklıma gelenler. Vatandaşın canını ve malını emanet ederek seçtiği devleti yönetenler, dediklerimizi dikkate alıp geliştirebilir, kanunlaştırabilir. Ancak tekrar söylüyorum, zemin etüdü yapılmış, perde beton, fore kazık kullanılarak yapılar zarar görsede içindekini öldürmez. Son olarak, İstanbul Üniversitesi’nde bizi yetiştiren hocalarımızın söylediği sözü ifade etmek isterim. Üniversite hocalarımız bize yeryüzü için derdi ki, ‘Hal mazinin, mazi halin aynasıdır’ anlatmak istedikleri de, eğer aynayı en yüksek bir noktaya kaldırırsak, işte o zaman ayna bize hem şimdiyi, hem geçmişimizi, hem de geleceğin tamamını yansıtır. Çok üzgünüm , geçmiş olsun Türkiyem” ifadelerini kullandı.
ÖZEL HABER: SELVİ SARITAÇ