İlginç zamanlarda yaşıyoruz. İşimizin dışındaki her şey ilgimizi çekiyor. İşimizi tam olarak yapabilsek mesele yok ama onu da söyleyemiyoruz.
Aman efendim dünyada olan bitene kayıtsız mı kalalım? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mı diyelim? Elbette hayır. Örneklerle açıklayayım. Erken yaşta yapılan evlilikler ülke gündemine gelince, vur deyince öldüren kanun yapıcılarımız bu yola başvuran erkeklere istismardan hapis cezası veriyor. Kağıt üzerinde her şey normal. Kimsenin karşı çıkması da beklenmez. Devletin verdiği müsaade ve anne baba rızasıyla reşit olmadan evlenen kişilere karşı tahkikatlar başlıyor. Ortada şikayetçi yok, en azından taraflardan birinin şikayeti yok ama hasımları veya yılandan beter hısımları jurnalliyor. Hakim, savcı neyse kamuoyu baskısı yememek için kanun ne emrediyorsa üst limitten cezayı basıyor. Aradan yıllar geçmiş, gül gibi geçinen çiftler ve çocukları birbirinde ayrılıyorlar. Bu kişiler dertlerini meclise taşıyıp iktidar milletvekillerinin kapısını çalıyorlar. Konu netameli ama sosyal problemi ortadan kaldırmak için birileri cesaretle elini taşın altına koyuyor. Düzeltme teklifi meclise gelince kızılca kıyamet kopuyor. Teklifi getirenler neredeyse ırz düşmanı ilan edilip susturuluyor. Hepsi medyada biraz daha görünebilmek ve politik doğruculuk yapabilmek için. Meselenin üstü örtülüyor ama mağduriyetler bitmiyor, aksine her geçen gün yeni vakalar çıkıyor. Bu sefer mağdurlar karşı çıkan partinin milletvekilinin yanında dertlerini anlatıyorlar. Milletvekili meclise uğramadığından veya uğradığında başka işlerle meşgul olduğundan dolayı evveliyatını bilmediği konuyu dile getiriyor ve “bu problemi çözelim” diyor. Hatanın neresinden dönülse faydalıdır. Ama işini savsaklayan bir milletvekilinin yüzünden yaşanan trajikomik olaylardan birisi sadece bu.
Diğer örneklere gelelim. Kadına karşı ayrımcılık gününde herkes kadınların haklarına riayet konusunda görüşler bildirmeye başladı. Kadınlar Allah’ın erkeklere emanetidir. Gerçi bu sözümü bile cinsiyetçi bulan olabilir ama neyse biz işimize bakalım. Kadınlara ayrımcılık yapan, dünya görüşleri dolayısıyla, annelik görevleri dolayısı ile zorluk çıkaran şirketler hazırladıkları videolarla ne kadar duyarlı olduklarını ispat etmeye çalışıyorlar. Makyajı bırakıp işin omurgasını düzeltsek? Yok canım, ne gerek var. Ertesi gün herkes unutur nasılsa.
Gazetecilerden bazıları haber yapmak yerine tribünlere oynayıp aktivistlik yapıyor. İşini savsaklıyor. Okurların tribünlerine geçip amigoluk yapmak daha iyi geliyor belli ki. Sonra başkaları siyasi tercihler üzerinde angajmanlara giriyorlar, siyasetçilere akıl öğretmeye başlıyorlar. Biri de çıkıp demiyor ki, “Kardeşim işine bak!”
Mesleklerin asli işlerinin ne olduğunu hatırlamaya ihtiyacımız var. Keyfimin kahyası mısın diyecek olursanız darılırım. Bu iş sınavlarda kaydırma yapmaya benziyor. Bu sorumsuzluk sadece kendimizi değil toplumu da ateşe atıyor. Çözüm ne? Daha çok çalışmak, işimize kafa yormak ve… Evet? Nedir ve?
Az şov çok iş yapmak, iş yapmak zevklidir aslında. Tadına varırsanız ahkam kesmekten daha fazla mutluluk verdiğini göreceksiniz.