Geçen hafta bu köşede "Irak'ta kriz derinleşirken, Suriye'de acele etmek" başlıklı yazımızda bu ülkede yaşanan siyasi krizin hızla bir iç savaşa doğru gitmekte olduğuna dikkat çekerek, Suriye krizinin bir an önce sona erdirilmesi konusunda Türkiye'nin adımlarını hızlandırması gerektiğini ifade etmeye çalışmıştık.
Sözünü ettiğimiz ülke, güneydeki sınır komşumuz Irak.
Geçen hafta bu köşede “Irak’ta kriz derinleşirken, Suriye’de acele etmek” başlıklı yazımızda bu ülkede yaşanan siyasi krizin hızla bir iç savaşa doğru gitmekte olduğuna dikkat çekerek, Suriye krizinin bir an önce sona erdirilmesi konusunda Türkiye’nin adımlarını hızlandırması gerektiğini ifade etmeye çalışmıştık.
Yazının mürekkebi kurumadan iç çatışma başladı.
Ekim 2021’de yapılan genel seçimlerden birinci parti olarak çıkan ancak hükümeti kurma çabalarından netice alamayınca parlamentodan çekilen Sadr hareketinin lideri Mukteda es-Sadr’ın siyasetten de çekildiğini açıklamasının ardından binlerce taraftarı, parlamento binası ile Cumhurbaşkanlığı Sarayını işgal etti.
Bunun üzerine başkent Bağdat başta olmak üzere birçok kentte sokaklar karıştı.
Sadr taraftarları ile İran destekli gruplar arasında silahlı çatışmalar yaşandı.
Ağır makineli silahların da kullanıldığı olaylarda 30’u aşkın kişi yaşamını yitirirken 500’e yakın kişi de yaralandı.
Kanlı olaylar, Sadr’ın taraftarlarına “evlerinize dönün” çağrısı ile duruldu.
Ancak bu, krizin sona erdiği ya da iç savaş riskinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor.
Irak’ta iç savaş tehlikesi her zamankinden daha yakın ve hatta ülkenin bölünme ihtimali oldukça yüksek.
Irak’taki gelişmeler birçok yönden Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.
Suriye’de yaşanan iç savaşın ülkemize ne tür maliyetler çıkardığına bakarak bu ülkede yaşanacak bir iç savaşın da nelere mal olabileceğini kestirmek mümkün.
Hatta Irak’ta yaşanacak bir iç savaş ve bölünmenin etkisi, Suriye’deki iç savaşın etkilerinden çok daha ağır olacaktır.
Bunların başında göç tehlikesi geliyor ki, Türkiye’nin yeni bir göç dalgasını kaldıramayacağı ortada.
Öte yandan Musul ve Kerkük’te ciddi bir Türkmen nüfusu var ki Türkiye, bu soydaşlarının güvenliklerinden sorumlu.
Bu, 1926 Ankara ve 1946 İstanbul anlaşmalarıyla da kayıt altında.
Bir diğer konu terör meselesi ki yarım asırdır Türkiye’nin ağır bedellerle büyük bir mücadele yürüttüğü terör örgütü PKK bu ülkenin sınırları içinde barınmakta.
Ülkede kaosun derinleşmesi PKK’nın da yeniden palazlanmasını beraberinde getirebilir.
Tüm bunların ötesinde Irak’ın bölünmesi, Suriye’deki PYD/YPG tehdidinden çok daha güçlü şekilde Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit etme ihtimali doğuracaktır ki Türkiye’nin böyle durumlara kayıtsız kalamayacağı ve kalmayacağı ortada.
Irak’ın, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında olması gibi ekonomik yönden yaşanabilecek olumsuz etkileri saymıyorum bile.
Tüm bunlardan yola çıkarak Irak’taki risk durumunu ve Türkiye’nin bu risklere karşı neler yapması gerektiğine dair öngörülerimizi paylaşalım.
Geçen yıl yapılan seçimlerde ağır yenilgi almalarına rağmen İran destekli yapılar siyasi yapıyı kilitlemiş durumda.
Bağımsızlık yanlısı Sadr’a hükümet kurdurmayan İran destekli güçler bu grubu etkisiz hale getirerek bir azınlık hükümeti kurmak ve ülkede denetimi tamamen ele geçirme peşinde.
Sadr ise siyasi krizin derinleştiği bu 10 aylık süre içinde oy oranını arttırdığını düşünerek yeniden bir erken seçim istiyor.
Siyasi analistlerin büyük kısmı da aynı görüşte.
Yani Irak’ta yapılacak yeni bir erken seçim sonrasında tek başına olmasa da oylarını daha da arttırmış Sadr grubunun hükümeti kurma olasılığı yüksek.
Ancak geçen süre içinde oy oranları daha da düştüğü düşünülen İran destekli gruplar ise buna izin vermemeye çalışıyor.
Bu güçlerin baskı, tehdit ve şiddet yoluyla Sadr’ı tasfiye etme ihtimalleri var ki şu an denedikleri bu.
Ancak Sadr’ın direnmesi halinde kaos büyüyüp iç savaş çıkabilir.
Ki bu da ülkeyi bölünmeye götürür.
İran destekliler yapılar için öncelikli mesele iktidarı ele geçirmek olduğu için bunu sorun etmedikleri görülüyor.
Normalde Saddam’ın devrildiği 2003’ten bu yana Irak’ta İran ile güç savaşı yürüten ABD, epey süredir bu ülkedeki gelişmeler karşısında pasif bir görüntü sergiliyor.
Ülkede, İran nüfuzunun artmasında bunun ciddi bir etkisi var.
Kimileri Washington’un bu pasif tutumunu ABD’nin bölgede etkinliğinin zayıflamasına ve önceliklerini başka alanlara kaydırmasına bağlasa da kişisel görüşüm ABD’nin bu ülkenin parçalanmasına ve bölünmesine yol verdiği hatta önünü açtığı yönünde.
Zira ABD’nin, Irak ile ilgili planlarını bu ülkenin bölünmesi üzerine oturttuğu kanısındayım.
ABD’nin 2020’den başlayarak Irak’taki güçlerinin büyük kısmını Kuzey’deki Kürt bölgesine çekmesi, hem bu ülkenin bölünmesine dair planlarını hem de bölünmeden sonraki süreçte asıl hesaplarını bu bölge üzerine kurduğunu gösteriyor.
Lakin ABD, bölünmüş bir Irak’ta Kürt bölgesini de Türkiye ile yakın ilişkiler içinde olan KDP ve Barzani yönetiminde bırakmak istemiyor.
Washington’un arzusu ve hesabı, KDP ve Barzani yönetimini Türkiye’den uzaklaştırarak bu bölgeyi PKK ile ortak yönetmelerini sağlamak.
ABD, bu planının Suriye ayağını hayata geçirmek için zaten üç yılı aşkın süredir uğraşıyor.
Ancak başaramadılar.
Başaramamaları plandan vazgeçtikleri anlamına gelmiyor.
Bu planın Irak ayağını hayata geçirmek yeniden ciddi bir uğraş içine girdiklerine dair bilgiler var.
Yakın zamana kadar topyekûn çatışma aşamasına gelen KDP ile PKK arasındaki gerilim önemli ölçüde durduruldu.
Can ciğer kuzu sarması değillerse bile söz konusu çatışma durumu şu an için ortadan kalkmış görünüyor ki bunun ABD etkisiyle olduğu söyleniyor.
Ülkemiz için en hayati olan bu konu başta olmak üzere sözünü ettiğimiz riskleri en aza indirgemek için Türkiye’nin Irak’ta her zamankinden daha proaktif davranması, ülkenin egemenliğinin İran’a bırakılmaması için Sadr’ın desteklenmesi, aynı şekilde Sadr grubuyla yakın olan KDP’nin desteklenmeye devam edilmesi ve de bunların PKK ile yakınlaşmalarının önüne geçilmesi ve ayrıca Türkmen yapıların daha konsolide olmaları sağlanarak bunların da Sadr ve KDP grubuyla ortak hareket etmelerinin temin edilmesi, bu şekilde hem ülkenin iç savaşa sürüklenmesinin önünün alınması hem de bölünmenin engellenmesine çalışılması gerektiğini düşünüyorum.