Klasik psikoloji kitapları insanı yöneten üç temel yapıyı; akıl, irade ve içgüdüler şeklinde sıralar.
Sahip oldukça ve paylaştıkça çoğalan iki temel değerden söz etmiştik. Biri aklımızın ürünü ‘bilgi’ ve diğeri de kalbimizin aynası ‘sevgi’. Günümüzde aklımızla kalbimizin arası açıldığı için gerçek anlamda bilgiden uzaklaştığımız gibi yolumuz da sevgiden daha az geçiyor. Ve bu iki değer birbirini tamamlayamadığından bedenimizin ve içgüdülerimizin oyuncağı olmaya başladık.
Klasik psikoloji kitapları insanı yöneten üç temel yapıyı; akıl, irade ve içgüdüler şeklinde sıralar. Akıl; kaynağını mantıktan alır, kuralları, sebep sonuç ilişkilerini, bilimsel metotları kullanır ve bilgiyle hareket eder. İrade; kaynağını ruhtan alır, zihinsel yapıdan, din ve inanma ihtiyacından etkilenir ve duygusal ilişkileri kullanır. Kaynağını benlikten alan içgüdüler ise bedenin istekleri yönünde hareket eder.
İnsanı yöneten üç temel yapıdan akıl ve içgüdülerin işleyiş mekanizması, ilk insanlardan bu yana aynıdır. Akıl; zihinsel süreçlerden yararlanarak deneyimlenebilen olgu ve olaylarla ve bunlardan sağlanan bilginin peşindedir. Aklın uğraştığı içerikler zamanla değişmiş ve gelişmiş olsa da işleyiş aynıdır.
İçgüdülerimizin istek ve ihtiyaçlarında da durum aynıdır. Yeme, içme, korunma, barınma, üreme gibi temel ihtiyaçlarımızın karşılanması zorunludur. Bu ihtiyaçlar, ilk zamanlardaki göçebe hayatta genellikle insan gücüne dayalı avcılık ile karşılanırken bugün, şehir yaşamında bir işte çalışarak giderilmekte. Yöntem değişmiştir ama içerik aynıdır.
AKIL, İRADE VE İÇGÜDÜLER
Günümüz insanı için değişim ve zedelenmenin yaşandığı kilit nokta iradedir. Akıl ve içgüdüleri dengelemek durumunda olan irade gücü, içerik, yöntem ve uygulama olarak daralmıştır. Evet, aklımızın ihtiyacı olan bilgi ile bedenimizin ihtiyacı olan gereksinimleri uyumlu hale getirecek olan irade gücü zayıflamıştır. Diğer bir ifade ile günümüz insanı, kuşatıcı bir hızla artan bilgiyle ve aynı hızla çeşitlenen bedensel ihtiyaçlarla başa çıkmada zorlanmaktadır.
Bunun nedeni açıktır aslında. Zira aklımız ve içgüdülerimiz sürekli ve sistemli olarak beslenirken, geliştirilirken, büyütülürken irademizin gelişmesi bir yana körelmesi için yapılanların haddi hesabı yoktur. Yaşama bir bütün olarak egemen olmaya başlayan sanal hayatın sağladığı hazır çözümler, bireyin düşünerek, uğraşarak, irade kullanma alanlarını daraltmakta ve üretimini engellemektedir.
Düşünün ki yeryüzündeki bilimsel araştırmalar, çığ gibi artarken bunlara erişimimiz de aynı hızda gelişmiştir. Dünyanın herhangi bir yerindeki bilgiye kolaylıkla ulaşabiliyoruz. Diğer yandan bedenimizin temel ihtiyaçları; karnımızı doyurmanın, başımızı sokacak bir eve sahip olmanın, dış tehlikelerden korunmanın ve üremenin çok ilerisine geçmiştir. Tam da böyle bir zamanda bilgilenme ihtiyacımız ile maddi ihtiyaçlarımızı dengeleyecek irade gücünün, en ileri düzeyde gelişmesi gerekirken tersine yoğun bir irade zayıflığı yaşıyoruz. Bunun temel nedeni de aklın ve bedensel ihtiyaçların uğraş alanının, güncel tutulması ve her geçen gün beslenmesidir. Buna karşın gönlümüzden, kalbimizden, duygu dünyamızdan ve ruhumuzdan ilham alan irademizi yeterince besleyemiyoruz.
ARKEOLOJİK ÇALIŞMA
Peki, irademizi nasıl güçlendireceğiz? Günümüz insanı için kuşatıcı olan bu temel sorunun cevabını, psikolojinin bir bilim dalı olarak yerleşmesinde önemli katkıları olan Jung’un, ‘Psikoloji ve Din’ (Çev.: Raziye Karabey, Okyanus Yay., 1998) adlı eserindeki müthiş tespitinde bulabiliriz: ‘Aklımız kendi varoluş biçimini kavrayamaz, çünkü kendi dışında bir Arşimet noktası yoktur.’ İnsanın varoluş sırlarına erişebilmesi için somut olgu ve olayları gözlemesi ve deney yapması sonucu toplanan bilgiler, her zaman yeterli değildir.
İşte bunun için akıl ve içgüdülerin dengesini ve uyumunu sağlayacak olan iradenin; duygu dünyamızın görünmez ruh, gönül ve kalp değerleri, inanç ve din duygusuyla beslenmesi ve geliştirilmesi gereklidir. Zira yine Jung’un ifadesiyle ‘insan aklının en eski ve yaygın uğraşlarından biri olan din, aynı zamanda insan aklının en özel tutumlarından biri’ olarak ele alınmıştır.
Kuşkusuz güçlü bir irade, her şeye yetmeyen aklımızı daha iyi kullanmamızı, bedenimizin sonsuz isteklerini denetlememizi sağlayacaktır. Dolayısıyla dünya yolculuğumuzu insan olarak tamamlayabilmek için her bireyin ve toplumun kendi üzerinde adeta arkeolojik bir çalışma hassasiyetiyle bir irade geliştirme çabasına ve çalışmasına ihtiyacı vardır. Kendi kalbi ve ruh değerlerini keşif yolculuğuna çıkanlar, güçlü bir iradenin temelini oluşturacakları gibi, paylaşıldıkça çoğalan bir bilgi ve sevgi hazinesine de kavuşmuş olacaklardır.