Kâinatın en mükemmel halkedilen mahlûkudur. Bu mükemmellik yalnızca şekliyle değil, aklıyla, şuuruyla, ruhuyla, ahlâkıyla akla gelebilecek her türlü maddi, manevi güzelliğiyledir.
İnsanı insan eden sûri,zahiri vasıfları değil imanıdır.
İman bir nurdur. İnsan, kalbindeki bu nur ile kıymet kazanır.
Topraktaki tüm maddelerden insan vücudunda eser miktarda bulunur. Bunların maddi değeri hesaplandığında çok cüz'i bir fiyat ortaya çıkmaktadır. Demek oluyor ki, insanın kıymeti kısa sürede dağılacak, çürüyecek toprak olacak maddesinde, şeklinde değil onu insan yapan manevi hâsiyetlerindedir.
Bir antika eser,maddesi kıymetsiz olsa da şayet iyi bir usta, nakkaş tarafından yapıldıysa,işlendiyse ona nisbet edilir, kıymetlenir. Aynen öyle de insanın kıymeti onu yapan Sâni olan Allah'a göredir. Meselâ bir tablo ünlü bir ressama aitse o eserde kullanılan malzemelerin çok önemi yoktur. Mühim olan eserin sahibidir.
İnsan Allah'ın esmâlarına aynadır. Bir insan doğduğunda yetmişten fazla esmâyı yansıtır. Meselâ Sâni sanatkâr olan Allah, Hâlık yaratan Allah, Rahman merhametli, rızık veren Allah, Rahim çok şefkatli merhametli Allah, Kerim ikram eden Allah, Lâtif lütuf sahibi Allah vs. Kur'anın ilk âyeti "Yaradan Rabbinin adıyla oku" dur. İnsan Allah'ın ismiyle kendini okumalı, dönüp kâinat kitabını okumalı. Bu okumanın olabilmesi çin iman nuru gerekiyor. İnsan, Cenab-ı Hakkın bir sanatıdır ve iman nuru o nakışları nurlandırarak okutur ve şuurlu bir şekilde o esmâları okuyup okutursa değerlenir. Küfür zulmetiyle o sanatın,nakışların üzeri örtülürse Sâni olan Allah görülmez. Küfür, esmâları kapatan, Allah ile irtibatı kesen dehşetli bir karanlıktır.
Rabb'imiz Tin Sûresi 'nde "And olsun ki, Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik-ancak iman eden ve güzel işler yapanlar müstesna." buyurarak bize bu hakikati gösteriyor.
İnsan iman nuru ve salih amellerle meleklerin dahi üzerine çıkabilir,derecesi yükselir fakat yalnızca hayvanlar gibi yeme, içme gibi bedenine ve zevklerine göre yaşayıp kötü işler yaparsa hayvandan daha aşağı derekelere düşer. Süt, yoğurt bozulursa bir şekilde kullanılabilir fakat yağ bozulursa zehir etkisi yapar. Mahlukatın en şereflisi olan insan da bozulursa canavar bir hayvandan daha aşağılara düşer, elmastan kömüre kalbeder.
İman hakikatlerini küçük yaştan itibaren alamayan, aldığı eğitimlerle Allah'ı bilmeyen, tanımayan, evrim teorisi gibi safsatalarla atasının maymun olduğunu zanneden tabiatperest bir çocuk elbette ilerde bir hayvan gibi davranacaktır. Kendisindeki yüksek insanı vasıflarla hayvana uyum sağlayamayan çocuk zamanla tefessüh edecek menfaatleri için her cürümü işleyecektir. Bu zamanda artık öyle günahlar işleniyor ki, şeytan dahi bunlara hayretle bakıyor. Her geçen gün "Acaba bundan daha fazlası olabilir mi?" diye düşünürken bakıyoruz ki katbekat daha dehşetlisi yapılıyor. Masum insanlara, çocuklara, kadınlara yapılan zulümler arşı titretiyor.
Allah'a ve âhirete imanın hâkim olmadığı şahıslar,aileler ve toplumlar çürümeye, kokuşmaya mahkumdur. Allah ve âhiret inancı insana "Kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir" gibi âyetlerle adaletin muhakkak yerini bulacağını hatırlatıyor, o iman insanın tüm davranışlarına bir istikamet çiziyor ve insana bir karıncayı incitmeme hassasiyeti kazandırıyor. İman, insanın vicdanında bir yasakçı bırakıp, cehennem azabını hatırlatarak kötülükten alıkoyuyor. Ümit ve korku arasında yaşayan insan, güzel davranışlarla o toplumu güzelleştiriyor, çiçek bahçesine dönüştürüyor.
İki cihanda da mutlu olmak istiyorsa bir insan hakiki imana sahip olmalı, Allah'ı sevmeli aynı zamanda Allah'ı kaybetmekten korkmalı, O'nu razı edecek işler yapmalı..
İman edenler yani "Lâ ilâhe illallah Muhammedun Resulullah" diyenler Cennete girecek. Bu dünyada da Cenneti yaşamak istiyorsak hakiki mânâda iman etmeliyiz ve ona göre yaşamalıyız.