Sabaha karşı sanki biri boğazımı biri sıkıyor ve ben son nefesimi veriyorum gibi gelmişti.
Hava o kadar sıcaktı ki. Her zamanki gibi akşam yemeğini fazla kaçırmışım. Tabii ki rahatsızlık yapacak.
Kafamdan kabaca bir hesap yaptım yaklaşık 27-28 yıl önce. Akkuyu Nükleer santraline karşı eylemdeyiz. Daha doğrusu eylemciler eylemde, ben muhabir olarak takipteyim.
Dün uluslararası siyasi mesajlar da içeren Akkuyu Nükleer Enerji Santralinin temel atma töreni bana işte o ilk Akkuyu karşıtı eylemi hatırlattı.
Ben çevre muhabiriydim. Hatta Türkiye’nin ilk çevre muhabiri bendim. Çünkü başka bu konuya ayrılmış muhabir yoktu. İşe başladığımızda “Her gün yazacak çöp toplanmadı haberini nereden bulacaksın” denilerek dalga geçilmişti. Anca hava kirliliğinin bilindiği, benzinlerin kurşunlu olduğu, kent lağımlarının arıtılmadan denize atıldığı, hatta Çevre Bakanlığı’nın bile olmadığı zamanlar. Şimdi düşünüyorum neredeyse 30 yıl geçmiş. O zamanlar çevre kirliliğinden dünyanın sonu geleceğini söylediğimiz tarihler şimdi yaşadığımız zamanlar. “İddia edilenler yalan çıktı” demeyeceğim. Çünkü çevreciler sayesinde birçok önlem de alındı.
İşte o tarihlerde Akkuyu bir kez daha gündeme gelmişti. Zamanın yöneticileri de yapmak istiyordu. Çevreciler de yine şimdiki gibi karşı çıkıyordu.
Bir gurup otobüslere doluşup Akkuyu’ya harekete geçti. Ben de otobüsteyim. Aklımda kalan bölgenin olağanüstü sıcağı ve “eylemcilerin” iyi niyetli, neşeli insanlar olduğu. Santral için ayrılan yer çok güzel bir sahil şeridi. Çiftçilik yapan köylüler de seralardaki domatesleri zarar görecek düşüncesiyle santrali istemiyorlardı.
Neyse el ele zincir oluşturuldu, konuşmalar yapıldı, fotoğrafları çektim, haberi geçtim. Tabii şimdiki gibi maille “zırt diye” gibi değil, telefonla yazdırdım. Film rulosunu otobüse verdim. İdareye gelen aracın kaçta İstanbul’da olacağını söyledim. Sonrası uzun bir akşam yemeği ve sabaha karşı boğazıma sarılan sıcak dalgası.
Nükleer santral hep tartışıldı. Ve Türkiye’nin her dönem yöneticilerinin en büyük sorunu, daima artan enerji ihtiyacını karşılamak olmuştu. Çernobil’in yarattığı travma henüz atlatılamamıştı ve nükleer santrali savunmak çok güç bir haldeydi. Bir sürü sebepten o zamanlar yapılamadı. İşin ne kadar zor olduğunu şuradan anlarsınız: Çok güçlü bir siyasi iktidarın bile 15’inci yılında yapılabildi.
Aradan yaklaşık 30 yıl geçti. Ve Akkuyu’nun temeli atıldı. Size ilk nükleer karşıtı eylemini anlattım. Yarın da sonrasını anlatırım.