Pakolino.com.. 3 - 7 yaş arası çocuk sahibiyseniz mutlaka tanıdık geliyordur.. "Nedir bu Pakolino.com?." Sorunun en temel ve kısa yanıtı, kutu kutu eğitim, kutu kutu eğlence..
Kurucu Pınar Gül Ramsay, hangi amaçla yola çıktıklarını, “dijital çağda büyüyen çocukları biraz daha analog, eski usul aktivitelerle el becerilerini, problem çözme yetilerini geliştirmek, biraz sabır ve dikkatlerini artırmak” sözleriyle özetliyor.
Ramsay, girişimci bir annenin ortaya çıkardığı Pakolino.com’u ve kendisini YeniBirlik okurları için anlattı..
Pınar Gül Ramsay.. Mesleki kariyerini anlatırken “2 senesi finans olmak üzere 15 yıllık tekstil geçmişim var” sözleriyle ifade ediyor. Anne olduktan sonra 2 yıl ara veriyor meslek yaşamına.. Modagram’la geri dönüyor. Kurucu ekibi arasında yer aldığı Modagram’da çalışırken girişimci olmaya karar verip, pakolino.com’u kuruyor. Şimdilerde yaşamı sürekli çalışmakla geçiyor. “Sanırım girişimci olmanın getirdiği şey bu” sözleriyle özetlediği yoğun mesaisini internet girişimcisi olmasına bağlıyor. “Dükkan 7/24 hiç kapanmıyor. Bayram, seyran, tatil yok. O yüzden de sürekli Pakolino’yu büyütmek, mevcut üyelerimize güzel kutular tasarlamak, onlara ulaştırmak, yeni yatırım arayışına geçmek gibi sürekli bir 7/24 çalışma halindeyiz.”
Günlerinin kısa bir özeti..
Aynı zamanda bir eş ve anne, Pınar Gül.. Kendi ifadesiyle yoğun iş temposunda kafasının arkasındaki o düğme hiç kapanmasa da, kızıyla geçirdiği zamlanları “huzur zamanı” olarak nitelendiriyor:
“Anne olmak çok keyifli.. Çünkü koşuşturmanın içinde kızımla geçirdiğim zaman, biraz yavaşladığım, biraz o kafamdaki hiç kapanmayan düğmeyi pause’a aldığım, ruhunu beslediğin diyelim. Aile zamanım.. Bence çocuklarla olmak, çocukla zaman geçirmek çok iyileştiren, çok insanı sakinleştiren, biraz reset’leyen.. Gerçekten neyin önemli olduğunu hatırlatan terapi gibi bişey aslında. Ben kızımla geçirdiğim zamanı kendi terapim olarak görüyorum daha çok.”
Paylaşmayı seven bir insan olmanın keyfini anlatırken Ramsay, “Büyük sofralar kurayım, evime bir sürü insan çağırayım, onlarla saatler, bir bütün günü birlikte geçirelim. Yiyelim, içelim, sohbet edelim. Kavga edelim, barışalım falan öyle bir hayat olsun.” neşesi ve enerjisi ile dile getiriyor.. Ama sinemaya gitmenin kendi için ne denli özel bir şey olduğunu da özellikle vurguluyor:
“Ece’yle birlikte çok sıkı bir sinema izleyicisiyiz. Sinemada telefona bakmadığım, e-maileri cevaplamadığım, mesajlar atmadığım bu böyle 2 saatlik tuş kapattığım saatler. O yüzden seviyorum sinemaya gitmeyi.. Yani klişe ama, kitap okumak. Öyle seyrettiğim sevdiğim dizileri arka arkaya sekiz bölüm birden seyretmek.. Evet keyif aldığım şeyler bunlar.”
Nedir bu Pakolino?
Pakolino 3-7 yaş çocukları için tasarladığımız aktivite kutuları. Üyelik sistemi ile çalışıyoruz. Üyelerimize her ay farklı bir temada hazırlanmış, pedagog onayından geçmiş, 3 tane aktivite için gerekli malzemeleri ve yönergeleri gönderiyoruz. Amacımız, dijital çağda büyüyen çocukları biraz daha analog, eski usul aktivitelerle el becerilerini geliştirmek, problem çözme yetilerini geliştirmek, biraz sabır ve dikkatlerini artırmak. Birincisi, çocukların eğitimine ve gelişimine katkı, bir o kadar da önemli olan bizim için aile zamanını kaliteli hale getirmek. Yani çocuklarımızla geçirdiğimiz o zamanı ve çalışan o anne baba için kısalan zamanı şimdi çocuğumla ne oynayayım, nereye gideyim, ne napayım, hangi malzemeler, hangi oyuncaklar diye düşünmek için o zamanı ve eforu harcamadan çocukları ile birlikte eğlenceli bir şeyler yapabilmelerini sağlamak. Bu aktivitelerde çocuklar çok eğleniyor ama, büyükler de bir o kadar eğleniyor. Çünkü çocuk o kadar akıllı bir varlık ki, karşısında onunla beraber zaman geçiren insanın bundan keyif almadığını çok hızlı fark ediyor ve hissediyor ve işin üzücü tarafı bunu kendi üstüne alınıyor. Annem benimle oyun oynamak istemiyor, diye düşünüyor, halbuki annesi evcilik oynamayı sevmiyor. Benim gibi mesela. Ben gerçekten evcilik oynamaktan hiç hoşlanmayan bir anneyim. Ama yapmayı sevdiğim başka şeyler vardı. Puzzle yapmayı çok severim, ellerimle bir şeyler yapmayı çok severim. İşte ellerimizle bir şeyler yaratalım onu bir araya getirelim. Sadece tüketmeyelim, üretelim. Bir araya getirelim. Bunlar mesela benim çok keyif aldığım şeyler. Ben de kızımla ekseriyette bunları yaptım hep. Benim keyif aldığımı gören kızım kendi de daha çok keyif alıyor. Çocuk oynayarak, deneyimleyerek, kendi eline alarak, evire çevirerek, kırarak, dökerek bir daha deneyerek aslında öğreniyor. Aslında oyun çok önemli. Bu oyunu seninle oynaması, anne babayla oynaması çok önemli. Biz Pakolino olarak bunu pratik ve kolay hale getirmeye çalışıyoruz.
Facebook ve TOBB, She Means Business projesi
Facebook ve TOBB’un, global olarak yürüttükleri She Means Business projesi’’nde ilham veren dört kadından bir seçildi, Pınar Gül Ramsay.. “İlham veren ve örnek gösterilebilen bir proje olarak seçilmek bir kadın olarak gururumu okşadı.” sözlerini kullandığı bu başarısını anlatırken Ramsay, “Ben kadının yarattığı değere çok inanıyorum.” diyor.
Nedir bu proje?
Facebook’un, kendi işlerini kuran ve yeni girişimci olmak isteyen kadınları desteklemek üzere başlattığı kapsamlı küresel projesi #SheMeansBusiness.. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve TOBB Kadın Girişimciler Kurulu ile birlikte Türkiye’de de hayata geçirdiler.
She Means Business projesi kapsamında önümüzdeki yıl boyunca on farklı şehirde beş binin üzerinde kadın girişimciye, Facebook ve Instagram’dan işlerini büyütmek için nasıl faydalanacaklarını da kapsayan eğitimler verilecek. #SheMeansBusiness ile TOBB ve Facebook, Türkiye’nin dört bir yanındaki kendi işini kurmak isteyen kadınlara ilham vermeyi ve kadın girişimcilere işlerini bir adım daha öteye taşımaları için gerekli bilgi, beceri, bağlantı ve teknolojiyi sunmayı hedefliyor.
Pakolino fikri nasıl doğdu? Hikayesi ne? Ve neden Pakolino?
Pakolino, bir erken dönem girişim fonu üzerinden doğdu. Yani melek yatırımcıların fonlamasıyla hayata geçti. Ben kendi çocuğuma bu tip kutu oyunlarını kendim satın alıyordum, yurtdışından alıyordum.. Pakolino modeli, bu tip üyelik sistemi, kutu modeli.. Yurtdışında çok başarılı olarak büyük firmaların yaptığı bir iş zaten. Çok başarılı bir model. Bunun Türkiye’de uyarlamasını, bu fon içinden yapmak istiyorlardı ve doğru girişimciyi arıyorlardı. Ben de böyle bir şeye nasıl başlarım diye düşünüyordum.. Collective Spark adındaki bir erken yatırım fonu üzerinden Pakolino fikrini beraber bir araya getirdik. Ve onlardan aldığım fonla yatırımı başlattık.
Bizim karakterimizin adı Pako. Bir kaç farklı hayvan tasarladık. Bizim kutu içeriklerimizde kız erkek ayrımı yok. Kullandığımız renklerden dilimize kadar, kullandığımız temalar ve aktivitelere kadar cinsiyet ayrımı yapmamaya özellikle çok özen gösteriyoruz. O yüzden baştan seçerken hayvan karakterimizde de çok kız gibi olmasın, çok erkeklere yakın olmasın, bir kaç hayvan karakteri tasarladık ve 50’ye yakın çocuğa gösterdik ve çok büyük bir ağırlık kaplanı seçti. Sonra da isim için bir kaç fikir çıkardık. Pako’ya karar verdikten sonra kutuya bir isim verebilmek için aslında biraz da domainlerde neler var diye, Pako’nun arkasına bilumum kelimeler getirip hangi ismi alabiliyoruz diye bakıp Pakolino’da onu küçülten, tatlılaştıran, sevimli hale getiren bir ek olarak görüp, biraz uydurduk oldu, aslında.
“Ekrandan uzak..”
Bizim çocukluğumuz ekrandan uzak bir çocukluktu. Çünkü o zaman tek kanallı en azından benim çocukluğumda televizyon tek kanallıydı. Günün belli saatleri açık olurdu, onda da çocuk programı dediğiniz şey pazar sabahları 2 saat çizgi filmden ibaretti. O yüzden bizim çocukluğumuz, internet zaten yoktu, cep telefonu yoktu, smartphone yoktu, biz çok daha analog bir çocukluk geçirdik ve sokakta büyüdük. Daha da önemlisi aslında biz sokakta büyüdük. Muhtemelen ben sokakta büyüyen son jenerasyon olabilirim.
Ve sokakta büyümenin çocuğun sosyal becerilerine inanılmaz bir katkı var. Çünkü sokakta büyüdüğünüz zaman sadece kendi yaşıtlarınızla değil, sizden küçüklerle ve sizden büyüklerle bir grubun içinde büyüyorsunuz. Orada hiyerarşiyi öğreniyorsunuz, nerede durup nerede kalkacağınızı, yenmeyi yenilmeyi, ezilmeyi, kendinizi korumayı, pazarlık etmeyi, tatlı dilli olmayı, istediğinizi almak için uğraşmayı ve çocuklar çok acımasız olabiliyorlar, o yüzden sokakta büyümek, fiziksel olarak sürekli ya bisiklete bindik ya ağaçları tırmandık ya saklambaç oynadık, ya ip atladık hem fiziksel olarak kendimizi zorladığımız, hem sosyal olarak sürekli sosyal becerilerimizi geliştirdiğimiz ama bunların hiçbirisinin ismi yoktu, ama öyle bir ortamda büyüdük. Çocuklarımıza aynı şeyi veremiyoruz maalesef, çocuklarımız sokakta büyümüyor, evin içinde ve apartman içinde büyüyorlar.
Çok fazla dışarı maalesef güvenlik nedeniyle yada apartmanlaşma nedeniyle dışarda büyüyemiyorlar. Ve bunun üzerinde bu çocuklar digital native dediğimiz digital çağın içine doğdular. Yani internet ile üniversitede tanışan jenerasyonuz biz, akıllı telefonlarla 30’lu yaşlarımızda tanıştık, bu çocuklar akıllı telefonlarla doğdular. Zaten teknoloji, dijital onların hayatlarının bir parçası. Bunu da koparmak mümkün değil, anlamı da yok. Ama tamamen çocuğu ekrana bağladığımız zaman, bu sefer bizim bu çocukluğumuzda hep yaptığımız analog dediğim elleri ile birşeyler yapmak, kesmek, yapıştırmak, takmak, çıkarmak, kırmak, bükmek bunları bıraktığınız zaman çocuktaki gelişimde belli şeyler eksik kalmaya başlıyor. Ve biz burada maalesef kantarın topuzunu çok kaçırıyoruz. Yani televizyon doğru kullanıldığında, doğru miktarda faydalı. Cep telefonları yada tabletlerin üzerinde çok çok güzel aplikasyonlar çocuklar için çok eğlenceli öğretici aplikasyonlar var. Ama bir o kadar da zararlı içerik var. Bu arada en yararlı içerik de çok uzun saat kullanıldığında yine çocuk için zararlı. Çünkü eninde sonunda pasifsiniz. Televizyonu seyrederken, oyun oynarken çok pasifsiniz. Ve çocuğunuzun o dönemde geliştirmesi gereken bir sürü şeyi çocuk geliştirme fırsatı bulamıyor. Bu nedenle de günün belli bir kısmında gerçekten ekrandan uzak yani televizyon kapalı, cep telefonu kapalı, bu arada bu bizim içinde geçerli, büyükler için de geçerli, yani biz çocuğumuzla oyun oynarken, bir taraftan cep telefonumuzu kontrol ediyorsak, zaten biz kötü örnek oluyoruz çocuğumuza.
Özetle, çocukları ekrandan tamamen koparmamız mümkün değil, koparmamamız da gerekiyor. Ama bir dengesini bulmamız şart. O yüzden bu tip kutu oyunları, aile zamanı dediğimiz şeylerin hakikaten ekrandan uzak, hiçbir elektronik eşyanın kullanılmadığı bir ortamda yapılması çocuğun bundan faydalanabilmesi çok önemli.