İktisat, sosyal bir araştırma sahası olarak bilimden çok, çoğu zaman geçerliliği tartışmalı bilgiler üretir.
İktisat literatürdeki tarifiyle sonsuz ihtiyaçların kıt kaynaklarla karşılanması konusundaki araştırmaların kümelendiği bilim dalıdır. (Sonsuz tek ihtiyacın para olabileceğini ve sonsuz ihtiyaç kavramının sorunlu olduğunu not etmek kaydıyla… Belki sonsuz ihtiyaçlar yerine temel ihtiyaçlar daha doğru bir kavramlaştırma olur. Bu anlamda ihtiyaçlar mı, istekler mi şeklinde bir tartışma olduğunu da belirtelim.)
İktisat, sosyal bir araştırma sahası olarak bilimden çok, çoğu zaman geçerliliği tartışmalı bilgiler üretir. Diğer şartlar sabitken yapılan araştırmalar her durum için mutlak bir geçerlilik arz edememek durumundadır. Buna rağmen sosyal araştırma alanları içerisinde pozitif ilimlere en çok yakınlaştırılan iktisattır. Fakat pozitif ilimlerin paradigmasının genel çarpıklıklarıyla ilgilenmesi gereken insanı evirip çevirmekte, ona hizmet yerine onu araçlaştıran bir irrasyonalite yaklaşımı göstermektedir.
Bu şartlar altında iktisadın paradigmasına odaklanılmasının ön plana alınması gerektiğini tartışmak ihtiyacı vazgeçilmez bir hal almıştır. İktisadın paradigması tartışma alanının ilk günlerinden bu yana güçlü kaymalar yaşamış ve mümkün olduğunca değerlerinden arındırılmaya odaklanılmıştır.
İktisadın değerlerden arındırma sürecine tabi tutulmasında sinsi bir kar amacı bulunduğunu görmemekse saflık olur.
Bu gidişe rağmen sürecin etkilerini en güçlü hissettirdiği bir dönemden geçerken iktisadın paradigmasını değerler sistemi etrafında yeniden ihya etmek uğrunda ilmi faaliyetler gerçekleştiren öncüler karşımıza çıktı. Sabahattin Zaim, Sabri Orman, Arif Ersoy, Ahmet Tabakoğlu hocalarımız bu öncülerin liderleri olarak görülmelidir.
İslam iktisadı alanının hocaları olarak değerlendirilen bu isimlerin bir yönüyle “İktisat Ahlakı Profesörleri” olarak da değerlendirilebileceklerini söylemek yanlış olmaz. Bir yönüyle ilmi bir değerlendirme olarak görülebilecek bu tespit diğer yönüyle de paradigmasını kaybetmiş içtimaiyat karşısında bir duruşun değerlendirmesi olarak da görülmelidir.
Yozlaşan iktisadi paradigma karşısındaki tutumun ve ilmiyle amelin temsili olarak bu şahsiyetlerin eserlerinin tam anlamıyla incelenmesi evvela şarttır. Bunlar ötesindeki yönleriyle de tanımak imkanı arayanlara bir kısmı merhum olan hocalarımızla ilgili çalışmalarla da katkı sağlamak gerekir.
İktisadın ve onun bileşenlerinin ahlakın bir tartışma alanı olarak karşımıza çıktıktan sonra değerlerden soyutlanmış olmasının sancıları evvela Türkiye iklimi için böylece aşılabilecektir. Hocalarımızın tartışmalarını ve örnekliklerini tüm dünyaya hediye ettiklerini de unutmamak gerekir. Sundukları yaklaşımı yükseğe taşımak insanlığın ihtiyaç duyduğu çareyi geliştirmeyi aynı vatanın evlatları olarak sırtımıza borç olarak yüklemektedir. Hal böyleyken borçlu kalmayı seviyor olmamız bizi teşvik etmeye yeter.