Bugün bu yazımda mümkün olduğunca Kovid-19 salgınının sergilediği orta oyunundan söz etmeyeceğim..
Bugün bu yazımda mümkün olduğunca Kovid-19 salgınının sergilediği orta oyunundan söz etmeyeceğim.. Artık alıştık yaptıklarına. Yaşamımızı istediği gibi yönlendiriyor, kurguluyor.
O nedenledir ki, yaşadıklarımızdan, eve tıkılı olduğumuz bu aylarda bizi etkileyen kitle iletişim arçlarının üzerimizdeki etkilerinden söz edeceğim.
Aileniz, öğretmenleriniz, yöneticileriniz, liderler, ünlüler, yaşam standartlarınızı, yaşama bakışınızı belirlemede size ilk örnek olanlardır. Kim olursa olsun, sizin yanınızda olan bu kahramanlarınız sergiledikleri davranış örnekleri ile sizi yönlendirir, yaşam felsefenizin oluşmasında etkin rol oynarlar...
Bir başka deyişle; doğru ile yanlışı ayırt etmeyi öğrenirken bir yandan da, iyilikten ve doğruluktan ayrıldığınızda, doğru olanı yapmaktan kaçındığınızda, bir bedel hem de ağır bir bedel ödemeniz gerektiğini görebilirsiniz.
Günümüzde ise, kitle iletişim araçları bu görevi üstlenmiş, sizi yönlendirmede gizli kahramanlarınızdan daha etkilidir...Yediden yetmişe hemen hemen herkes, kitle iletişim araçlarından etkilenmekte, tüm aile bireylerimize, hızla ulaşan mesajlarıyla, görüntüleriyle sosyal yaşamımıza yön vermektedir. Kitle iletişim araçları, gerçek yaşamda örnek aldığımız kişiler gibi, iyi örneklerin yanı sıra kötü örnekleri de evimize taşıyabilmektedir.
Bu yazdıklarım normal yaşam standartlarımıza yansıyanların bir özetiydi. Yaklaşık bir buçuk yıldır ülkemizin başına çöreklenen Kovid-19 salgını ve korunmak için önce sağlık diyerek uygulanan pandemi önlemlerinin gereği kısıtlamaların gölgesinde farklı bir yaşam biçimine mahkum olmuş durumdayız.
Tüm bunları dikkate aldığımızda, “evlere tıkılı” olduğumuz bu aylarda, kitle iletişim araçlarının, özellikle de televizyonların sosyal yaşamımızdaki yerini göz ardı edemeyiz. Toplumumuzun yediden yetmişinin sosyal yaşamına böylesine hükmeden bir iletişim aracını yönetenlerin yayın politikalarını, özellikle pandemi döneminde, birkez daha gözden geçirmeleri gerekiyor.
Televizyonlarımız son aylarda yayın politikalarına gereken özeni göstermiyorlar. Çok savruk, eğitici özellikten uzak, insan haklarına yeterince saygı duymayan, pandemi kısıtlamaları nedeniyle evlerden çıkamayan veya belirli zamanlarda çıkabilenlerin zorunlu izlemek durumunda bırakıldıkları, toplumun manevi değerlerini incitici, amacından iyice saptırılan yayınlarını yeniden revize ederek gerçek görevlerini yapar duruma getirmeliler.
Medyamız, habercilik adına yayınlarına taşıdıkları yazı ve görüntülerinde, basın meslek ilkelerine tam uyuma özen göstermeli, yayın politikalarını buna göre düzenlemeliler.
Toplum olarak hepimiz, yaşam boyu bize dayatılan standartlarla yaşar, onlar tarafından yönlendirilir, o standartların egemen olduğu sosyal yaşam ortamını paylaşırız. Dürüstlük, güven ve sorumluluk, kişiler için olduğu kadar kurumların başarısı için de önemlidir. Toplumda yönetici, yönlendirici olanlar ise; bu kavramları yerleştirmek ve meslek etiğine uyum konusunda örnek olmak, örnek ortamları oluşturmak zorundadırlar.
Kitle iletişim araçları bunu uygulaması gerekenlerin en önde olanlarıdır. Her konuda güvenli ortamları oluşturmak zorundadır. Güven, saygı, sağlıklı iletişim ve üzerine düşen görevi, görev sorumluluğu bilinciyle doğru yapmalıdırlar.
Kitle iletişim araçlarının etkisini düşünürsek böylesi ortamların oluşmasını önlemek veya önleyici önlemleri almak en doğru yaklaşım olur.
Böylesi ortamda, kitle iletişim araçlarının en etkini olan televizyonların, hele de; evlerde zorunlu olarak izlemek durumunda olduğumuz bu pandemi döneminde daha da büyük sorumlulukları var.
İşte bu nedenledir ki, iletişim araçlarını kullanırken, toplum üzerindeki etkisini göz ardı etmeksizin kitle iletişim hukukuna uyum önemli, insan haklarına, toplumun manevi değerlerine saygının egemen olduğu, ilkeli, temiz ve güvenli yayıncılık uygulanmalıdır.
Günümüz televizyon yayınlarına ve bu yayınlarda ekrana yansıyanlara bakıldığında atı alanın çoktan Üstüdar’ı geçmiş durumda olduğunu görebiliyoruz. Artık iş kontrolden çıkabildiği kadar çıkmış durumdadır.
Yazmayacağım diyorum ama, yazı sonuna bir hatırlatmayı eklemek istedim. Bundan
böyle de, yazacağım tüm yazıların sonuna bunu hep yazacağım.
“Herkes tüm özgürlüklerini kullanabiliyorken, 65 yaş üstülerin “cezaları” ne zaman bitecek. Artık zorunlu ihtiyaca dönüşen “Toplu taşımaya binebilme yasağı”nı ne zaman kaldıracaksınız!”