3-1 galipken 3-3, 2-0 galipken 2-2 bitince alarm zilleri çalmaya başlamıştı ama biz yaklaşan felaketi pek fark edememişiz ki Hollanda'ya 6-1 yenilince "dank" etti ve Şenol Hoca ile –anlaşarak- ayrıldık.
3-1 galipken 3-3, 2-0 galipken 2-2 bitince alarm zilleri çalmaya başlamıştı ama biz yaklaşan felaketi pek fark edememişiz ki Hollanda’ya 6-1 yenilince “dank” etti ve Şenol Hoca ile –anlaşarak- ayrıldık.
Önce apar topar bir Okan Buruk fırtınası estirildi bir takım mahfillerin sosyal medya destekli pazarlamasıyla ama o atak da savuşturuldu neyse ki. Ardından Fenerbahçeliler Aykut Kocaman’ın, Beşiktaşlılar Rıza Çalımbay’ın adını tedavüle soktular ama şu ana kadar bu cenah da pek bir ilerleme sağlayamadı o kalenin ele geçirilmesi hususunda!
A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörlüğü için şu anda iki farklı görüş/düşünce yarışıyor. Daha ziyade statükonun korunmasından yana olan ve kendi rahatı, huzuru bozulmasın isteyen klasik görüş Okan Buruk veya benzeri iç dinamiklerle uyum sağlayabilecek ve kurulu düzenin devamı ile rantiyeyi rahatsız etmeyecek bir profili Milli Takım’ın başına getirerek “göç yolda düzülür” deyip önce Norveç maçını ve ardından Letonya, Cebelitarık ve Karadağ maçlarını atlatıp en iyi ihtimalde grup ikincisi olarak “Qatar 2022” şansımızı kovalamayı hedefe koyuyor.
İkinci görüşte ise; Ülkemize gerekenin hoca değişikliği değil köklü bir sistem değişikliği olduğu seslendirilmekte.
Öncelikle U 17’den itibaren milli futbol takımlarımızın hepsinin aynı taktik formasyona göre yetiştirilmesi, U14’den itibaren de eğitmen ve alt yapı hocalarının aynı zihniyet ve standartta futbolcu yetiştirmesinden başlayarak futbolcuların oynadıkları futbol takımlarındaki gelişiminin ölçülebilir ve sürdürülebilir bir hüviyet kazanması hedeflenmeli diyor bu fikriyata sahip olanlar.
Buna göre; önce alt yapı eğitmen açığının yabancı dil bilen, muhatap olacağı Z Kuşağı ile iletişim kurabilecek, dinamik ve gelişime açık bir yetiştirici ordusu ile desteklenmesi bu işin alfabesinin A harfi mesabesinde sistem değişikliği konusunda.
Daha sonra yurt dışında futbol altyapı eğitimi almış ve potansiyel arz eden gençlerin Türk Milli Takımı formasını tercih etmeleri için en az Alman Milli Takımı yetkilileri kadar ciddiye alarak, gerekirse futbolcunun/ailesinin –ayağına giderek- ikna edilmeleri için futbolu bırakmış ağır abilerden de destek alıp aday futbolcu havuzunu maksimuma ulaştırmayız deniyor.
Yabancı futbolcu kontenjanı ile bağlantılı olarak kulüplerin kadrolarına alarak ilk 11’de sahaya sürecekleri alt yapı tandanslı futbolcuların sayısı ve nitelikleri konusu da bu sistemin mütemmim cüzlerinden.
Sistemi oluşturan bu bileşenler ve daha onlarcası iyi bir planlama ve dünya çapında mevcut know-how’unyerlileştirilmesi ile gerçekleştirilmesi mümkün.
Bunun için gereken mali bütçe TFF’de bolca mevcut. (Hatta yetiştirilecek en az 1000 (bin) alt yapı uzmanının, mümkünse Almanya, Hollanda veya İngiltere’de 6 aydan az olmamak kaydıyla eğitim almasına ödenecek tutar; Fatih Terim, Mircea Lucescu ve Şenol Güneş’e ödenen 10 Milyon €uro’dan fazla tazminatın yanında devede kulak kalır.
Elbette bunları mevcut TFF ile yapmak muhal. Ne kulüplerle ilişkiler, ne naklen yayın havuzu konusunda yayıncı kuruluşla yaşanan sıkıntılar, ne de seçilen profesyoneller ve kurulların oluşum şekli bizi “sistem” konusunda ümitsizliğe sevk ediyor. Onun için daha fazla devam etmeyelim bu kadar beklenti yeter.
Deveye sormuşlar “-boynun neden eğri?” diye. Devenin cevabını hepimiz biliyoruz zaten: “ nerem doğru ki?” demiş gariban.
Haydi kalın sağlıcakla ve zâtınıza hoşça bakınız.