Cemal Kaşıkçı, Suudi Arabistan elçiliğine girdiği andan itibaren ortada yok. Bunun dışındaki her şey en azından resmi olarak doğrulanmış değil.
Üçüncü kaynaklar üzerinden verilen mesajlar 28 Şubat günlerinin “isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey askeri yetkili” gizli öznesini çağrıştırıyor. Bolca sabır, çokça diplomasi gerekiyor.
Unutuyoruz. Türkiye ve Rusya savaşın eşiğinden döndü. Unutuyoruz. Esad’la kol kola olan devletler, PKK’ya arka çıkan devletler Suriye politikamızı öve öve bitiremiyordu. Şimdi Suriye’de kendi ajandalarını uygulamanın peşindeler. Unutuyoruz. Hem de çabuk. Gelişmelerin başka türlü de değerlendirilebileceğini unutuyoruz. Avaz avaz bağıran retoriklerin bize çıkmaz sokağa sürükleyebileceğini unutuyoruz. Araplar sizi arkanızdan vurdu diyenlerle, Türkler sizi yüzyıllarca sömürdü diyenlerin aynı kişiler olduğunu da unutuyoruz.
Öfkeyle kalktığımız her anın bedelini ağır şekilde ödediğimizi de unutuyoruz.
Hangi psikolojik operasyona tabi tutulduysak bir benzerinin kızdığımız ülkeler üzerinde de tatbik edilmiş olabileceği gerçeğini de unutuyoruz.
Her ülkenin, milletin, ırkın içinde iyilerin de kötülerin de olabileceğini unutuyoruz.
Siyah ve beyazdan başka renkler olduğunu da unutuyoruz.
Gözlerimizi öfke bürüdüğünde sükunete davet eden her kişiyi hain diye yaftalamanın yanlış olacağını da unutuyoruz.
Coğrafyanın kaderimiz olduğunu, müttefiklerimizi değişebileceğini ama komşularımızın değişmeyeceğini unutuyoruz.
Bir milleti toptan mahkum etmenin alenen ırkçılık olduğunu unutuyoruz.
Yüksek perdeden konuşan Avrupalı, Amerikalı gibi olamayacağımız, olmamamız gerektiğini unutuyoruz.
Unuttuğumuz için hafızamızı daha az kullanıyoruz. Öğrendiklerimiz bize fayda sağlamıyor.
Türkiye büyük imtihanlara tabi tutulmuş memleket. Hafızamızı hatırlatmaya talip olanlar da ekseri hayrımızı istemeyenler. Menfaatlerini hakikat, yollarını istikamet olarak gösterenler hayır getirmiyor. Bir taraftan diğer tarafa savrulurken öfkemiz aklımızı bastırıyor.
Şimdi hatırlama zamanı. Çıkmaz sokaklardan başka yollar olduğunu, ellerimizin yumruk sıkmaya değil tokalaşmaya da yarayabileceğini hatırlama zamanı. Hakikate tek yoldan gidilemeyebileceğini, adaletin tek biçimde tezahür etmeyebileceğini düşünme vakti.
Bir grubun kabahatleri için bir milleti mahkum etmenin doğru olmayabileceğini düşünme vakti.
Coğrafyamız, etrafımız kurtlar sofrası. Hakikate talip olurken hükümlerimizin de adil ve makul olmasını düşünme zamanındayız.
Basiret, bilgelik, feraset bu topraklara yabancı kavramlar değil. Hatalı olanın ancak telafi imkanı verildiğinde farklı davranabileceğini hatırlamak mecburiyetindeyiz.
Ayrı sınırlarla pasaportlarla bölündüğümüz toprakların, milletlerin, devletlerin de düşünmesine vesile olmak mecburiyetindeyiz.
Cemal Kaşıkçı, yüzyıllar öncesinden Medine’ye yerleşmiş bir Kayserili ailenin fertlerinden diyoruz. Arada Türkler ve Araplar arasında hoş olmayan çokça hadise yaşandı. Suudi Arabistan’ın kraliyet ailesi buna rağmen Adnan Kaşıkçı’nın babasına özel hekimi yapacak kadar güvendi. Unutmayalım. Suudi kraliyet ailesinden Türki unvanını taşıyan kişilerin de var olduğunu unutmayalım.
Doğru sonuca ulaşmak için yanlış yollara sapmaya, sinir krizleri geçirmeye gerek yok. Hakikatin ve adaletin peşinde olduğumuz sürece sükunetimizi korumamamız için hiçbir sebep yok.
Sabırsızlığın bedelinin büyük olduğunu unutmayalım. O kadarı da yeter.