Adamın biri, durup dururken, hiç yeri ve zamanı değilken, bir törende, Atatürk ve şehitler, diye ne anlattığı belli olmayan cümleler kurdu.

Adamın biri, durup dururken, hiç yeri ve zamanı değilken, bir törende, Atatürk ve şehitler, diye ne anlattığı belli olmayan cümleler kurdu.

Tamam, hadi her zamanki gibi gereksiz ve palavra konuşmanı yaptın.

Şarkıcı Ferhat'a, niye bulaşıyorsun.

Yok ayağa kalkamamış, Atatürk ve şehitleri alkışlamamış, diye açıklama yaptın.

Ferhat'tan tokat gibi cevap geldi.

Yalancı.

Neyse ki gecenin görüntüleri ortaya çıktı, Ferhat ayakta ve sıcacık gülümseyerek alkışlıyor.

Kazara o görüntüler olmasa, adamı linç ettirecek.

Ve sosyal medya gibi kontrolsüz canavarın kucağına düşürecek.

Bir insana bundan daha büyük kötülük yapılabilir mi?

Hileden, birilerine tuzak kurmaktan, zarar vermekten, çekinmeyenler, gün geliyor, kazdığı kuyuya kendileri düşüyor.

Adamı Survivor sırasında tatlı şeker eleştirmiştim.

İşim bu idi ve programımın bir bölümü bu idi.

Ne güzel bacakları var, benden daha güzel demiştim.

Aradan zaman geçti.

Beni daha önceden tanıyan, takdirlerini sunan bu adam, benim program yaptığım kanalda işe başladı.

Her gün ve her sabah kulisimin önünden geçerken, şarkı söyleyerek bana laf attı.

Beni tedirgin ve huzursuz etmişti.

Boş ver, neyse, diyerek sabır göstermiştim.

İnsan bazen, bilmediği için değil, çok şey bildiği için susar ya, ben de öyle susmuştum işte.

Reytingi hiç yoktu.

Yönetmen Nejla'ya, neler demiş, neler yapmıştı.

Odamdan çıkın beni yalnız bırakın, diye avaz avaz bağırmıştı.

Asistan, Gamze'ye, küçücük, dünya iyisi, işe yeni başlamış kıza, şemsiyeyi unuttu diye demedik şey bırakmamıştı.

Sanki peruğun ıslansa ne olurdu ki.

Bütün ekip tir tir titriyordu, hepsine çektiriyordu, ağlatıyordu.

Ya kantindeki, dünya tatlısı Ceyda

Salatasını yıkadı doğradı diye demedik laf bırakmayıp, benim salatama sadece ablamın eli değer diye çemkirmişti.

Bunları niye yazıyorum.

Yardım kuruluşları falan.

Anne sevgisi falan.

Allah korkusu falan.

Diye diye yıllardır bizi oyalayan bu adam.

Kandırmaca adam.

Honki ponki toninon hesabı.

Bak, gazeteci Cengiz, ne güzel, ne doğru yazdı.. Yazdıklarından utansın demişsin.. Bence sen yaptıklarından utan.

Vicdan diye bir şey var, orada herkes ne olduğunu bilir derler ya, sen bilmiyorsun.

Herkes kendi işine baksın, herkes kendi içine baksın diyenler, ne kadar haklı.

İçin çok fena değil mi?

Bak sana son olarak ne diyeceğim.

Hayatta bir tek günah vardır, hırsızlık.

Bak mal, mülk, paradan bahsetmiyorum.

Tüm diğer günahlar hırsızlığın türevleridir.

Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın.

Hile yaptığında, birinin doğruluğunu, hakkını elinden çalmış olursun.

Bir insanın, her gün, her sabah odasının önünden geçerken, laf sokarak, bağırarak geçersen, onun sabah hevesini, sabah moralini, sabah dualarını çalmış olursun.

Hayatta çalmaktan daha kötü bir şey yoktur.

Anlıyor musun?

Funda'ya takılanlar...

... Hababam Sınıfı’nın, Hayta İsmail'i 63 yaşında, kendinden 40 yaş küçük 23 yaşında bir kadın ile evlenmiş.

Kızın kocası, macuncu.. Bir küçük kızları var. Kızın annesi, kızını dövmüş kız anasını darp etmiş, Hayta İsmail evlendiği 23 yaşındaki kadını her gün dövüyormuş.

Hepsi televizyonlara bağlanıyor, utanmaz utanmaz anlatıyor.

Hayta ve 23 yaşındaki kadın TV programlarına gidiyor ve anlatıyorlar.

Adam kızından küçük kadını koynuna almış, kadın ise arsız arsız sırıtıyor.

Ne utanmaz aileler ve utanmaz hikayeleri var.

Hayta, bunca ömrünü haybeye yaşamış.

Yazık.

... Gazeteciler, Cem Yılmaz ve arkadaşlarının, film yemeği kutlaması için gittikleri mekan önünde bekliyorlar.

Hava buz, omuzlarında kilolarca kamera, üşüye, titreye, iki cümle alalım diye bekliyorlar.

Herkes çıkıyor, sıra Ozan Güven'e geliyor.. Ağzını burnunu büke büke, zorla cevap veriyor..

Magazini, basını hiç sevmiyor.

Canı sıkılıyor, kimseyi görmek istemiyor havalarda.

Yarın, gala olunca, simit gibi dizileceksin, gülümseyeceksin.

O zaman.

Yapma tatlım.