Röportaj 13.04.2021 07:00 Güncelleme: 13.04.2021 11:44

Yeni normalde doğru psikoloj

Pandemi döneminde herşey gibi, medya tüketim alışkanlıklarımız da değişti. Farklı kanallardan bilgi edinir, kendimizi değişik alanlara yönlendirir olduk.
Yeni normalde doğru psikoloj

Beyza Sinem ÇAĞLAR

Pandemi döneminde herşey gibi, medya tüketim alışkanlıklarımız da değişti. Farklı kanallardan bilgi edinir, kendimizi değişik alanlara yönlendirir olduk. Youtube ve Netflix altın çağını yaşıyor! En çok tıklanan youtube kanallarından biri de Psikolog Hasan Arslan’a ait. Günlük hayatınızda uygulayabileceğiniz rutinlerden, kendinizi tanıma yolculuğunuza kadar birçok bilgiyi sıkılmadan kısa videoları ile öğrenebiliyorsunuz. Bir video, bir tane daha derken, bir bakmışsınız daha huzurlu bir insan olmuşsunuz. Biz de kendisini bulmuşken aklımıza gelen bütün soruları sorduk!

Beyza Sinem Çağlar: Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Psikolog Hasan Arslan: Mersin doğumluyum. Liseden sonra bir yıl Amerika’da kaldım. Oradan Kanada’ya taşındım ve üniversite eğitimimi orada tamamladım. Bilgisayarlara olan ilgimden dolayı önce bilgisayar programcılığı bölümüne başladım. Bir buçuk yıl kadar o bölümde okuduktan sonra bir yaz okulunda seçmeli olarak aldığım psikoloji dersi beni derinden etkiledi. Kendimle ilgili o güne kadar düşünmediğim, varlığından bile haberdar olmadığım yönlerimi sorgulamaya başladım. Sanırım yıllarca acısını çektiğim kronik eklem romatizması ve bende yarattığı hasarı anlamak için de bir yol oldu. Yazın sonunda Psikoloji bölümüne geçiş yaptım ve ana dalda psikoloji, yan dal olarak da felsefe üzerine lisans eğitimi aldım.

Üniversiteden sonra özel kurumlarda danışman olarak çalıştım. Askerliğimi GATA’da Harp Psikiyatrisi alanında yapmak bana büyük avantaj sağladı. Hem travma sonrası stres bozukluğuyla sıkça çalışma fırsatım oldu, hem de bazı psikolojik testlerin Türkçeleştirilmesine katkıda bulundum. Askerden sonra 1980’lerde Duke ve Stanford gibi Üniversitelerde hipnoterapiyle ilgili araştırmaları sıkça okumaya başladım. İki yıl boyunca da İngiltere’de Hipnoterapi üzerine kapsamlı bir eğitim aldım. Ayrıca bir Psikiyatrist olan Dr. Stan Grof’un geliştirdiği Holotropik nefes atölyelerine katılmak için sıkça yurt dışına seyahat ettim. Farklı zihin hallerinin çeşitli rahatsızlıklar üzerindeki etkisini gözlemleme şansım oldu. Üniversiteden sonra öğrendiklerim bugün bile hayatımda olumlu bir fark yaratıyor.

BSÇ: Toplumumuzda hala psikolojik destek ya da psikoterapi almaya negatif bakılıyor. Bunun sebepleri ve nasıl düzeltileceği hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

H.A.: Devlet hastanelerinin yoğunluğu, düşük gelir seviyesi, özel veya devlet sigortalarının bu tür hizmetleri karşılamaması herhangi bir terapi alma imkanını kısıtlıyor. Diğer yanda ben insanların terapiyle ilgili düşüncelerinin olumlu yönde değişmeye başladığını görüyorum. Özellikle büyük şehirlerde orta yaş grubundaki insanlar duygusal çatışmalarını dindirmek ve hayatlarını kolaylaştırmak için destek alıyorlar.

Yurt dışında, örneğin İngiltere’de, devlet özel terapileri altı seansa kadar karşılıyor. Bazı ülkelerde de terapistler özel sağlık sigortasıyla anlaşmalı oldukları için yardım almak daha kolay. Özel sektörde bizde de bu yönde adımlar atılıyor ama herkese ulaşması için daha fazlası gerekli gibi görünüyor.

B.S.Ç: Çağımıza uygun olarak online terapi de veriyorsunuz: bu nasıl ilerliyor, biraz detay verebilir misiniz?

H.A.: Online terapi çeşitli yazılımlar üzerinden terapistle danışanın buluşarak danışanın ihtiyacına göre çalışma yapılmasını kapsıyor. Kullanılan birçok teknik de online olarak uyarlanabiliyor. Özellikle hastalık veya birinin bakımını üstlenmek gibi nedenlerden dolayı evinden çıkamayan, uzak şehirlerde oturan, geç iş çıkış saatlerinden dolayı terapiste gidemeyenler için etkili bir alternatif oldu. Her terapi gibi online danışmanlığın gidişatı ve sıklığı terapistin kullandığı yaklaşımlara göre değişiyor. Ben seansları ortalama 1-1,5 saat uzunluğunda tutuyorum. Çünkü insanların bu zaman aralığında duygularını daha rahat ifade ettiği, seans bitecek endişesi olmadan hareket edebildiğini gözlemledim.

BSÇ: Bir de çok tıklanan bir Youtube kanalınız var. Bu fikir nasıl aklınıza geldi / hangi amaçla bu kanalı açtınız / Neler paylaşıyorsunuz?

HA: Youtube benim için geniş bir eğitim platformu gibi. Belirli bir kitleye yönelik bir zaman kısıtlaması olmadan bilgi verebiliyor, insanların kendi hayatları üzerinde çalışmalarına yardımcı olabiliyorum. Bir YouTube kanalı açma fikri ilk defa arkadaşlarımla çıktığım bir akşam yemeğinde yaşadıklarım sırasında aklıma geldi. Edebiyat ve güncel olaylar konuşurken ben de yetmişli yıllarda placebo etkisiyle ilgili bir araştırmadan bahsettim. Önce bir sessizlik oluştu, sonra da sohbet kaldığı yerden devam etti. O zaman bu tür fikirleri gerçekten onlarla ilgilenen, merak eden insanlarla paylaşmam gerektiğini hissettim. Eve gidince hangi konularda ne anlatmak istediğimle ilgili düşündüm. Psikoloji, sağlık ve eğitim gibi alanlarda onlarca başlık yazıp içerik hazırlamaya başladım. Bir yönetmen arkadaşımın yardımıyla da ilk videoları çektik. Paylaşımlarım doğru insanlara ulaştıkça yorumlar ve geri bildirimlerle içerikler şekillendi ve kanalın kendi sesi ortaya çıktı. Ben de bir şeyler paylaşırken büyük bir memnuniyet duyuyorum.

BSÇ: Kitabınız Bedenle Konuşan Zihin’den bahsedelim biraz da…

HA: Kitabı kendi bedeninin sesini unutan insanların yeni bir farkındalık geliştirerek zihin beden sistemini olumlu yönde etkilemesi için yazdım. Böyle bir şey neden gerekli? Son araştırmalara göre hastalıkların yüzde yetmişi stres kaynaklı ve diğer hastalıklarda yüksek stresle daha vahim hale geliyor. Tüm teknoloji ve tıbbi olanaklarımıza rağmen stresle başımız dertte gibi görünüyor. Aslında kitabın çıkış noktası benim kendi bedenimi keşfetmeye yönelmemle başladı. Dokuz yaşında başlayan romatoit artrit rahatsızlığımın yarattığı ızdırap ve sonunda kalıcı bir çözüm olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek beni araştırmaya sevketti. Kitaplardan ve yurt dışındaki eğitimlerden öğrendiklerimle ağrılarımı azaltmayı, hastalığı alevlendiren duyguları dindirmeyi ve zihnimi sağlıkla yeniden eğitmeyi öğrendim. Dünyada insanın sahip olabileceği en büyük gücün de kendi zihniyle dengede olması olduğunu düşünüyorum. Kitabı hazırlarken yüzlerce bilimsel makale ve kitaptan faydalandım ama genel okuyucuya sunmak için sadece bir kısmına kitapta yer verdim. Aynı zamanda insanların okuduklarını bir deneyime dönüştürebilmesi için stresi azaltmak, daha rahat gevşemek, huzurlu uyumak gibi iyi hissetmeye yardımcı bazı ses kayıtları hazırladım. Bedenle Konuşan Zihin kitabı, 2020 Mart ayında çıktı. Tam da imza günleri ve Türkiye çapında bir seminer dizisi hazırlığını yaparken pandeminin yarattığı kaos ve sokağa çıkma yasakları maalesef tanıtımı sekteye uğrattı. Yine de bir şekilde doğru insanlara ulaştığını düşünüyorum.

BSÇ: Nefesın psikoloijik etkisi hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Nefesi sağlık için nasıl kullanabiliriz?

HA: Nefes hayatla olan ilişkinizi sergileyen bir göstergedir. Doğal ve rahat bir akış bize huzurlu ve dingin birisi olduğunuzu anlatabilir. Diğer yanda kaygı bozukluğu yaşayan insanların göğüsten kısık kısık nefes aldığını, depresyonda olan insanların sıkça iç çekerek rahatlamaya çalıştığını biliyoruz. Nefesin düzensizliği fizyolojik bir ritmsizlik yaratırken zihinsel ve duygusal ahengin de bozulmaya başladığını görürüz. Elbette bu karşılıklı bir alış veriştir. Bir yanda nefes alış veriş bozulduğunda fizyoloji ve psikoloji etkilenir. Diğer yanda zihinsel ve bedensel sorunlar da nefesin akışını etkileyecektir. Ne kadar çok insanın nefesini tutarak yaşadığını bilseniz şaşırırsınız. Nefes aynı zamanda fizyolojiyi hızlıca etkileyen bir faktördür. Her nefesi alırken kalp atışları hafifçe hızlanır, verirken de yavaşlar. Bu yüzden hızlı nefesler performans sporlarında, özellikle kısa süreliğine bedeni uyarmak istediğinizde kullanılır. Diyafram kasını kullanarak karna dolan derin ve uzun nefesler vücudu yeniden dengeye kavuşturmanıza, stresi azaltıp dinginliğe kavuşmanıza yardımcı olur. Sadece her gün bir yere uzanıp ellerinizi karnınıza yerleştirerek ortalama on beş dakika derin ve yavaş nefesler alıp vererek zihin ve beden sisteminize büyük bir iyilik yapmış olursunuz. Deneyin.

BSÇ: Pandemide Türk Halkının psikolojisi nasıl etkilendi? Daha iyi hissetmek için neler yapmalıyız?

HA: Sadece Türk Halkının değil, bütün dünya bilinmez bir düşmanla karşı karşıya gelmenin şokunu yaşıyor. Bu sarsıntının şiddeti gelir gruplarına göre de değişiyor. İşinden çıkarılan veya çıkarılma korkusu yaşayan birçok insan için maalesef yüksek kaygı ve devamlı umutsuzluk olduğunu görüyoruz. Evinde olan ve maddi imkanları biraz daha iyi olan insanlar için durum duygusal bir dalgalanma, sosyalleşmenin yarattığı eksiklikle öfke patlamaları, duygusal rahatlık için yemeye yönelmek gibi farklı şekillerde açığa çıkıyor. Aynı gemide olduğumuzu düşünmüyorum çünkü kimisinin geçmişi batarken kimisi de maddi olarak hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bu tür zamanların devlet ve halkın iş birliği içinde, sosyal kurumlarla birlikte hareket etmesi, anonim yardım imkanlarıyla bir elin diğerine uzanması için fırsat sunan zamanlar olduğunu düşünüyorum.

Bu dönem insanın kendisiyle ilişkisini gözden geçirip yeniden düzenlemesi için evde geçirilen zorunlu bir zaman sunuyor. Tükenişe yakalanmadan günde birkaç defa gevşeme egzersizleri yapmak biraz olsun stresi yönetmeye yardımcı olacaktır. Bilimsel araştırmalar ölçüsü iyi ayarlanan kısa süreli soğuk duşların bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve stres tepkisini yönetmemize yardımcı olduğunu gösteriyor. Ayrıca özellikle travma hastalarında çok iyi sonuçlar veren hissedilen bir duyguyu resmetmek veya elle farklı ritmler tutmak beyni yeniden yapılandırmak için pratik araçlardır.

BSÇ:  İnsanlar en iyi halini nasıl yaşayabilir?

HA: En iyi haliniz psikolojide gerçek benliğiniz olarak bilinir. O, ailemiz, yetiştiğimiz çevre ve toplumun bize yüklemiş olduğu bazı sınırlayıcı inançlardan özgürleşerek otantik benliğinizi ortaya koyabildiğiniz haldir. Her ne kadar yetişkinliğe ulaştığımızda entelektüel birikimlerimizle birçok şeyi kafamızda bitirdiğimizi düşünsek de çocukluğumuzda kabul edilen sınırlayıcı düşünceler, yargılar ve baskın duygular bizi doğal, otantik kişiliğimizi sergilemekten alıkoyabilir. O zaman gerçek benliğe ulaşmanın yolu önce bir öz keşif sürecine başlamak, hayatınızı boyayan duyguları gözden geçirmek, kendinizi ifade etmenizi engelleyen veya kısıtlayan inançlarla çalışmayı gerektirir. Yüksek depresyon oranı ve giderek artan kaygı bozukluklarını göz önünde bulundurursak düşündüğümüz kadar kendimizi tanımadığımız açıktır. Ben bu öz keşif sürecinin önce merakla başladığını düşünüyorum. İnsanlar dibe vurduğunda, bir kriz veya hayal kırıklığı yaşadığında alışılagelmiş kalıplardan çıkıp bir arayışa geçiyorlar. Psikoloji, felsefe, ezoterik öğretiler, yoga, meditasyon, terapi… insanın hayatını yeniden anlamlandırmasına yardımcı olacak ne varsa tutunacak bir yer arıyorlar. İşin özü herkes kendi içinde huzurlu ve memnun hissetmek istiyor. Bazıları bunu çeşitli bağımlılıklar geliştirerek yapay yollarla deniyor ve maalesef o yol kısa vadeli bir zevkten ibaret. Ben insanın kendi üzerinde çalışarak geçmişin ve bugünde onu sınırlayan inanç ve tutumların gölgesinden kurtulmanın verimli bir hayat için başlangıç olduğunu düşünüyorum. Sonraki adımda tam potansiyelini açığa vurabileceği, hayatından daha derin bir doyum yaşayabileceği iç mutluluğu ve tutumları oluşturabilir.