Röportaj 09.04.2021 08:38 Güncelleme: 09.04.2021 08:45

"PLASTİK DEĞİL GERÇEK İLİŞKİLER SÜRDÜRMEK LAZIM"

"Sosyal insan; çevresiyle plastik değil "gerçek" ilişkiler sürdüren, doğru, kaliteli,yeterince etkileşim içinde olan bireydir."
"PLASTİK DEĞİL GERÇEK İLİŞKİLER SÜRDÜRMEK LAZIM"

Röportaj: Berk Ercan Mühürdaroğlu
Fotoğraf: Şafak Güven

Yıldız Sarayı Vakfı Başkanı 2013-2021, UNESCO TMK Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İhtisas Komitesi Başkanı ve AK Parti 22. 24. Dönem Milletvekili akademisyen Prof. Dr. Zeynep Karahan Uslu ile Fuat Paşa Yalısı’nda YeniBirlik okurları için gerçekleştirdiğimiz röportajla baş başa bırakıyorum..

Nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiniz?

Çocukluk dönemim bir yanı ile çok canlı, bir yanı ile de çocukluk yapma . Ebeveynlerimin yoğun çalışma ve aktivite atmosferlerinde, beni kendi ortamlarının doğal parçası haline getirmeleriyle geçti o süreçler. Kültür sanat, siyaset medya çevrelerinin, bilim camiasının her biri çok etkileyici şahsiyetleri arasında,
entelektüel düzeyi yüksek ve yaşımla uyumsuz bir zeminde biçimlendim.

Ailenizle olan ilişkileriniz nasıldı?

Babam bilimsel dehasıyla olduğu kadar, yaşam macerasıyla, kişiliğiyle de alışıldık kalıplara uymazdı. Dolayısıyla onunla bir yandan dış dünyaya karşı arkamda bir dağ var hissini yaşatan, inanılmaz entelektüel donanımından beslenebildiğim ama bir o kadar zorlayıcı taraflara sahip bir ilişkimiz vardı. Annemse iyiliğin vücut bulmuş halidenebilecek nitelikte, soğukkanlı, Balkan göçmenlerinin kendilerine has özelliklerinesahip, olayları daima pozitif yönleriyle değerlendirerek  hayata tutunmayı bilen biriydi,beni de bir Cumhuriyet öğretmeninin kızı olarak yetiştirdi.

Eğitim yaşamınızdan bahsedebilir misiniz?

Anaokulundan itibaren tüm eğitimim devlet okullarında geçti. Steril. Birbirinin benzeri sosyolojik maceralara sahip arkadaş ortamları yerine, çeşitliliği zengin ortamlarda biçimlendim. İstanbul Üniversitesi ise hayatım boyunca kendimi en fazla ait hissettiğim, Toktamış Ateş, Niyazi Öktem, Esat Çam gibi çok değerli hocalarımın ufkundan faydalandığım, ülkenin fikri, sınıfsal, ideolojik renkliliğini doyasıya yaşayabildiğim,hayatı anlamlandırma zeminim olmuştur.

Sosyal insan sizce nedir?

Sosyal insan; çevresiyle plastik değil “gerçek” ilişkiler sürdüren, doğru, kaliteli, yeterince etkileşim içinde olan bireydir.

Akademik yaşamınızdan bahsedebilir misiniz?

Bu kısım; politika yapmanın cilvesiyle geçişlerle, yani hep yeni başlangıçlar ve yeni vedalarla biçimlendi. İstanbul Üniversitesi yıllarım, sonra parlamento  üyeliği, sonra TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, İstanbul Aydın Üniversitesi, derken yine Meclis, derken yine halen görev yaptığım Çankaya Üniversitesi’nin parçası oldum. 28 Şubat’ın bütün ağırlığını yaşayıp faturasını ödediğim zamanlardan, ev Ankara’da olunca Fakülteye uçakla gidip geldiğim yıllara dek içeriği de hayli renkliydi diyebilirim. Ama hocalık hayatımın en doğru ve asli seçimi.

Sosyal sorumluluğun sizin hayatınızdaki anlamını anlatabilir misiniz?

Sosyal sorumluluk faaliyetlerinin içinde olmak, toplum olarak olmamız gereken yere duruşa dair beklentilerimle, itirazlarımın bileşkesinden doğan bir sonuç. Üstelik iflah olmaz bir iyimser ve müzmin idealistim. Hal böyle olunca emek, zaman gibi sınırlı kaynaklarımı, şartları iyileştirmek, önem verdiğim konulara dair farkındalığı arttırmak, toplumsal katma değer üretmek adına seferber etmek, kader gibi. Maslow’un kavramlaştırmasını ödünç alırsam da, bana kendimi gerçekleştirme imkanı sağlıyorlar.

Siyasete çok genç yaşta katılmış bir Cumhuriyet kadını olarak siyasi yaşamınızdaki dönemi anlatabilir misiniz?

Siyasi aktör olarak konumlanmam 2000’li yıllarda ülkenin içine düştüğü çürüme, adetaiçe doğru çökme halinden duyduğum rahatsızlık ve AK Parti’nin çözüm alternatifi olabileceğine inancım neticesinde, kuruluşundan itibaren verdiğim katkılarla başladı. Ancak o dönemde aktif siyaset düşünmüyordum, parti programının yazımına da dışardan katkı vermiştim. Fakat dönemin şartlarında pek çok kişinin aday olmaktan geri durduğu, gergin bir konjonktür vardı ve o ortamda milletvekilliği teklif edilince, kabul etmeyi tarihi bir sorumluluk görüp, neye mal olursa olsun hissiyatıyla ilk dönemeci aldım. Seçildikten sonra Parti yönetimine dahil olup, akademik çalışma alanımın izdüşümü olan Halkla İlişkiler Başkan Yardımcılığını 9 yıl sürdürdüm, akabinde Ar-Ge Başkan Yardımcılığına getirildim, defaatle Merkez Karar Yönetim Kurulu üyeliğine seçildim, Genel Başkan Baş Danışmanlığını hem Sayın Ahmet Davutoğlu hem de Sayın Binali Yıldırım nezdinde yürüttüm, TBMM’de görev yaptığım dönemler boyunca AB sürecine odaklanan, etkin bir dış komisyonun Başkanlığını yapmam gibi birçok farklı pozisyonda temsil görevleri üstlendim. Seçim kampanyaları esnasında oluşturulan strateji gruplarında hem parti yöneticisi hem de siyasal iletişim uzmanı olarak yer aldım. Ve elbette hangi parti olursa olsun çok yanlış bir uygulama olan parti kapatma süreci, Gezi Parkı ve sonrası yaşananlar, 15 Temmuz darbe girişimi gibi son derece travmatik süreçleri siyasi aktör olarak deneyimledim.

Üreten kadın olmak size neler çağrıştırıyor?

Cinsiyet ölçütüyle sınırlamaksızın, üretmek, bana yeniye, farklıya dair öğrenme ve paylaşma isteğini, bulunulan yer her neresi ise oraya yetenek pergelini en   geniş ölçüde açarak katkı sağlama motivasyonunu, faydalı olduğumu hissetmenin getirdiği duygusaldoyumu, ileri doğru hep bir adım daha atmayı çağrıştırır.

Başarılarınızı ödüllerle taçlandıran, fark yaratan kadın olmak size neler çağrıştırıyor? Aldığınız ödüllerden bahsedebilir misiniz?

Açıkçası yaptığım çalışmaları, bir taltife mazhar olma düşüncesiyle yürütmedim. Dolayısıyla her biri hayatın sürpriz armağanı gibidir. Tek istisnası ilkokulda iken başvuru yaparak aldığım ilk ödülüm ve Milliyet Çocuk dergisinin yarışmasını kazanıp, kitap seti hediyesi elime ulaştığında, mutluluktan nerdeyse başım göğe ermişti. Ama çocuk hissiyatı hariç ödüller, bir yandan yaptığım çalışmalara yenilerini eklemek için teşvikederken, diğer yandan çıtayı düşürmeme sorumluluğunu, yaptığım işlerin hakkını vermeliyim hissini güçlendirmiştir. Bu bağlamda gençlik ödülleri, Yılın Milletvekili ödülleri, Türkiye ve İtalya arasındaki ikili ilişkilerin gelişmesine verdiğim katkı çerçevesinde sunulan İtalya Devlet Nişanı gibi farklı alanlarda ödüllerim mevcut.

Yıldız Sarayı Vakfı Başkanı olarak gerçekleştirdiğiniz projelerden bahsedebilir misiniz?

Başkanlığı sekiz sene sürdürdüğüm Vakıfta, yönetim görevini devralırken ortaya koyduğum iki hedef vardı, ilki İstanbul merkezli çalışmaları ihmal etmeksizin hem Anadolu’ya hem de yurt dışına doğru genişlemek, ikincisi ise somut ve somut olmayan kültürel mirasımızı, sanatsal birikimimizi, tarih bilincini geniş bir yelpazede çalışmalar yaparak yaymak. Ve ne mutlu ki, bu vizyonu tüm boyutlarıyla gerçekleştirip, kurumugörev sürem içinde ileriye taşıyabilme mutluluğuna haiz oldum. Çalışma konularımıza yönelik farklı dillerde kitaplar yayınladık, gençlik projeleri, kadın projeleri, restorasyonlar, paneller, sergiler, çalıştaylar, kültür projeleri yürüttük. Son olarak da, 2021 itibariyle Vakfımızın etkinliklerini, pandeminin de tetiklemesiyle dijital alana yönelttik, Göbeklitepe’nin sanatsal çekimlerini 3D tekniğiyle dijital bir fotoğraf sergisi haline getirerek, web sitemiz üzerinden sanatseverlerin beğenisine sunduk.

Z Kuşağı size ne ifade ediyor?

Kişisel gözlemlerimle, handikapları olsa da farklı araştırma verilerini birlikte değerlendirdiğimde; şimdiye kadar gelmiş geçmiş en iyi eğitimli nesiller, kendilerinden önceki nesilleri derinden etkilemede de teknolojik hakimiyetleriyle avantajlılar, istikrarlı bir iş sahibi olmayı önemsiyorlar ve onları tanıma için daha çok çaba sarf etmeli, yeni fikirlerini paylaşmalarına daha fazla imkan sağlamalıyız.

Akademik olarak şu an bulunduğunuz görevdeki faaliyetlerinizden ve projelerinizden bahsedebilir misiniz?

Çankaya Üniversitesi’nde kuruculuğunu da üstlendiğim Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Başkanlığı ile Mütevelli Heyet Başkan Danışmanlığı görevlerini yürütüyorum. Öğrencilerimizle bir yıldır ayrı düşsek de, gönüller bir diyerek, uzaktan eğitim üzerinden derslerim devam ediyor. Diğer taraftan yarınlarımızı belirleyecek meseleleri etkin uzmanlar, kamu kurumu temsilcileri, STK’lar, medya mensupları ile bilim insanlarını bir araya getirdiğimiz akademik toplantılarda ele aldığımız bir çalışma dizisi yürütüyorum. Yine öğrencilerimizin yaratıcılıklarını geliştirmek üzere ajans ve stüdyo bileşkesi bir yapı olan HİRA Atölyemizin kuruluşunu şu günlerde tamamladım. Aynı zamanda araştırma projeleri de koordine ediyorum, şimdilerde de giderek insanlığa çıkardığı fatura ağırlaşan
dijital şiddet ve zorbalığı Türkiyeli ve geçici koruma kapsamı altındaki Suriyeli gençler üzerinden mukayese eden, yeni bir çalışma yürütme hazırlığı içindeyim.

Yazdığınız kitaplarda en çok nelere dikkat ediyorsunuz?

Bir eser üzerinde çalışırken, hayatın genel rutininin dayattığı süreçlerden ötürü disiplinimin kaybolmaması için, günlük küçük de olsa kendime bir hedef koyarım, içime sinene dek metinle oynamaktan haz alırım.

Dünya gündemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dünya gündemi şu sıra ABD seçimleri sonrası değişen iktidar yapısının Çin, AB gibi büyük oyuncularla ilişkisinin getireceklerine, yeni bir siyaset tarzının Biden yönetiminin tercihleri üstünden küresel olarak etkili olup olmayacağına, güvenlik sorunları ve göç dalgalarının etkilerine, iklim kriziyle birlikte gelen küresel ısınmaya ve pandemiyle oluşan yıkımın doğuracağı sonuçlara odaklı. Her başlıktan Türkiye’de etkileniyor, hayli kırılgan bir süreç yaşanıyor.

Kadın hakları ve hayvan hakları konusunda ki düşüncelerinizden bahsedebilir misiniz?

Kişisel olarak da, parçası olduğum kuruluşlar aracılığıyla projeler yürütüyor, bilimsel zeminde çalışmalarıma devam ediyorum.

Pandemi dönemini nasıl geçirdiniz?

Elbette kalabalıklar içinde rahatça bulunmak, dostlarla çekincesizce sarılmak ve nice özlemler zorluyor tabii. Fakat sağlıkla aldığım her nefes için şükretmeyi, daha fazla öğrendim. Ancak hastalığın bilhassa sosyo ekonomik açıdan dezavantajlı gruplar, ülkeler üzerinde yaptığı hasarı gözlemlemek, sevdiklerimize kadar ulaşan vefatlar dahil trajedilere şahit olmak, ne kadar pozitif bir tutumla morali düşürmeden devam etsem de, zaman zaman hayli zorlayıcı bir psikolojiyi de beraberinde getiriyor.

Gelecek planlarınızdan bahsedebilir misiniz?

En büyük planımsa son nefesime dek sevdiklerimle mutlu, huzurlu bir ömür sürmeye devam etmek, gerisi son noktada teferruattan ibaret.

Zeynep Karahan Uslu Enleri:

En sevdiğiniz renk: Mavi

En sevdiğiniz yemek: İyi yapılmış tüm yemekler (kapuska ve kıymalı patates hariç).

En son okuduğunuz kitap: Immanuel Wallerstein, Amerikan Gücünün Gerileyişi

En son dinlediğiniz müzik: Muhlis Berberoğlu & Fatma Aydoğan’dan Yaraladı Bu Aşk Beni

En olmazsa olmazlarınız: Ailem, kitaplarım

En sevdiğiniz dünya ülkesi ve şehri: İtalya, Roma

En sevdiğiniz Türkiye bölgesi ve şehri: Güneydoğu Anadolu, Şanlıurfa

En sevdiğiniz İstanbul ilçesi ve semti: Beşiktaş Bebek