Röportaj 12.02.2021 08:10 Güncelleme: 12.02.2021 08:12

'PANDEMİ BİTMEDİ KREDİLER ERTELENSİN'

Konya Ticaret Odası Başkanı, TOBB Başkan Yardımcısı, Karatay Üniversitesi Mütevelli Başkanı, iş insanı Selçuk Öztürk ile gündeme dair söyleşi gerçekleştirdik.
'PANDEMİ BİTMEDİ KREDİLER ERTELENSİN'

Adil YILDIZ

Konya Ticaret Odası Başkanı, TOBB Başkan Yardımcısı, Karatay Üniversitesi Mütevelli Başkanı, iş insanı Selçuk Öztürk ile gündeme dair söyleşi gerçekleştirdik.

Sizden sizi dinlemek istiyorum. Selçuk Öztürk kimdir?

En zor soru kesinlikle bu. Selçuk Öztürk 1967 doğumlu, makine mühendisi, Konyalı birisi aslında. 1987’de İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunuyum. 1988-1992 arasında 8 ay askerlik; geri kalanında iki ayrı firmada mühendis olarak görev yaptım. 1992 yılında kendi şirketimizi kurduk. Halen de bu şirket devam ediyor. Havalandırma malzemeleri imalatımız var. Şirket kurduktan hemen sonra da genç yaşın getirdiği ideallerle beraber özellikle İş Adamı organizasyonlarında, İş Adamı sivil toplum örgütlerinde görev yapma hevesi vardı içimizde. Bu çerçevede MÜSİAD’da kurucu üyeliği yaptım Konya şubesinde… Daha sonra Konya Ticaret Odası’nın değişik kademelerinde görev yaptım. MÜSİAD Şube Başkanlığı yaptım. Ondan sonra Konya Ticaret Odası Başkanlığı yaptım. Sonra Karatay Üniversitesi’nde bir görevimiz var. Ve Odalar Birliği’nde de başkan yardımcılığı ve yönetim kurulu üyeliği görevlerini yapıyorum. Selçuk Öztürk böyle birisi işte…

STK’larda çalışmanın Türkiye’ye ne gibi katma değerleri oluyor?

Cenab-ı Hak bir kapasite veriyor. Sizin de bu kapasiteyi insanlar üzerinde değerlendirmeniz gerekiyor. Öncelikle ülkesini, milletini, insanlarını seven bir insansın… Düşünebilen bir insansan elbette ki ülkenin iyi olmasını arzu ediyorsun. Daha iyi bir ülke, daha güvenilir ülke, daha güçlü bir ülke vatandaşı olmayı arzu ediyorum. Bu ülkeyi seviyorum. Gençlerle bir araya geldiğimizde onlara şunu söylüyorum. Bu dünyada en güvenilir, en müreffeh, en adil, en huzurlu, en zengin olması gereken ülkenin benim ülkem olması gerektiğine inanıyorum. Böyle olduğuna inanıyorum. Öyle istiyorum. O bayrağı en üstte istiyorum. Bu ülke vatandaşları, bu dünyanın en müreffeh, en adil, en huzurlu, en güçlü ülkesinde yaşamayı hak ediyor. Benim milletim bunu hak ediyor. Gereğini yerine getirmemiz lazım. Gereği için ne yapacağız? O zaman ülkene bir yerden katkı koymak istiyorsun. Birçok alanda ülkene katkın olabilir. Sporcusundur ülkene katkın olur. Sanatçısındır katkı yaparsın. İş adamısındır, katkı yapabilirsin. Siyaset yaparak katkı yapabilirsin. Medya ile katkı yapabilirsin. Çünkü ben taşıdığım pasaportun; Türkiye Cumhuriyeti pasaportunun çok değerli olmasını istiyorum. Yurt dışına çıktığımda pasaportumu o güvenliğin önüne koyduğunda o pasaporta saygı duyulsun istiyorum. Eğer o pasaporta saygı duyulmuyorsa benim buradaki görevimin bir anlamı yok. O yüzden ben bu konuda ülkeme ekonomi ile uğraşan STK’larda faydalı olacağıma inandığım için bu işlerle uğraşıyorum.

“STK’larda faydalı olacağıma inandığım için bu işlerle uğraşıyorum”

Konya Ticaret Odası Başkanı olarak Konya’nın son geçmişteki 10 yıllık ihracatı ve gelecekteki 10 yıllık ihracatı ile ilgili neler söylersiniz? Bununla ilgili ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Türkiye son 10 yılda ihracatını yüzde 16 arttırdı. Konya ihracatını yüzde 90 arttırdı. Yani Konya, Türkiye’nin ihracatından 5 misli fazla artış gösterdi. Bu süreç 20-30 yıllık bir süreç. Ama son 10 yılı söylüyorum. Yani bu şehrin, Türkiye’den 5 misli fazlası var. Bundan 10 sene önce Konya; Türkiye’nin ihracatından binde 9 pay alıyordu. Bugün yüzde 1.4 pay alıyor. 10 yıl önce Konya, Türkiye’nin en fazla ihracat yapan 17, 18. İliydi. Şimdi 11. Hatta 2021 ocak verilerine göre Türkiye ihracatından yüzde 1.5 pay alıyor. 10. oldu. Çok büyük emekler var. Çok insanın emeği var. Ama Konya Ticaret Odası’nın da çok çok büyük emeği var. Şu an Türkiye’nin en büyük 4. Fuar alanı bu şehirde ve Konya Ticaret Odası’nın. TÜYAP işletiyor. Burada çok büyük organizasyonlar yapıyoruz. Yurt dışında çok organizasyon yapıyoruz. Buradan iş adamlarımız gidiyor. Çok fazla insan heyetini Konya’da ağırlıyoruz.

Ankara’da Türkiye Odalar Birliği’nde Başkan Yardımcılığı yapıyorsunuz. Dolayısıyla Türkiye ekonomisiyle ilgili söz sahibisiniz. İyi neler yapılıyor? Eksik taraflarımız nelerdir?

Şimdi tabi Türkiye ekonomisini birkaç kademede ele almak gerekiyor. 2013 yılında Türkiye’de kişi başı milli geliri 12 bin 500 dolara gelmiş; 25 bin dolar milli gelir hedefleyen bir ülke. Fakat daha sonra yaşadığımız çok farklı süreçler başladı. İşte Gezi hadiseleri, Kobani hadiseleri, 17-25 Aralık, 15 Temmuz… Bunlar ekonomiye çok etki yaptı. Yıprattı bizi. Yordu bizi. Bir kere bütün bunları çok başarılı bir şekilde geçseniz bile gündeminiz değişiyor. Yani ekonomide başarının en önemli şartı; ekonomiyi gündeme almanız. Bu ülke problem çözmede iyidir. Yeter ki gündeme alalım. Şimdi öyle hadiseler yaşanıyor ki Türkiye’de; bir türlü ekonomiyi gündeme alamıyorsunuz.

"EĞİTİM DİZAYN EDİLMELİ"

İstihdam oluşturmak adına enerji, AR-GE, inovasyon gibi olmazsa olmaz altyapılar oluşturma noktasında nereye geldik?

Türkiye dış ticarette çok başarılı bir noktaya geldi. Enerji konusunda az önce söylediğin gibi ve bunu yenilenebilire doğru da evriltmemiz gerekiyor. Enerji çeşitlendirmesini oluşturmalısınız. İyi bir yere doğru gidiyor ve hızlı gidiyor. Beşeri sermaye konusunda herkesten fazla düşünüyorum. Türkiye’de yeterince beşeri sermaye var. Üniversiteler beşeri sermaye yetiştiriyor yeteri kadar. Temel problem; eğitim verdiğimiz konularla modern dünyadaki iş piyasasında bir kolarizasyon yok. Bir bağ yok. Yani orta öğretimden başlıyorum. Türkiye’de ne kadar meslek lisesi mezunu olmalı? Ne kadar insan meslek lisesinin hangi bölümlerinden olmalı ki bunlar iş aleminin iş gücü talebini karşılayabilsin? Yine Türkiye’de lisans eğitimi hangi bölümler olmalı ve hangi bölümlerde ne kadar lisans öğrencisi olmalı ki gelecek 10 yılda; 2031’de Türkiye’nin ne kadar mühendise ihtiyacı var; ne kadar psikoloğa ihtiyacı var; ne kadar diş hekimine ihtiyacı var; ne kadar biyoteknolojiye ihtiyacı var; ne kadar hukukçuya, öğretmene, fizikçiye, kimyacıya ihtiyacı var sorusu sorulup; bölümleme yapmadığımız için bir problem yaşıyoruz. Yani bir tarafta iş gücü talebi var. Diğer tarafta insan gücü var. Fakat aradaki eğitim sıkıntılı. Mesela meslek lisesinde ne kadar insan okumalı? Bu meslek liselerinin hangi bölümlerinde ne kadar insan okumalı ki 10 sene sonra, 15 sene sonra, 20 sene sonraki işgücü ihtiyacı dengelensin diye bir çalışma yapıp; eğitimi dizayn etmediğimiz için sorun oluyor. Bir tarafta çok ciddi bir iş açığı; öbür tarafta çok büyük bir işsizlik ordusu ile karşı karşıyayız.

"TÜRKİYE'NİN PROBLEMİ MARKALAŞMAK"

Peki eğitimden bahsettiniz. Son 10 yılda baktığınız zaman her şehirde bir üniversite var. Üniversitelerin eğitim noktasında sıkıntıları var mı?

Elbette var. Ama ben bu noktada tutucu olmamak gerektiğine inananlardanım. Bazı bölümler hariç. Birkaç bölümü kapsam dışında tutabiliriz. Tıp, Hukuk gibi bazı bölüm eğitimlerini dışarda tutmalıyız. Çünkü bunlar insan hayatına direkt dokunan bölümler. Siz gittiğinizde bir hastaneye karşınızdaki doktorun hangi üniversiteden mezun olduğuna bakamazsınız. Hastasınızdır ve muayene olacaksınızdır. Hakim ve savcının okuluna bakıp ya ben bu hakimi ya da savcıyı istemiyorum da diyemezsiniz. Onlar da merkezi sınavlara giriyorlar. HSYK’nın açtığı sınavlara girmek zorundalar. Çok üniversite olması; çok problemli görünmüyor. Belki ekstra problemli olanlar vardır ama genel anlamda sayının artmasında asıl önemli olan şey akademisyendir.

Akademisyenlerimiz sizce donanımlı mı?

Donanım eksikliğimiz varsa tamamlanacaktır. Bunu bu kadar kilitlememek lazım. Şu an Türkiye’de 200 üniversite var. 85 milyon nüfus var. 85 milyon nüfusa 200 üniversitenin çok olduğunu düşünmüyorum. Bu konuyu da genel kanının dışında düşünüyorum. Genel kanı, “Kalitemizi yükseltelim. Neden Türkiye’nin her bir yerine üniversite açıyoruz? Yüksek lise mi kuruyoruz; üniversite mi kuruyoruz?” diye genel bir kanı var. YÖK diye bir kurumun var. Denetlesin.

‘Yeni kurulanlar da zamanla büyüyüp gelişecek’

Elbette… Bunlar da büyüyecek. Amerika’da kaç üniversite var? Birkaç bin var. Ama sen kaç tanesini sayarsın? 5… Belki 6… İngiltere’de kaç tane var? En az 1000 tane… Oxford’u bilirsin; Cambridge’i bilirsin… Fransa’da Sorbonne’u bilirsin. Almanya’da Münih’i bilirsin… Bu böyle… Orada da böyle. Amerika’da birkaç bin üniversite var ama hepsi Harvard mı? Türkiye’de de olmayacak. Bu da tabii bir şey. Ama siz yeter ki planlamayı iyi yapın.

Siz aynı zamanda Karatay Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanısınız. Karatay Üniversitesi’nin diploma değerini yükseltmek için ne gibi çalışmalar yapılıyor?

Şimdi burada en önemli unsur şu: Mümkün olduğunca iyi akademisyenle çalışmak istiyoruz. Bu da bir rekabet. Kendi transferlerini kendi aralarında yapıyorlar. Şehir Konya… Sosyal yaşam Ankara ve İstanbul’da daha yüksek… Evet ulaşım kolay artık. Türkiye’de ulaşım çok kolaylaştı. Rekabet ediyorsunuz; iyi öğrenci ve iyi akademisyen almak istiyorsunuz. Aidiyet oluşturmaya gayret ediyoruz. Aile ortamı oluşturup; onların aidiyetlerini yükseltmek istiyoruz. Biz Oda üniversitesi olmamız sebebiyle mezunlarımızın mümkün olduğunca hızlı iş hayatına girmesini sağlıyoruz.

Bu sizin bir iletişim manifestonuz mu?

Bir ODA ÜNİVERSİTESİ’dir diye bir şeyimiz var. Biz bu anlamda bir adım öndeyiz. Bu doğru. Bu üniversitelerin mezunları iş hayatına bir adım daha erken başlıyor diyebiliriz.

Eğitim Türkiye’de ucuz mu?

Çok ucuz… Tabi Türk ekonomisi de bunu belki ancak kaldırabiliyor.

Kaç öğrenciniz var?

9 bin öğrencimiz var. Mühendislik fakültelerimiz var, Hukuk var, Sağlık var, İşletme var, Enerji üretimi diye özel bir bölümümüz var. İslam İktisadi ve Finans diye bir bölümümüz var.

Konya’yı bir öğrenci neden tercih etmeli?

Her şeyden önce Oda üniversitesi. Eğitim hayatında yanına bir de sektör danışmanı veriyoruz mesela. Onlar iş hayatına daha çabuk atılıyor. Konya yaşanılabilir, en güvenilir şehirlerden bir tanesi.

Türkiye’de 187 milyar dolarlık bir ihracat açıklandı. Peki ithalat?

İthalat da 220 kusur milyar dolar… 250 yıldır kapatamadığımız bir açık. Ekonomi için söylüyorum. 250 yıldır ekonomideki temel problemimiz dış ticaret açığı… 250 yıldır sattığımızdan fazla alıyoruz.

Konya?

Biz dış ticaret fazlası veriyoruz. Keşke herkes bizim gibi olsa. İstanbul oyunu bozuyor. İstanbul çok fazla ithal ediyor. Açık veriyor. Biz onu kapatmaya çalışıyoruz.

"TÜRKİYE'NİN PROBLEMİ MARKALAŞMAK"

Peki markalaşma adına ve dünya klasmanında yarışabilmek adına neler yapıyorsunuz?

Konya olarak cevaplayayım. Türkiye’nin problemi aslında markalaşmak. Bizim şehrimizin de en çok üzerinde çalışması gereken konulardan bir tanesi de markalaşma… Şirketlerin sürdürülebilirliği… Markalaşma ile ilgili bir çalışma yaptığınızda birinci seneden sonra bir sonuç almaya başlıyorsunuz. Ama markalaşma ve şirketlerinizin sürdürülebilirliği için 10 sene çalışmanız, yatırım yapmanız, para harcamanız gerekiyor. Doğru insanlarla 10 seneyi geçirmeniz gerekiyor. Dış Ticaret yaparken yanlış insan tercih ettiğinizde 1 sene sonra o insanı değiştirebiliyorsunuz. Markalaşmada çalışmak için yanlış insan seçtiğinizde 10 sene sonra değiştirebiliyorsunuz. Sonucu alma süren çok uzun.

Biz kazancımızın hiçbir zaman yüzde 20’sini markalaşmak için harcayamıyoruz. Bunun sebebi Türk ekonomisi mi?

Evet Türk ekonomisi… Konya’da daha da fazla. Çok uğraşıyoruz bununla ilgili. Bakın markalaşma. Şirketlerin sürdürülebilirliği. AR-GE, İnovasyon, patent… Oluşturmamız gerekenler. Şimdi Konya AR-GE’de de çok iyi gidiyor. Çok AR-GE merkezi oluştu. Bizim Oda olarak odaklanmamız gereken markalaşma…
Geçen seneki mart ayından beri bu pandeminin sıkıntısını yaşıyoruz. Ancak sürdürülebilir şirketler bunu değerlendiriyorlar.
Şirketler belli bir güce geldiğinde çok iyi beşeri transferler yapıp; hızla uyum sağlıyorlar. KOBİ’lerin şirketleri çok hızlı dönüştürmesi gerekiyor şirketlerini. Markalaşmayı avantaja çevirebilirler.

“Önce ekmeğimi kazanayım; sonra markalaşayım” derdi var şu an Türkiye’nin

Evet öyle. Bu da ne yapıyor? Süreci uzatıyor.

70 komite 60 WhatsApp grubu

Pandemi sürecinde hepimiz su aldık. Önemli olan gemiyi yüzdürmek… Gemiyi limana çekmek için ne gibi işlemler yapıyorsunuz?

Ben bir rakam vereceğim. 15 Mart ile 30 Nisan arası en yoğun pandemi döneminde Konya Ticaret Odası’nın 23 bin üyenin 11 bini bir bağ kurmuş alıcısıyla… Ama sosyal medyadan, ama webden, ama mailden… Biz pandemi ile beraber muhteşem bir ağ kurduk. Konya Ticaret Odası’nda 70 komite; 70 WhatsApp grubu kurdu. Sonra Türkiye’yi yönetim kurulu üyelerine bölüştürdü. Mesela bana 4 vilayet; başka arkadaşa 3 vilayet gibi… Biz bu 4 vilayetin oda başkanları olarak ayrıca bir grup kurduk. Her gün akşam saat 17:00’ye kadar iletilen tüm şikayetleri; 18.00’e kadar Odalar Birliği’ne raporladık. Ama bunu her gün yaptık. Her gün akşam Odalar Birliği’ne 20 ayrı noktadan gelen raporlar ilgili tüm bakanlara aynı gün iletildi. Müthiş bir network… Çok çalışma yaptık. Üyelerimizin şikayetlerini en hızlı şekilde kendimiz çözebildik; çözemediysek merkezi otoriteye ilettik. Ben genel anlamda söyleyeyim… Bu ekonomik şartlar içinde Anadolu’da bir laf var; “Düt demeye dudak ister” diye… Türkiye kendi ekonomi koşulları içinde çok büyük bir mücadele verdi. Aslında bu ülkedeki çalışanlar tebriği hak ediyor. Müthiş bir direnç gösterdi. Ama bazı sektörler çok zorlanıyor haklı olarak… Hizmet sektörü… Yeme/içme sektörü… Düşün diyelim ki okul servisi hizmeti yapıyorsanız; 20 aracınız varsa; bunları krediyle almışsanız… Yok işte yani…

İnsanlar kredi çektiler 6 aylık… Bazı bankalar kredi çekenlerin hiçbirisi ertelemedi.

Bu konuyla ilgili çalışıyoruz. Ertelenmesi gerekiyor. Bitmedi çünkü. O krediler niye çekildi? Pandemi sebebiyle… Dedik ki sizin ticaretiniz düştü, düştüğü için ben size destek olmak istiyorum. Pandemi bitti mi? Hayır. O zaman bunu ertelemeniz gerekiyor. Bize diyorlar ki “Hayır”… Hayır’ı yok artık. Ne zaman bitiyorsa o zaman. Onu ben de bilmiyorum; sen de bilmiyorsun. Kimse bilmiyor. Türkiye’de hayatın ne zaman düzeleceğine ilişkin kimsenin bir tarih verme imkanı var mı? Şimdi mutasyon konuşuluyor. Hatta mutasyonun mutasyonu konuşuluyor. Geçen sene bana “Ne zaman normalleşir?” diye sorduklarında “Şubat, mart” diyordum… Şimdi sorduklarında, “Haziran, temmuz” diyorum. Belki mutasyon tekrar gelecek. Kim biliyor? Okulları ne zaman açacağız? Oteller ne zaman açılacak?

Krediler üzerine çalışıyor musunuz?

Evet çalışıyoruz. Bitmez süreç. Bu kredilerin veriliş amacı neydi? “Dünyada pandemi var. Biz size destek olmak istiyoruz…”. Bitti mi kardeşim? Bitmedi. Ne zaman bitecek? Bilmiyorum…

Yine pandemi olayında marketlerdeki fahiş artışla ilgili düşünceleriniz nedir?

Burada çok ince bir çizgi var… Tüm dünyada gıda fiyatlarında bir yükseliş var. Türkiye’de enflasyon oluştu. Zamlar geldi. O yüzden bir miktar fiyat artışı kaçınılmazdı. Makul sayılabilir. Eğer bir fahiş fiyat artışı varsa ki var olduğunu anlıyoruz. Burada bakılması gerekiyor.
Gereksiz olduğunu düşünüyorum. İlla kendiniz yapmanız gerekmiyor. Türkiye girişimci, dinamik bir ülke. Merkezi otorite illa kendisi yapmak zorunda değil. Mesela maskeden örnek vereyim. Türkiye maske darboğazına düştü bir ara… Ya bu kadar üretici bir ülkede maske darboğazı yaşanabilir mi? Mümkün değil. Bir sürü problem yaşandı. Bugün ne durumda maske? Kaç lira? Bilmiyoruz. O kadar ucuzladı ki bilmen gerekmeyecek fiyata indi. Peki 5 liraya maske aldığımı biliyorum ben. Şimdi 5 kuruş değil. Bir şok yaşandı. Ama bunu fırsata çevirenler oldu. Dezenfeksiyonların da hepsi çözüldü.

‘Türkiye’deki en zor yöneticilik spor yöneticiliği’

Olmazsa olmaz bir Konyaspor’unuz var. Gönlünüzden nasıl bir Konyaspor geçiyor? Gerçekte yaşanan sıkıntılar nedir?

Türkiye’deki en zor yöneticilik; spor yöneticiliği… Kulüp yöneticiliği… Benim yaptığım işten çok daha zor. Ben STK yöneticiliği yapıyorum. Futbolun ekonomisi çok ayrı… Hükmedemediğiniz bir materyal var. Ben Konya’yı çok seviyorum. Konyaspor da benim çok sevdiğim bir takım. İyi noktada olmasını arzu ederim.

Ticarette var Konya. Sanat çok önemli. Mevlana gibi bir dünya görüşü var. Onun peşine futbolla ilgili hedefte ne var?

Çok arzu ederim ama bu konuda yorum yapmam. Gerçekten çok canla başla çalışan yönetimler var. Yorum yapmak olmuyor o yüzden.

Konya İdman Yurdu vardı. Sonra Konyaspor vardı. Alternatif oluşturuluyor.

Bizim yok. Eskiden öyleydi. İki takımımız vardı. Sonra sağ olsun o günkü Konya yöneticileri bu iki takımı birleştirdi. Birisi renklerini verdi, birisi logosu ve adını verdi. Orada birliktelik söz konusu. Konya birlik ve beraberlik konusunda çok iyi.

Bu kadar STK’ların başkanı olarak bu ülkede sivil toplum örgütlerinin öneminden bahsettik. Gençlere bu kadar tecrübeli bir insan olarak kısa ve öz neler söylersiniz?

Kendilerini çağın gerekliliğine göre yetiştirmeleri gerekiyor.

Peki ben Z kuşağı diyeyim?

Z kuşağı tabi çok farklı geliyor. Müthiş bir iletişim çağının çocukları. Özel hassasiyetleri var. Mesela tabiat konusunda, hayvanlar konusunda, bazı haklar konusunda bizim jenerasyonun çok çok daha ötesinde hassaslar. Daha az ihtiyaç sahibi olarak yetişiyorlar. Daha iyi bir ülkede yetiştiler birçok anlamda. Tüm dünya ile iletişim halinde yetişiyorlar. Turist dediğimizde geçmişte gidip bakardık… Meydan Larusse çok kıymetliydi. Taksitle satılırdı. Sonra kuponla topladık.

Boğaziçi Üniversitesi’nin gelişmesiyle ilgili Z kuşağının bakışına baktığımızda ne oluyor?

Boğaziçi Üniversitesi özelinde çok fazla bir şey söylemek istemiyorum. Süreç her anlamda daha iyi yönetilebilmeliydi. Daha iyi yönetemedik. Ama bir anlamda olay; Boğaziçi meselesinden çıkartılıyor.

Devletin bu anlamdaki direnci bunun üzerine mi? Yoksa öğrencileri kısıtlama adına mı?

Burada direnç gösterirken bunu nasıl göstereceksiniz? Devleti korumak zorundayız. Ama bu korumayı sağlarken kırmızı çizgilerimiz ne? Öğrenciyi sevmek, okşamak lazım. Ama disiplini de elden bırakmamak lazım. Çizgiyi çizmek lazım. Elbette onlarla oturup konuşmalıyız. Ama çizgileri de net koymalıyız. Bir disiplin de olmalı. Başarı için başka şansımız yok. Özgürlükler, demokrasi, eğitim, adalet, ekonomi. Bunlar birleşik kaplar misalidir. Atmosfere açık bileşik kaplar. Bir tanesi çok iyi olamaz. Siz güvenliği de sağlamalısınız. Özgürlükleri de teminat altına almak zorundasınız. Hepsi aynı anda olmalı. Bu öyle kolay değil. Herkes bir miktar bazı düşüncelerinden taviz verebiliyor.

Olmazsa olmaz üç şey…

Ülkem… Sağlık… Huzur… Huzurun alt başlığı da çok zaten.