Röportaj 28.05.2022 09:09 Güncelleme: 28.05.2022 09:35

KENT FASIL EFSANESİ'Nİ YARATANLAR

Yıllardır sahnelerdeki muhteşem fasıl ziyafetlerini birçok kez izlemiş, fasılın o gizemli musiki ortamını asla unutamamışımdır. Müzik dergilerini yönettiğim dönemlerde zaman zaman haberlerini yaptırdığım Bestekar, Kanun Üstadı Bertan Üsküdarlı röportajını yapamamıştım. Bir süredir aklımdaydı ama yoğunluktan ancak şimdi fırsat bulabildim.
KENT FASIL EFSANESİ'Nİ YARATANLAR

Fotoğraflar: Ali Rıza ARAL

FEHMİ KETENCİ

      Yıllardır sahnelerdeki muhteşem fasıl ziyafetlerini birçok kez izlemiş, fasılın o gizemli musiki ortamını asla unutamamışımdır. Müzik dergilerini yönettiğim dönemlerde zaman zaman haberlerini yaptırdığım Bestekar, Kanun Üstadı Bertan Üsküdarlı röportajını yapamamıştım. Bir süredir aklımdaydı ama yoğunluktan ancak şimdi fırsat bulabildim.

      Kanuni Bestekar Bertan Üsküdarlı’yı Mecidiyeköy’de sahneye çıktıkları kendi mekanları Kent Fasıl’da ziyaret ettim. Kent Fasıl’da, sahneyi birlikte paylaştığı şair bestekar ve Türk Müziği yorumcusu eşi Ceyda Görk ile, Kent Fasıl serüvenini, yaşamlarının dününü, bugününü konuştuk. Bertan Üsküdarlı ve eşinin anlattıkları ile bu söyleşiyi gerçekleştirdik, ben de sohbetimizi virgülüne dokunmadan buraya aktardım.

      - İlk öğretiminizde, aklınızın hep müzikte olması nedeniyle işler pek de iyi gitmiyordu. Bu süreçten söz eder misiniz?

      BERTAN ÜSKÜDARLI: Okula tekrar geri dönmeyi gururuma yediremiyordum. Oysa annemle haber üstüne haber gönderiyordu öğretmenlerim okula gelmem için. Hayır demiştim bir kere ve bunu sürdürmek zorundaydım…

      Bir baba dostunun önermesiyle Taksim/Ayaspaşa Kamarot sokakta Kasım Gülek’e ait Land-Rover servisinde çalışmaya başlamıştım. İşim, on dört yaşındaki yeni yetme bir çocuk için ciddi anlamda zor ve ağırdı. Yağlı motor aksamlarını yıkamaktan ellerim şişiyor zonkluyordu ama umurumda değildi. İşi hızla öğrenmeye başlamıştım.

      Annemle babam ailece oturduğumuz sofrada akşam yemeğimi yerken üzüntüyle bana bakıp aralarında fısıldaşıyorlardı. Annem gözleri dolu dolu iyi olup olmadığımı soruyordu hep. İyiydim elbette.

      - Öykünüze, Üsküdar Musiki Cemiyeti günlerinizden başlayalım..

      B.Ü. : Üsküdar Musıki Cemiyeti’ne devam eden babamın sesi çok güzeldi. Kemani Emin Ongan Hocamızın gözde öğrencilerindenmiş. Eğer annem kıskançlık krizlerine girip, “Ya ben ya sahne !” restini çekmemiş olsaydı eminim devrin en iyi erkek seslerinden biri olarak devam ederdi kalan ömrüne.

      İşte bu yüzden kursağında kalan musıki hevesinin bende yaşatmaya karar vermiş olsa gerek,1948 senesinde bir gün elimden tuttuğu gibi soluğu Emin Ongan Hocanın yanında aldık. Kaydım yapıldı ve ses eğitimi derslerine katılmaya başladım.

      Artık her salı-perşembe akşamlarını iple çeker olmuştum.

Cemiyette çalışmalarıma repertuvar, usul, solfej derslerine devam ediyordum. Gün geldi ki epeyce ilerlettiğim solfej dersleri beni iyice sardı. Sonra erkek kardeşim Altan’ı babamla birlikte keman öğrenmesi için Üsküdar Musıki Cemiyeti’ne Emin Ongan Hocaya teslim ettik. 50 yıl hiç ara vermeden devam etti.

      Sonra sesi güzel olan kızkardeşim Mukaddesi ses eğitimi için cemiyete yazdırdık. Cemiyetten arkadaşımız Kayhan Başmergen ile evlendikten sonra cemiyetten ayrıldı.

      Yıllar sonra İTÜ Türk Müziği Konservatuvarı keman bölümünden mezun olan oğlum Tolgahan Üsküdarlı da 2-3 yıl baba ocağımızda derslere edevam etti…

      Bizim ailemiz hep üç kuşak Üsküdar Musıki Cemiyetli olmanın gururunu yaşadı.

      - Tamirci çırağıyken çıraklıktan bugünün Bestekar Kanun virtiözü Bertan Üsküdarlı’ya giden yolun başlangıcından söz eder misiniz?

      B.Ü.: İşte o günlerden birinde, tamirhanede sibop alıştırması yaparken karşıma cemiyette geçtiğmiz bir eserin notasını iliştirdim. Sibopun tıkırtısını usül gibi kullanıp solfej okumaya başladım.

      -“Bu ne?  Ne yapıyorsun sen bakayım?” diyen Recep ustamın sesiyle kendime geldim. Korkmuş, utanmıştım. Kısık bir sesle solfej okuduğumu söyledim…

      Recep usta sadece,

      –“Ya bu işi yap ya onu!” deyip arkasını dönüp gitti.

      Çok kötü hissettim kendimi. Derslere devam edememek ihtimali ölüm gibiydi.

      O akşam paydos saati geldiğinde iş tulumlarımı çıkarıp elimi yüzümü temizleyip elbiselerimi giymiştim ki çıraklardan biri, “Recep Usta seni çağırıyor Bertan” dedi. Yazıhanenin kapısını tıklattım.

      - “Gel” dedi Recep Usta…

      - “Sen buradan 18.00’te paydos ediyorsun nasıl yetişiyorsun?”

      - “Hocama söyledim izin aldım, ben 19.00’da yetişebiliyorum derse”

      - “Pekalâ” dedi “Bundan sonra seni salı perşembe günleri saat 16.00’dan sonra burada görmeyeceğim”

      Sevinçten kalbim duracaktı sanki. “Teşekkür ederim Ustam” dedim.

      Bugün Kanuni Bestekâr Bertan Üsküdarlı olduysam ve halâ devam edebiliyorsam, mimarı ömrümce, rahmet, minnet ve şükranla anacağım Recep Cezzar Ustamdır.

 MAKSİM GAZİNOSUNA GİRİŞ

      - Maksim Gazinosuna başlamanızın ilginç bir öyküsü varmış..

      B.Ü.: Sene 1958… Vatani görevimi bitirip döndüğümde musiki bilgimi müzisyenliğimi bilen Selimiye Kışlası’ndan emekli bölük komutanım Sabri Turan Binbaşım, Maksim Gazinosunun bitişiğinde Sıraselviler Caddesi'nin girişinde bir arkadaşıyla ortak kuruyemiş ve tekel bayisi açmıştı.

      Bir gün ziyaretine gittim halimi hatırımı sordu ve dedi ki

      - “Bertan, seni Maksim’e soksam çalışır mısın?” Aman Allah'ım kulaklarıma inanamamıştım. “Çalışır mısın ne demek, çalışırdım elbette”
      O gün beni Taksim Maksim Gazinosu’na götürdü, o devirde Maksim’in sahibi olan Emin Yayman’ın yanına gittik. Beni tanıttı ve “Ben bu çocuğun her şeyine kefilim” dedi. O gün hayatımın dönüm noktasıydı.
      Emin Yalman; “Hadi oğlum kulise sazların yanına git, onlar sahnede ne giyiyorlarsa sana kostüm ayarlasınlar akşam da sahneye çıkarsın...”

      Heyecanla şevkle aşkla Maksim sahnesinde yerimi aldım, genç bir müzisyen için Maksim’de sahne almak mucize gibiydi.

      Üsküdar'daki evimize sanki uçarak gittim. Anneme babama, kardeşlerime müjdeyi verdim. O gece evde bir bayram havası vardı.

      Maksim sahnesinde saz kadrosunda kimler yoktu ki. Usta saz ve ses sanatkârlarıyle aynı sahnede yer almak, muhteşem bir duyguydu. Otomobil tamircisi, Üsküdar Musiki Cemiyeti öğrencisi gencin hayal edemeyeceği bir rüya gerçek olmuştu.

      - Zeki Müren ve Behiye Aksoy’un hayatınızdaki yeri..

      B.Ü.: 1958’te dev kadrolu Büyük Maksim Gazinosu, salonun şahane sahne dekorlarıyla emsalsizdi. Salon personelinden, tüm çalışanlarıyla titiz çalışmalarıyla dört dörtlük bir hizmet anlayışıyla çalışılırdı. O günlerde assolist nurlarda yatsın sanat güneşimiz Zeki Müren’di. Alt kadroda zaman zaman değişen hanım ses sanatçıları yer alırdı. Mediha Demirkıran, Nesrin Sipahi, Aynur Akın, Gönül Yazar ve onlar gibi başka isimler de olurdu.

      Kimler yoktu ki kadroda. Celâl Şahin, Komedyen Bal Arıları, Oryantal İnci Birol, Halk Müziğinde Nuri Sesigüzel, Ahmet Sezgin gibi halkın çok sevdiği sanatçılar. Genç solistler kısa programlarla sahne alırlardı.

      Perde, Meydan Faslıyla açılırdı… Hanendelerle ve hepsi birbirinden değerli saz üstatlarıyla muhteşem bir Meydan Faslı yapılırdı ki, gazinonun müdavimleri bu fasılları asla kaçırmazlardı.
      Sanat hayatım boyunca refakat etmekten en çok zevk aldığım iki sanatçı vardı. Sanat güneşimiz Zeki Müren ve sevgili Behiye Aksoy.

      Her an hayat dersi alınacak bir sanatçıydı Zeki Müren. Gönül almayı bilirdi.

      Zeki Müren ile ilgili hiç unutamadığım bir anıyı anlatmak isterim. Cumhuriyet Gazinosu’nun Tepebaşı’ndaki yazlık mekanındaydık, Assolistimiz Zeki Müren’di. Kalabalık bir geceydi. Kasımpaşa tarafında, set kısmının sahne kenarına düşen masalarından birinde sekiz kişilik kadınlı erkekli bir grup oturuyordu. Sosyetenin zengin insanları oldukları giyim kuşamlarından belli oluyordu. İçlerinde bir hanım vardı ki, sahne açıldığından beri sürekli kahkahalar atıyor, herkesin dikkatini çekiyor, salonda sinirlenenler çoğalmaya başlamıştı.

      Zeki Müren çıktı sahneye, ilk şarkısına başladı. Masadaki hanımın kahkahaları devam etmekteydi. İkinci şarkısı da bu kahkahalar arasında bitti. Üçüncü şarkıya girdi ve ilk nakaratta şarkıyı kesti. Bütün sazlar durduk “Hanımefendi bu nasıl güzel, nasıl melodik bir ses, bu nasıl güzel şıkır şıkır müzikal bir kahkaha. Vallahi imrendim şarkımı kestim. Ama umumi yerde böyle sürekli kahkaha atılmaz hanımefendi! Sen kocana ancak yatak odasında böyle gülebilirsin!” dedi ve şarkısına kaldığı yerden devam etti. O ana kadar coşkuyla gülen o hanım ve dostları bir anda buz kesti. Tabi salondaki diğer dinleyiciler de. O sosyetik masadakiler hemen hesabı ödeyip salondan çıktılar. İşte Zeki Müren böyle adab-ı muaşeret dersi de verebilirdi her an…

      Maksim’de Zeki Müren’le iki-üç ay devam eden program bitince, takip eden 2-3 ay Behiye Aksoy assolistlik yapardı Maksim’de. Nurlarda yatsın Behiye Hanım beni çok severdi. Hem Maksim’de hem Fahrettin Aslan’la evli oldukları ve boşandıktan sonraki yıllarda bile yurt içi, yurt dışı hiçbir sahnesine bensiz çıkmadı. Öyle bütünleşmiştik ki sahnede, güfteyi nerede unutacağını fark eder, hatırlaması için hemen şiir okuyormuş gibi  o unuttuğu mısrayı söylerdim…                                                                   

      - Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan ile tanışma..

      B.Ü.: 1960’lı yılların başında Emin Yaymanın Maksim’in hisselerini oğlu gibi sevdiği ve yanından hiç ayırmadığı Fahrettin Aslan’a devrettiğini öğrendik. Hepimiz bu yeni patronu merak ediyorduk.

      Fahrettin Aslan Erzurum İspir’den geldiği İstanbul’da, Tepebaşı’nda bir gazinoda önce komilik, sonrasında, Cumhuriyet Pavyonu’nda şeflikle devam etmiş. Sonrasında, patronu Emin Yayman’ı hiç yalnız bırakmamasının ödülünü, önce Taşlık Gazinosu’nda ortaklık, sonra Taksim Maksim’i birlikte satın alması, daha sonra da 1960’ta Emin Beyin hisselerini tamamen Fahrettin Aslan’a devretmesiyle başlayan 45 yıl sürdürdüğü Gazinocular Kralı ünvanının macerasını başlatmıştı. 

      Sonraki yıllar Fahrettin Aslan, Ankara ve İzmir’de de Maksim Gazinolarının şubelerini açtı. Zeki Müren, Behiye Aksoy, Gönül Yazar, Ajda Pekkan, Ahmet Özhan, Emel Sayın, Muazzez Abacı, Bülent Ersoy, Sezen Aksu, Seda Sayan, Sibel Can ve İbrahim Tatlıses gibi ünlülerin yanı sıra, hafif batı müziği orkestrası gruplarını ve onların solistlerini, Türk Halk Müziği solistlerini, Komedyenler talk-showcular, ünlü oryantaller, Yeşilçam furyasında başrol oynayan tüm aktör ve aktrisler Maksim sahnesinde yer aldılar.

      Maksim Gazinosu benim sahne ve sanat yaşamımda büyük şevkle çalıştığım mekanlardandı.. Sahnelerini paylaştığım, yaşamımda çok özellikli anıları yüklü sanatçı dostlarımız ve saz arkadaşlarımız var ki hepsini buraya sığdırabilmemiz mümkün değil. Sahnelerde birlikte olduğum hepsi birbirinden değerli sanatçı dostlarımı, saz üstadlarımı yad etmeden geçemeyeceğim. Birlikte yaşadığım güzellikler kitapları dolduracak kadar özel ve unutulmaz anılardır.  

       - Bertan Üsküdarlı olarak ilk sahne deneyimleriniz..

       B.Ü.: Sene 1954. 17-22 yaşları arasındaydık. Sazlarımızı çalma konusunda epeyce palazlanmıştık. Üsküdar Musıki Cemiyeti’ndeki arkadaşlarımla bir saz gurubu kurmaya karar verdik. Solistimiz Erdinç Çelikkol idi sazlarda kanunla ben vardım. İlk ciddi sahne performanslarımız Kazablanka ve Turkuvaz gazinolarıyla başladı. Erdinç Çelikkol’un gayet güzel, kadife gibi bir sesi vardı. Programlarımız çok beğeniliyor, çok alkış alıyordu. O devrilerde çeşitli mekanlarda Türk Müziği konserlerine rağbet çoktu. Biz de İstanbul’un çeşitli semtlerinden gelen tekliflerle sahneden sahneye koşturup duruyorduk. Erdinç Çelikkol bazı nedenlerle memleketi Bursa’ya döndü ve sanat hayatına bestekâr, ses sanatçısı, müzikolog, musiki topluluklarında koro şefi olarak devam etti.

      - “Kent Fasıl, Bertan Üsküdarlı’nın yeri”nin hayata geçirilmesi ve  “Şişli Kent Fasıl” dönemi..

      B.Ü.: 1980’li yılların başında çok sevdiğim dostlarımın sahibi olduğu Anadolu Hisarı sahilde bulunan Yaka Restaurant’tan ortaklık da dahil olmak üzere program yapmam için ciddi bir teklif aldım. 25 yılı aşkın yuvam bildiğim Maksim Gazinoları kadrosundan, Fahrettin Aslan’dan zor da olsa, izin alarak ayrıldım. Hatta Fahri Bey hiç istemedi gitmemi. Sen yapamazsın oralarda dediyse de, şansımı denemek istiyordum.

      Yaka Restaurant’ta gitarist Şantör İhsan Kayral ile programlara başladık. Bir iki derken saz arkadaşlarımdan kabul edenleri de kadroya alarak küçük çaplı fasıl programları yapmaya başladım. Çok beğenildi o programlar. Her şey yolundaydı. Üç yıl kadar devam etti bu çalışmalarımız …

      İnşaat Müteahhidi dayım Ahmet Acar’ın teşvikiyle Şişli Kent Sineması pasajının yan sokağı, Etfal Hastanesi’ne giden yolun solundaki Samanyolu Sokağı başında uygun bir zemin kat bulduk. Ahmet dayım çok kısa bir sürede sahnesi olan ama bar esprisinde bir salon meydana getirdi. Henüz Fasıl ismi gündemde yoktu. Sadece Kent Bar-Restaurant adıyla başladım. Bir gece dayımla sohbette iş, bar muhabbetine dönüşünce ani bir kararla dekorasyonu değiştirdik, salon benim istediğim şekile geldi ve mekânın ismi “Kent Fasıl” oldu. Yapmak istediğim fasıl programıydı. Açıkçası; ben yaptım oldu.

      Mütevazı mekanım Şişli “Kent Fasıl” kısa zamanda Zeki Müren, Muazzez Abacı, Seçil Heper gibi güzide sanatçıların, üst düzey bürokratların, Spor Kulübü başkanlarının, Yeşilçam sanatçılarının, iş adamlarının aileleriyle geldikleri marka bir mekân oldu.

      Programa saat 20.00 sularında rahmetli piyanist Yusuf Günseli’nin yemek müziği ile başlıyor, 21.00’de 1.Meydan faslıyla devam ediyordu. Yaklaşık iki saat süren ilk fasıldan sonra, solistlerim Metin Karadeniz, Salih Çubuk ve Ünsal Onat sahne alıyor Türk Müziğimizin en nadide eserlerini icra ediyor, istekleri yerine getiriyorlardı… Ve en sonra İkinci fasıl 01.30 gibi başlıyor 03.30’a kadar devam ediyorduk…

      İşler çok iyi gitti, isim yapmaya başladı Şişli Kent Fasıl. Artık dar gelmeye başlamıştı.

      - Asıl marka olduğunuz “Zincirlikuyu Kent Fasıl”ın döneminin hayatınızdaki yeri çok daha önemli diye düşünüyorum,

      B.Ü.: Sene 1986… Baktık olacak gibi değil, daha geniş bir mekan aramaya başladık Rahmetli Ahmet dayım ile, sonunda Zincirlikuyu Kore Şehitleri Caddesinin girişinde uzun yıllar boş duran binanın zemin katında şahane bir mekân yaptık.

 1987’in 4 Şubat gecesi açılışımızı yaptık. Çok şükür her şey yolunda gitti… Yalnızca salonumuz yaklaşık 225 kişilikti. Pazar gecesi hariç her gece program yapıyorduk.

      En az 20 kişilik Sazende ekibimiz, 8-10 kişi arasında fasıl Hanendemiz vardı. Müziğimiz tam anlamıyla “Ecdat yadigârı Meydan Faslı”ydı.     

      Solistlerimiz, TRT İstanbul Radyosu ses sanatçılarından Vedat Çetinkaya, TRT sanatçısı Eyüp Uyanıkoğlu, Safiye Erdeğer, TRT dışından Ruhan Deniz, Çiğdem Özütek, o yıllarda henüz İTÜ konservatuar öğrencisi olan Umut Akyürek 7 yıl bizde çalıştı.

      Sazlarımızda Udi rahmetli Selâhattin ve Kemani rahmetli Ali Erköse, Klarnette Allah ömür versin Barbaros Erköse, Ritmde rahmetli Güngör Hoşses gibi büyük üstatlar vardı

      1989-90 yılında İstanbul gecelerinde Rum tavernaları çok revaçtaydı. Boş kalan büyük salonu “Sirtaki Taverna” yaptık. Tıka basa olan Sirtaki Taverna gecelerinde tabak yetiştiremiyorduk…

      - Hayatınızdaki önemli değişimin başlangıcı olan İstanbul Radyosu’na girişinizi anlatır mısınız?

      B.Ü.: İstanbul Radyosu’na ve stüdyolarına yabancı değildim. Sevgili hocam Kemâni bestekâr Emin Ongan aynı zamanda TRT İstanbul Radyosu keman sanatçısı ve koro şefiydi. ÜMC’nin İcra heyeti korosuyla sık aralıklarla İstanbul Radyosunda Üsküdar Musıki Cemiyeti olarak programlar yapardık. TRT dönem dönem yetişmiş ses ve saz sanatçısı sınavları açar, başarılıları kadrolu olarak TRT kurumuna alırlardı. 1967 yılında ben de bu sınava katıldım ve imtihanı başarıyla geçip, 1967’den 1998 yılına kadar sürdürdüğüm TRT İstanbul Radyosuna kabul edildim.

      - Maksim Kadınlar Matineleri ve şimdi yazdığı şarkı sözleriyle sizin ilham kaynağınız sevgili eşiniz Ceyda Görk ile tanışmanız, evliliğe giden ilginç öykünüz..  “Bertan Üsküdarlı, Kent Fasıl”ı marka yapma konusundaki yılmaz çabanız ve bu günlere taşıdığınız birlikteliğiniz..

      B. Ü.: Her çarşamba günü gündüz saatlerinde yapılan Kadınlar Matinesi yaz kış, kar yağmur sıcak ne olursa olsun hınca hınç dolup taşardı. Günlerden bir gün Maksim Çarşamba Kadınlar Matinesinde ön sıralarda bir grup hanım arkadaşa gözüm takıldı. İçlerinden biri, sarışın aydınlık yüzlü gri mavi gözlü, balık etli bir hanım dikkatimi çekti. Sahneden göz hapsine aldım. O da arada bana bakıyor sonra gözlerini kaçırıyordu. Hoşuma gitmişti bu utangaç tavrı, çarşamba matinelerinde hep görünmeye başladılar. Bir akşam program çıkışında kapıda yakaladım, meramımı anlattım ve arkadaşlığımız başladı ve kısa sürede sevgiye dönüştü. Kadıköylü olduğunu, evlilik nedeniyle Kimya fakültesi son sınıftan ayrıldığını, benden yaşça büyük olduğunu, bir kız bir erkek evlâdı olduğunu, eşinden ayrıldıktan sonra çocukları ile beraber yaşadığını öğrendim. Dürüst, delikanlı bir kadındı ve beni çok seviyordu. Benim için yeterliydi.

      Birlikteliğimiz yaklaşık üç sene gibi bir süreçte iyice perçinlendi. Ben 32, Şeyda Hanım 40 yaşındaydı yeni hayatımıza başladığımızda. Baba olacağımı öğrendiğim gün müthiş sevindim.

      18 Haziran 1969’da dokuz ay sabredemeyip sekizinci ayda dünyaya gelen oğlum Tolgahan doğdu.

      - Ve vazgeçilme isteğiniz, Türkiye’nin en iyi kanun üstatlarının ve klâsik üslûptaki bestekârların arasına isminizi yazdırma tutkunuzu nasıl gerçekleştirdiniz?

      B.Ü.: Bir müzisyen olarak, madem ki Türk Musıkisi benim aslı işimdi aklımdakini gerçekleştirmeye karar verdim. Türkiye’nin en iyi kanun üstatlarının ve klâsik üslûptaki bestekârların arasına ismimi yazdıracaktım, bildiklerimi notaya dökmek zamanım gelmişti…

      Sene 1970’lerin başıydı. İstanbul Radyosunun çok değerli üstat neyzenlerinden ve Maksim sahnesinden de dostum olan Sevgili Ümit Gürelman’dan bir şiir istedim. O da bana hayatında yazdığı ilk güfteyi getirdi;

      “Leylâkları gördükçe gönül, hep seni andı

      Akşam senin aşkın ile kalbim yine yandı

      Hülyana dalıp, sevgin gönlüm niye kandı

      Akşam senin aşkın ile kalbim yine yandı”

      Ümit Gürelman’ın yazdığı bu ilk dörtlük, benim de ilk besteme güfte oldu… Hicaz makamında ve aksak usülde yaptığım bu bestenin TRT Repertuvar denetleme kurulundan “yayınlanır” onayını alması bana şevk verdi… O yıllardan sonra, çoğu güftelerini benim yazdığım şarkılar biribirini kovaladı…

      Hayat arkadaşım şair / söz yazarı Ceyda Görk’ün çoğu aruz kalıplı ve hece vezni şiirlerinden musikimizin 54 ayrı makamında eser besteledim… Birçoğu TRT repertuvarlarında yerini aldı… Bildiğim kadarıyla güftekâr / bestekâr birlikteliğinde bu sayıya ulaşan yoktu…

      Sohbetimizde Bertan Üsküdarlı ve Ceyda Görk Üsküdarlı’nın anlattıkları o kadar güzeldi ki bu güzel öyküyü bu kısa söyleşiye döndürmek ve ayrılan sayfaya yerleştirebilmek için, hoşgörülerine sığınarak, biraz da özetledim. Yazamadıklarım da oldu, affola. Röportaja sohbete katılan ve fotoğraflarımızı çeken Kent Fasıl hukuk danışmanı Ali Rıza Aral’a da içten teşekkürlerimle.

BERTAN ÜSKÜDARLI VE CEYDA GÖRK ÜSKÜDARLI

BİYOGRAFİK BİLGİLERİ

CEYDA GÖRK ÜSKÜDARLI

      17 Temmuz İstanbul / Emirgân’da doğdu.

      Edebiyat, Müzik ve Resim sanatlarına çok küçük yaşlarda ilgi duymaya başladı. İlerleyen yıllarda şiir ve Türk Musikisi’ne yönelik çalışmalara başladı. Tasavvuf ve Şiir sanatının tüm dallarında eser veren sanatçının TRT repertuvarlarında çoğu aruz olmak üzere hece vezni güftelerinden oluşan 80 civarında bestelenmiş eseri vardır.

     Mustafa Nafiz Irmak, Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel’den şiir alanında feyz aldı. Kanuni İsmail Hakkı Üstünkaya ve Bestekâr Bertan Üsküdarlı’dan nazariyat dersleri aldı… Sanatçı ayrıca çok yetkin ve usta bir Türk Müziği yorumcusudur…

      2008’de kurduğu Bertan Üsküdarlı Musiki Derneği’nin başkanlığını ve repertuvar hocalığını sürdürmektedir…Sanatçının “Aşk Dâim Olsun”  isimli, kendi sesiyle yorumladığı bir şiir CD ve “Bendeki Sen” isimli bir şiir kitabı vardır.

BERTAN ÜSKÜDARLI

     25 Mayıs 1937’te İstanbul, Üsküdar’da, Tabaklar Mahellesinde dünyaya gelen Bertan Üsküdarlı, Üsküdar Musıki Cemiyetinin öğrencisi olan babası Elmas Bey tarafından,1948 yılında cemiyetteki üstad kemani Emin Ongan Hocaya götürüldü. Üsküdar Musıki Cemiyeti’nde ses eğitimi, solfej ve usul derslerine başladı. Birkaç yıl sonra, kanun sazına ilgi duyan Bertan Üsküdarlı, Emin Ongan hocanın da teşvikiyle, eğitimine bu enstrümanla devam etti.. Maksim Gazinosu’nda Kanun sanatçısı olarak 25 yıl boyunca musikimizin ses ve saz üstadları ile sahne paylaştı... Kanun sanatçısı olarak T.R.T’de çalıştı. 1998 yılında T.R.T’den emekli oldu. Sanatçının, Türk Musıkisinin 54 ayrı makamında çeşitli usullerde bestelediği eserlerinin yanı sıra, TRT repertuvarlarında okunan çok sayıda bestesi, peşrev ve saz semaileri vardır.

      Hayat arkadaşı eşi şair/yazar Ceyda Görk Üsküdarlı ile,1984-85 yıllarından beri sahne programlarını sürdürmektedir...